Kazım ŞENSALTIK
MUHARREM AYI VE HZ. HÜSEYİN'DEN ALMAMIZ GEREKEN DERSLER
Muharrem’i doğru anlamak için önce Hüseyin (r.a.) olmak gerekir. Hüseyin demek, adalet demektir. Hüseyin demek, kıyam demektir. Zulme başkaldırmak demektir.
İslâm’ı, ilâhî sistemin ilk uygulayıcısından, Allah Resûlünden (s.a.v.) öğrenen, İslâm’ın insanı inşa etme yöntemini iyi bilen birisiydi Hz. Hüseyin.
Önderimiz Peygamberimizin risaletiyle başlayan vahyin insanı ve hayatı inşa sistemi; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhum) dönemlerinde en güzel şekilde uygulanmıştır. Adaleti, yani Allah’ın yeryüzünde uygulansın diye insanlık için gönderdiği ilkeleri uyguladılar, en azından bunun için tüm gayretleriyle çabaladılar, Allah hepsinden razı olsun.
Hz. Osman döneminde, Peygamberimizden sonra en güzel şekilde sürdürülen İslâm’ın siyasal sisteminden rahatsız olan birileri çıktı. Benim adamım, benim çıkarım, benim istediğim diyen birileri, kendi çıkarlarını ümmetin çıkarının önüne geçirdi. Buna itiraz eden başta güzide sahabeler de olmak üzere tüm vahyin şahitlerini dinlemedi, hatta onları düşman ilan ettiler bu kimseler. Bu gidişat, Hz. Ali döneminde büyük çatışmaların çıkmasına kadar vardı.
İşte Hz. Hüseyin’i anlamak istiyorsak, onun, kendi döneminde neye ve niçin itiraz ettiğini iyi bilmek zorundayız. Çünkü tarih, ders çıkarmak için yazılır, masal olsun diye değil. Hz. Hüseyin ve Kerbela, bize çok şeyler anlatmaktadır. Müslüman bireylere, Müslümanların önünde duran hoca, âlim, kanaat önderi vb. unvanları olan herkese bir mesaj gönderiyor Kerbela’dan.
Müslüman bireylere: “Sakın dininizi satmayın, araştırın, öğrenin, gerçek kaynağı olan vahiyle kendinizi inşa edin, Allah Resûlünün sahih sünnetine bakın ve kendinizi bunlarla inşa edin” diyor. Sakın hocalarınızı, âlimlerinizi dinde hüccet ve dinin tek sahibi yapmayın diyor, tüm gür sesiyle haykırarak Kerbela’dan.
Hocalara, cemaat önderlerine haykırıyor; “Sakın bilginizi, Allah ve Resulünün önüne geçirmeyin, kendinizi masum görmeyin, çevrenizde toplanan insanları sömürmeyin, onların üzerinden menfaat sağlamayın” diye haykırıyor Kerbela’dan. “Sakın insanlarla ilişkilerinizde adaletten şaşmayın; bu aileniz, akrabanız, kendiniz aleyhine bile olsa hiçbir insanın hakkını yemeyin, gasp etmeyin. Hak sahibi bir gayr-i müslim bile olsa, ona hakkını mutlaka tam olarak verin. Çünkü dedem olan Allah Rasûlü de bunu yaptı; Allah da bunu emretti; ben de bunu gerçekleştirmek için Kerbele’dayım” diyor Hz. Hüseyin (r.a.). “Ey Müslümanlar! Sakın adalet terazisini yanlış ölçmeyin. Ey cemaat önderleri! Cemaatinizde veya çevrenizde bulunan kimselerin sakın hakkını gasp etmeyin, bunu sakın ha sakın, Allah ve Resûlü adına hiç mi hiç yapmayın” diye haykırıyor, Hz. Hüseyin Kerbela çölünden.
Hz. Hüseyin’in itirazı adaletsizliğe, adam kayırmacılığa, ümmetin malını kendi malı olarak görme haksızlığına, vahyi bırakıp saltanat peşinde olanaydı. Bu durum sadece o günde kalmadı, o gün yaptığı bu itirazı bugünü inşa edenlerin dikkatine sunmuştu. Bir anlamda: “Dikkat edin, yarın da; Muaviyeler, Yezidler olacak, ey Müslümanlar, dikkat edin!” diyerek uyarıda bulunuyordu bizlere. Heyhat gel gör ki, onun bu itirazını, uyarısını dinlemeyen Müslümanların oluşturduğu bazı cemaat hocaları veya önderleri, bugün bile saltanatları uğruna harcamadığı Müslüman kalmadı. “Yapma hoca, yanlış yapıyorsun” dediğinde, bırak bu uyarıları dinlemeyi seni linç etmeye, hatta aforoz ederek seni dinin dışına atıyorlar. Yezidler bunu mertçe yaptılar, fakat bunlar onlar kadar da mert olamadılar. Kürsülerden, salonlardan, makalelerden ahkam kesmek değildir Hüseyin’i anlamak. Onun insanlığa mesajı: Adaletin; hakkı hak sahibine teslim etmek olduğunu bilfiil uygulayarak iletmekti.
Sözde İslâmî kimi cemaatler; kendi görüşünü benimsemeyeni Müslüman saymaz, kimi cemaatler; okulunu kendine adam yetiştirme fabrikası yapmış, kimi cemaatler; kendi derneğinin, vakfının, mescidinin maddi imkânlarını ancak kendi düşüncesine dâvet için kullanmanın olmazsa olmaz şartı haline getirmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür, fakat bu kadarla konunun yeterli miktarda anlaşıldığını düşünüyorum.
Sözün özü Hz. Hüseyin’i anlamak; onun itiraz ettiklerine itiraz etmekle olur. Kendi canı pahasına Allah’ın dâvasını her şeyin önünde tutmakla olur. Gelin Ey Allah’ın kulları! Tek olan Allah’a kul olmaya, Allah’ın davasını tüm çıkarlarımızın önünde tutmaya, hakkın ve âdaletin yanında saf tutmaya, dâvet ediyordu Hz. Hüseyin. Bu dâvete icabet etmekle Hüseyin olunur veya Yezid’in değil de Hüseyin’in safında yer alınır.
Hz. Hüseyin isteseydi Mekke’de, Medine’de mal-mülk, zenginlik, istediği her şey önüne gelirdi, rahatlık içinde yaşardı. Eğer mal-mülk adına; “ben şunu istiyorum” deseydi, hangi Müslüman bundan geri durur, verilebilecek her şeyini ona vermekten kaçınırdı? Ama hiç o taraflarda talebi olmadı. O, Peygamberin torunuydu, bundan daha büyük bir rütbe veya makam var mıdır bir Müslüman için. Düşünün, onun hiç bu ünvanını kendi dünyevî faydası için kullandığını duydunuz mu? Hüseyin olmak ve onu anlamak, gece yarıları, karanlıkta, ihtiyaç sahibini bulup gizlice kapılarına çuval taşımak ve onları doyurmak için hamallık yapmakla olur.
Bugün sözde İslâmî olma iddiasında bulunan cemaatlerin önünde duran bazı şahıslara bir bakın, lüks arabalarda, lüks dairelerde, bir eli yağda diğeri balda olduğu hâlde yaşıyor, bu durum kendilerine yeterli gelmiyor yine de “yok mu” diyorlar. İşte bu şahıslar kürsülerden, tv. kanallarından Hz. Hüseyni anlatıyorlar İslâm ümmetine. Müslümanların, cemaatlere verdikleri zekâtları, infakları, kendi menfaatleri için de kullanıyor, yan gelip yatıyorlar. “Bu yaptığınız yanlıştır” dediğinizde; “Efendim bunun delili şu ayettir, Hz. Peygamberin şu hadisidir" diye başlıyorlar ahkâm kesmeye. Hiç sormaz mısınız kendilerine? Hz. Hüseyin de bu ayetleri okudu, ne işi vardı Kerbela çölünde, evinde yan gelip yatsaydı ya. Demek ki asıl olan, yaptığına delil aramak değil, Allah’ın ve Resûlünün amasız, fakatsız neferi olmaktı, yegane doğru olan.
Biz Müslümanlar için asıl delil, Allah’ın Kitabı ve Resûlünün bu dini yaşayarak bizlere bıraktığı örnekliğidir. Vahyin inşa ettiği bu örneklik apaçık bir şekilde önümüzde bulunduğu hâlde, bugün bunların hiçbirini istisnalar dışında şu cemaat liderlerinde, kanaat önderlerinde görmüyoruz. Burada yazdıklarımız genel bir değerlendirmedir tabi ki. İstisna diyeceğimiz kadar az da olsa hocalar, kanaat ve cemaat önderleri vardır ve biz bunları takdir ediyoruz. Kimsenin vebalini almak, kimseye hakaret etmek, kimsenin itibarını toplum nezdinde zedelemek değildir amacımız. Bunları gündeme getirmekteki tek amacımız; uyarı yapmak, yarın Allah’ın huzuruna vardığımızda bu kimselere hüccetin ikame edilmiş olması ve kendimiz açısından da uyarı görevimizi yerine getirmediğimizden dolayı Allah’ın kınamasıyla karşı karşıya kalmamamızdır.
İşte Muharrem’i, Hz. Hüseyin’i ve Kerbela’yı doğru bir şekilde anlamak istiyorsak, önce Hz. Hüseyin’in -Allah ondan razı olsun- amacının ve mesajının ne olduğunu doğru bir bakış açısıyla muhasebe etmek gerektiğini unutmamalıyız. Ve selam. Dua ile kalın.