Faruk AKDAĞ

16 Mart 2015

RESULSÜZ VE ŞERİATSIZ İSLAM...

Son zamanlarda, kökleri eskiye dayanan bir hastalık tekrar hortlatıldı. Adına ister Kur’aniyun deyin, isterse mealcilik deyin netice itibariyle RESULSÜZ İSLAM, tabiri caizse propagandası yapılmakta ve insanlar buna davet edilmektedir. Aslında bu, dünyaya tamah etmenin adıdır. Aç gözlülüğün adıdır. 
Aslında bu,dünyaya tamah etmenin adıdır. Batılla işbirliği yapmanın, tağutun hükmü altında sözümona mutlu yaşamanın adıdır, RESULSÜZ İSLAM. Batıl kavram ve anlayışlarla Kur'anı yorumlamak, kendi nefsine uyarlamak ve mutlu yaşamak…Kendi egosunu merkeze koyup kendi anladığı ve kendine uyarladığı Kur'an'a insanları davet etmek…
Batıl parti ve anlayışları hoş karşılamak ve onlardan gelecek yardım ve bağışlara açık kapı bırakmak… İman­­-Batıl karışımı düzenleri tercih etmek…Cihat’tan nefret etmek ..Cihada sadece bir savunma savaşıdır, İslam'da kıtal yoktur deyip, yüzlerce kıtal ayetlerini inkar etmek… Tüm müteşabih ayetleri, kendi rahat konforlarına göre yorumlamak.. Dünyanın tüm lezzetlerinden sonuna kadar faydalanıp sonra da "ahireti de unutmayalım" dedikleri bir din anlayışı ve algısını oluşturmak…

ALLAH RESÜLÜ’nü (A.S.V), işlevsiz, örnekliksiz, kılavuzsuz kılmak amacıyla; kendi nefislerini işlev, örnek, kılavuz haline getirmek… Ticari menfaatlerini çağın gerektirdiği sömürücü, haysiyetsiz ilişkilere göre belirlemek… İslam hukukunu, İslam medeni hukukunu yok saymak, tağutun batıl hukuk ve ilkelerini benimsemek… Rahat ve konforlu bir İslami algı ve anlayışıyla batıl ve tağuti rejimlerle pek de güzel yaşanabileceğini göstermek. Tek dertleri ekonomik güç ve büyüme olan Resul’süz İslamcılar ellerindeki iletişim araçlarıyla hakkın batıl değerlerle de çok iyi geçinebileceğini ve yaşanacağını göstermeye çalışırlar… Aklı ön plana çıkarıp, geri kalana sadece eskilerin masallarıdır yaftasıyla kendi hevalarına tabi olurlar.. Mealcilerin, tarikat ve tasavvuf ehline yaptıkları haklı eleştirilerin amacı esasen; nefis tezkiyesi, takva, ihlas, edep, terbiye, ahlak, tevazu gibi muvahhidi Müslümana şahsiyet kazandıran hasletleri ortadan kaldırmak. Yani pireye kızıp yorganı yakmak tam da bunların yaptıkları olsa gerek...

Tarikat ve tasavvuf ehline kızıp, Allah Resulü’nün tüm söz ve uygulamalarını kısmi ya da toptan ret etmeleri… Ve sadece bilgi deposu olan, ALLAH Resul’ünün ahlakından uzak, takvası olmayan, İhlas ve tevazuu bilmeyen, kardeşinin ölü etini yemekten beis görmeyen, edep ve terbiye sınırlarını aşmış, kibir ve enaniye sahibi yığınlar oluşturmayı marifet sayarlar.. Oysa asıl marifet, sarsılmaz tevhit akidesine sımsıkı bağlı kalıp, ALLAH Resul’ünün nebevi metoduna bağlı, tek derdi Allah Resul’ünün ahlakıyla ahlaklanmak olan, takva elbisesini asla üzerinden çıkarmayan nesiller yetiştirmektir...

Edep ve terbiye sınırlarını zorlayan, hırçın ve hırsları sadece kendi nefislerine insanların iltifat etmesi içindir… Maddecidirler, manayı sevmezler.. Teheccüd namazlarını sevmezler, sabah namazlarına da çok az kalkarlar… Konuşurken muhataplarını pek dinlemezler, ka’le almazlar, sadece kendi düşüncelerini inat ve ısrarla kabul ettirmeye çalışırlar.. Onların yardım ve infak anlayışları hep alenidir, gösterişe yöneliktir… Kendilerine iltifat edilmesini çok severler.. Etraflarında çok insanlar olmasını hep arzu ederler… Hadleri sevmezler; Zina, Hırsızlık, Kıssas hadlerini yorumlayarak hükümleri yok saymak isterler… Batıl, cahiliyenin, faizli ekonomisini İslam’a uyarlamaya çalışırlar. Batıl nikahı kabul edip, İslami akit nikahına hoş bakmazlar… Talakı hafife alırlar… Allah, kullarına zulmetmez deyip, Allah’ın yasak ve emirlerini yumuşatmaya çalışırlar…

Müslüman bir toplumun tağuti bir rejimde, batıl cahiliye içerisinde barış ve mutlu bir şekilde yaşayabileceğini göstermeye çalışırlar.. Tağuti rejimle, batılla savaşı istemezler… Tağuti rejimin hoşlanmayacağı açıklamaları yapmazlar… Yani cihattan, Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmaktan, gerektiğinde kılıçtan bahsetmezler. Mümkünse Allah’ın Resulünü pek ağızlarına almamaya çalışırlar, kerhen de olsa suya sabuna dokunmayan, rahmet Peygamberi deyip geçiştirirler… İslam’ın ekonomi ilkelerini (faizsiz nizamı), İslam’ın hukuk ilkelerini (nikah, talak, miras taksimi vb.) hiçbir zaman gündeme getirmezler.. Ancak yumuşatmak, nefislerine göre yorumlamak ya da batıl düzene uyarlamak için gündemlerine alırlar.

Laikliği benimserler, ŞERATSIZ BİR DİN, ŞERİATSIZ MÜSLÜMANLAR, ŞERİATSIZ İMAN. Bunları yerleştirmeye uğraşırlar… Şeriatsız bir İslam anlayışı, hem toplumun nefsine çok hoş gelen, hem de batıl, seküler, laik düzenlerin hoşlanacağı bir İslam’dır. Şeriatsız Müslümanlar da "Bu kadar dünya nimeti varken bedel ödemekte neymiş, canımızı neden tehlikeye atalım" anlayışıyla pek mutlu hayat sürmekteler. Resulsüz İslam düşüncesiyle yola çıkıp insanları Şeriatsız imana davet edenler, hemlaik, batıl sistemleri memnun etmekteler, hem de kendi nefislerine yapılan iltifatlar onları gururlandırmaktadır. Şeriatsız imana davet edildiklerini fark etmeyenler, Resülsüz İslam’a da zaman içinde hoş görüyle yaklaşmaktadırlar…

ALLAH'IN İZZET VE ŞEREFİNİ BIRAKIP, TEVHİD AKİDESİNİ BULANDIRIP, İSLAM DÜŞÜNCESİNİ VE NEBEVİ METODU BİR KENARA ATANLAR, ZİLLETE DUÇAR OLDUKLARININ FARKINDA BİLE DEĞİLLER… İblis Rabbine verdiği ahdi yerine getirmiş, çok azı müstesna çoğunluğu saptırmıştır. Din bilginlerini, sözde İslam Âlimlerini de dahil saptırmıştır. YAZIKLAR OLSUN O İMAN EDENLERE Kİ, ALLAH'IN RESÜLÜNÜ VE ŞERİATINI BİR KENARA ATMAKLA RABLERİNE VERDİKLERİ AHDİ BOZMUŞLARDIR ONLARI İSTİĞFARA, TEVBEYE DAVET EDİYORUZ. SON SÖZ, ÂLEMLERİN RABBI ALLAHA HAMD ETMEKTİR…