Kazım ŞENSALTIK

14 Aralık 2022

ŞİRKETLEŞEN EVLİLİKLER VE NEREYE BU GİDİŞ

Yaşadığımız ülkede yok olan değerler, kaybolan nesiller, yıkılan aileler ve evlenmenin nerdeyse imkânsız, evlilik dışı ilişkilerin ise katlanarak büyüdüğü bir toplum haline geliverdik. Bir Müslüman olarak topluma bakarak durun yığınlar nereye bu gidiş demeden edemiyor insan. “Fe eyne tezhebûn?” Bu gidiş nereye? (Tekvir-26.) Bu, Rabbimizin bizlere hitabı. Ey insanlık durun, bu yol ateşe çıkıyor, durun nereye bu gidiş diyor. Çevrenize dönüp bakın; çocuk yaşlarda, kızlar ve erkekler yarı çıplak insani değerlerden nasip almamış nesillerle dolu sokaklar. Kendi tercihleri, sanki başkalarını ilgilendirmez özgüveniyle çevresindeki insanların inanç, ahlak vb. haklarını yok sayıyor. Adına özgürlük deniliyor. Bakalım Rabbimiz ne diyor: “Ey mücrimler! Bugün, (Allâh’ın rızâsına, hoşnutluğuna ermiş mü’min ve müttakî kullardan) ayrılın!”(Yâsîn, 59) Mü’min ve müttakîler cennete sevk olunurken, kâfir ve fâsıklar cehenneme doğru sürüklenecek. Biz bu ayeti ölen insan için kabir başında okuyoruz sanki hitap o ölen kişiyeymiş gibi. Bu ayeti okuduğumda bugüne getirdiğimde ey Müslümanlar kendinizi ve ehlinizi bu mücrimlerden ayırın ve kendinizi kurtarın mı diyor Rabbimiz. “Ve sizden (içinizden), sadece zalim kimselere isabet etmeyen, onlara has (özel) olmayan (diğerlerine de isabet eden) fitneden sakının (takva sahibi olun). Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu biliniz.” Enfal suresinin 25. ayetini okuyunca onların yaptıkları yüzünden azabın bizlere de dokunacağından korkuyor insan. Bu ve buna benzer birçok tehdit Kur’an’da önümüze seriliyor.

Peki, neden kendini İslam’a nispet eden, ailesinde Allah’ın kitabını okuyan, namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, helal haramları bilen insanların nesilleri bu hale geliyor? Nerde yanlış yapıyoruz yâda biz bu kitabı anlamadık mı diye sorması gerekmez mi insanımızın? Kesinlikle sormalı ve yanlışları bulup düzeltmeli. Gözlemlediğim kadarıyla bizim insanımız kendini İslam’a nispet ediyor, bu doğru. Az ya da çok dini biliyor. İçinden çıkamadığı mesele şurası ki bu inandığı değerler gerçekten mükemmel ve daha güzeli imkânsız, bununda farkında. Amma bu değerlerin toplumda bir karşılığı yok. İnanıyor ama nasıl yapacak işte orası bir muamma. Örneğin bir Müslümanın evlilik çağına geldiğinde kolayca evlenmesi, kendi ailesini kurması güzel olandır. Gelin görün ki evlenen Müslüman bile olsa iki Müslümanın evliliği bir servet demektir bugün için. Müslüman gencimiz evlenmek istediğinde gideceği kız tarafında kendisini karşılayan ilk sınav mal varlığı... (şahsen bunu kaymakamlığın yaptığı gelir testine benzetiyorum.) Kız tarafı, kızımıza şu kadar altın, bu semtte oturacak, mobilya takımı, yatak odası takımı, nişanı, kınası, düğünü, bunların ayrı ayrı kostümleri yok resim vesaire say say bitmez. İşte kız tarafı bunları isteyecek. Garibim Müslüman nasıl evlensin, nasıl bunları karşılasın? Benim anlamadığım, okuduğum Kur’an ve Hz. Peygamberin sahih sünnetinde bunların tersini söylediği halde neden bu ısrar? Bir başka garâbet; Müslüman insanımız oğlunu evlendirirken borç harç bulup bir şekilde düğününi yapıyor. Tuhaf olan şurası ki; kız tarafı her şeyi erkekten istiyor, sanki evlenen onun çocuğu değilmişte bir yetim evlendiriyor. Oğluna yaptığının onda birini kızına yapmıyor. İkisi de evlat nasıl oluyor bu? Bilen varsa anlatsın bizde öğrenelim. Ben şahsen anladığımı söylüyorum. Bizde evlilik dediğimiz kurum tamamen bir ticari ortaklık olarak yapılıyor. Yani Allah için birbirini tamamlayan bir çift değil tersine daha isteme faslında başlayan bir ticari pazarlık. Peki, bunlar evlenecek, bir ailemi olacak yoksa iki taraflı ortak mı olacak, önce buna karar vermemiz lazım. Ben bu yapılanların evlenip bir aile kurmaktan çok bir ticari ortaklık yapmak olarak görüyorum. Çevrenizde kızını evlendiren damadın imkânı olsa bile ben oğlum için şunları yaptım kızıma da aynısını yapacağım diyen bir Müslüman gördünüz mü varsa da istisnadır. Aslında tersinin istisna olması gerekmez mi?

Biz çuvaldızı kendimize iğneyi başkasına batırmalıyız. Biz, Müslümanlar toplumu değiştirmemiz gerekirken toplum bizi değiştirdi. Biz çocuklarımıza Allah’ın razı olacağı evlilikler yaptırsaydık emin olun örnek olurduk bu topluma ama işimize gelmedi. Başlık parası haram, süt hakkı haram, diyen bizler onların arkasından dolandık yeni ritüeller geliştirdik. Emin olun çevremizdeki insanlar bize baktılar, bakın bunlar Allah’ın kitabını okuyan dindar insanlar, bunlarda yapıyor demek ki yanlış değil, bizde böyle yapalım diyorlar. Biz evlilikleri şirketleştirdik. Bugün bu toplumda bunların sektörleri oluştuysa bunun vebali hepimize olacak. Bedelini de peşinen bu dünyada ödemeye başladık, tabi akledip görebilen varsa. Müslüman tesettürlü kızlarımızın elinde sigara, bazen kafelerde nargile üflerken görüyoruz. Artık okullarda lise çağlarındaki çocukların ellerinde sigaralar, alkol, uyuşturucular. Bunlar bizim çocuklarımız. Gelin neden böyle biraz inceleyelim. Bu bir toplum inşası geçmişte masum ideallerle yaptıklarımız bugün büyüyerek geliyor karşımıza. Dün, kızını evlendiren babalar, damat beyden altınlar, evler, arabalar, kızımı geçindirecek bir gelir peşinde koşanlar, Hiç düşünmediler, yarın bu kızımız bu evde borç batağında olacak, bu istediklerimiz düğünden sonra damat bey ödeyecek. Amma kızımıza ayıracak zamanı olmayacak. Borç ödemek için gece gündüz çalışacak ve evine zaman ayıramayacak. Kızımız istediği sevgiyi, ilgiyi bulamayacak ve birlikte mutlu olamayacaklar. Bunların yetiştirdiği çocuklar da bu psikolojide yetişecekler. Aileler zamanında zorluk çekmişler amma bu zorlukları çocuklarına çektirmek istemiyorlar. Dün kızının iyiliğini düşünen babalar bugün kızlarının yüzüne bakamayacak duruma geldiler. Dün kızını bu benim evladımdır, oğlum neyse kızımda odur. O, bu benim evimde, bana yeri geldi hizmet etti, yeri geldi çalışıp evimi geçindirdi, ben bunun hakkını nasıl öderim, diyemeyen babalar, bugün elden ayaktan düştüklerinde, kızlarının kapısını çalıyorlar. Çünkü gelin hanımlar bakmıyor, evlerinde istemiyorlar. Haklılar çünkü. O gelin hanımlarında babaları aynısını kendilerine yapmıştı.

Biraz etme bulma diyelim biz. Hesabımıza gelen tarafları; biraz Yahudi tüccar mantığıyla, günü kârlı kapattım mantığı bu. Kızını evlendiren baba ve anne cebinden ne kadar az masraf çıkarsa onu kendine kâr sayıyor, yarını hesaplamadan. Unutmayın sizin bir hesabınız varsa Allah’ın da bir hesabı var ve sonunda galip gelecek hesapta Allah’ın hesabı olacak ve oluyor da. Aynı anne ve baba oğlunu evlendiriyor. Düğünden sonra yapamadıklarına yanıyor, keşke şunları da yapsaydık ah vah ediyorlar. Bu insan topluluğuna, Allah’ın gazabı işte böyle geliyor ve bu gazap hem kendilerini hem de nesillerini yok ediyor. Müslümanlara tavsiyem aklıselim bir muhasebe yapar gibi ailelerini, evliliklerini bir değerlendirsinler. Karşılaşacakları manzara iki karakter olacak. Biri muhalefet lideri diğeri iktidar lideri… Onların birbirlerine karşı tavır ve söylemlerini kendi evlerinde bulacaklar. İstisnalar kaideyi bozmaz, onları takdir ediyoruz. Allah için başlanılan yolda geldiğimiz nokta nereye bu gidiş? Durun yığınlar, bu bir çıkmaz sokak.

Bütün bunları yazmışken feminist Müslümanları yazmamak olmazdı elbet. İşte size 21.yüzyıldan bir yeni tasavvur. Feminist Müslüman olur mu demeyin bal gibi oluyor. Feminist derken sadece kadınları kast etmiyoruz. Buna erkeklerde dâhil. Bir Müslüman kadın düşünün, kendisi evde yediği önünde yemediği arkasında, hesap soran yok ne varsa onun. Garibim Müslüman erkek çalışacak kazanacak hem de bu hırsızlığın, üçkâğıtçılığın zirve yaptığı toplumda. Helal rızık kazanacak, evine getirecek hanımı bununla geçinecek. Ne kadar kulağa hoş geliyor değil mi? Allah böyle olmasını söylüyor çünkü. Şimdi, ilginçliğe bakalım ki bunları erkekler yapıyor, kendi görevi olduğu için yapıyor, bundan yana şikâyet etmiyor, etse de nafile mecbur yapacak. Feminist tasavvur sıkıştığında Allah emretmiş tabi ki yapacaksın diyen insanımız, Allah’ın kendisine ne emrettiğine hiç bakmıyor. Şimdi madalyonun diğer yüzüne bakalım; Adam kazanıyor, getiriyor, kızımız bu adamın kazandığını harcıyor, bunun kazancını yiyor. Yetmiyor birde dönüp hesap soruyor. Neden bu yok, neden şu yok. Ben bunları isterim. Benim hakkım vesaire… Sen arkadaşlarına çay ısmarlıyorsun, yok şöyle masraf yapıyorsun, bende istiyorum. Oturun düşünün ne kadar akla mantığa uyar bir düşünce… Bir işyerinde çalışan personel, patronuna bunları söylese ne olur, siz düşünün. Bu bağlamda yukarıda yazdığım, bizde evlilikler aile olmak için değil tamamen ticari ortaklık üzerine kurulu dediğim, işte buralarda kendini gösteriyor. Feminizm eşitlik demek olduğuna göre erkek 5 lira kazanıyorsa kadında 5 lira kazanacak ve ortak harcayacaklar. Erkeğin kazandığından alıp feministlik yapılmaz, tersi de aynı kadının kazancından alıp feministlik yapılmaz.  

Eğer geldiğimiz noktada evlilikten çok boşanma oluyorsa, işte geçmişte yapılan yanlışların bugün bedelini ödüyoruz demektir. Bugünün yanlışlarının bedelini bizden sonraki nesiller ödeyecekler. Eğer bugün biz, Müslümanlar olarak baktığımızda, bunlar yanlış dediğimiz ne varsa onları düzeltmez isek, bedelini göze alıp yapmaz isek, bizden sonraki nesiller bunun bedelini çok daha ağır ödeyecekler. Bugün sokaklarda şikâyet ettiğimiz gençlik, yarının neslini yetiştirecek. Bizim bu kadar hassasiyetle yaptıklarımızın sonucu buysa varın birde onları düşünün.

Nereye bu gidiş demenin, yarın geç olmadan slogan atmak yerine icraat yapmanın, vakti geldi, geçiyor. Müslüman hanımlarımıza, kızlarımıza çok iş düşüyor. Çünkü toplumu doğurganlık bakımından dünyaya getiren onlar olduğu gibi yine yetiştirende onlardır. Artık Müslüman kadın feminist ideolojileri bırakıp, Rabbine dönmek ve onun öğretisine bakarak uygulamak zorunda. Artık izzeti batıl ideolojilerde değil, Allah’ın kitabında, onun Resulünün sahih sünnetinde aramak zorunda. Müslüman hanımlar şunu iyi düşünmek zorundalar: Bu batıl ideolojiler sizi sadece bu dünyada kullanmak için peşinizden koşuyor. Unutmayın, bu hakikatleri yaradan sizlere fıtrat olarak yüklemiş, size çok şerefli bir görev alanı biçmiş. Yarının liderlerini, önderlerini yetiştirmek. Bunlar okullarda, sokaklarda olmuyor, evinizde yapmanızı istiyor. Öze dönüşün zamanı çoktan geldi, geçiyor. Fıtratınıza uygun olanı yapmanız, size hem bu dünyada hem de yarın Rabbinizin huzurunda azaptan kurtaracak.  

Şöyle bir hesap yapın, feminist olarak evden çıktınız, bir işyerinde çalıştınız. Bunun karşılığı emekli oldunuz ve paranız, imkânınız oldu. Evlendiniz ve çocuğunuz oldu. Sonra siz işe çocuğunuz kreşe. Böylece çocuğunuzu siz değil bakıcılar, kreşler yetiştirdi. Siz de parasını ödediniz. Ne elde ettiniz? Bir düşünün. Eğitmek yok, bakıcılar bakıyor, kreşler yetiştiriyor. Çocuklar annesiz, babasız büyürken toplumda ifsada uğruyor. Oysa fıtri olana tabi olsaydınız, Yani Rabbinizin emrine uyarak sizler için belirlediği alanda çabalasaydınız, yaptığınız her şey ibadet olacaktı. Şöyle düşünün! Sizin nasıl biri olmanız mı önemli yoksa yetiştirdiğiniz nesil mi? Yani çocuğunuz mu önemli? Çalıştınız, zengin oldunuz, ne kazandırdı size? Bir de şöyle düşünün! Ev hanımı olabilirsiniz amma evinizde öyle çocuklar yetiştirirsiniz ki yarının liderleri, ilim adamları, âlimleri olabilir. Hangisi daha gurur verir sizlere? Birileri biz, Müslümanları aldatıyor, bize bir şeyler gösteriyor. Amma biz onların gösterdiklerine bakarken, bizden neleri aldıklarını fark edemiyoruz.

Benim şahsen şöyle bir okumam var. Başörtüsü bu sistem için kırmızı çizgi olarak bizim önümüze konuldu. Müslümanlar başörtüsü hakkını almak için çok bedel ödedi. Geldiğimiz noktada düşünün, dün kırmızı çizgi olan örtü bugün onu kırmızı çizgi görenler tarafından anayasa maddesi olarak teklif ediliyor. Müslümanlar şöyle düşünmeli. Amaç başörtüsünü yasaklamak değildi, onun temsil ettiği değerleri yasaklamaktı. Başörtüsü bir simgeydi, Müslüman kadının simgesi… Onu takan kişi için belirleyici tek otorite vardı: İnandığı din… O din kadına bir rol biçmişti. İşte bugün geçmişte bunu yasaklayan sistem, şimdi tersini yapıyorsa demek ki amaç örtü değilmiş, onun değerleriymiş. Değerler ortadan kalkınca örtü sorun olmuyormuş. Sistemin yapmak istediği kadını ulaşılır kılmakmış. Adına özgürlük diyorlar, kadın evinden çıksın rahat ulaşalım. Bugün bu mümkün oldu ve artık sistem bile başörtüsünü kanun yapın diyor. Çünkü amaç hâsıl olmuştur. Zaten amaç örtü değil onun temsil ettiği değerlerdi, oda kalmadı.

Bu yazıyı okuyunca kadın düşmanı falan olduğumu düşünebilirsiniz ama kesinlikle böyle bir düşüncem yok, bir Müslüman olarak olamazda. Ortada bir vakıa var. Bunu anlayabildiğim kadarıyla yorumlamaya çalışıyorum. Bunlar Kur’an ayetleri değil bizim okumalarımız, yorumlarımız, inşaallah faydalı olur. Ahmet kalkan hoca -Allah ona rahmet etsin- hep söylerdi: “Bugün evinize Hz. Peygamber aniden habersizce gelse yüzünüz mü kızarır yoksa göğsünüz mü kabarır? Eğer, Hz. Peygamberden yüzünüz kızaracaksa, yarın Allah’ın huzurunda ne yapacaksınız?”. Kendimize, ailemize, çevremize bakalım, Müslümanları gözlemleyelim, servet biriktiriyoruz, gece gündüz çalışıyoruz, bir şeyler biriktiriyoruz. Bu biriktirdiklerimiz, bu dünya için mi yoksa asıl yurt Ahiret için mi? Sevgilerimiz bile kapitalistçe olmuş. Sevme karşılığında bir şeyler bekler olmuşuz. Artık Allah için sevmek pek makbul sayılmıyor. En makbul sevgi karşılığını aldığımız sevgiler olmuş. Kadınımız, kocasını parası, malı ve ona sunduğu imkânlar kadar seviyor. Bunun tersi de erkek için böyle. Oysa, yaradan yarattığı kullarına bunları hiçbir karşılık beklemeden vermiş, fıtratına yüklemiş. Biz bunları bile parayla satacak hale geldik.

Kanaatimizce, bütün bunların temelinde yatan sıkıntı, insanımızın Kur’an’ı kendine yurt ve yaşam merkezi edinememiş olması. Kur’an’î hayat: kendinizi rahmanın rahmetine bırakıp, Kur’an atmosferinde bir yaşam biçimi geliştirmek. Buna Kur’an’ı yurt edinmek, Allah’ın yarattığı yerde veya yurtta onun istediği yaşam biçimini hayata geçirmek denir. İşte huzurun, mutluluğun reçetesi. Biz bundan uzaklaştıkça bozuluyoruz veya rahmetten mahrum kalıyoruz. Sorunlar, sıkıntılar sarmalında kıvranıp duruyoruz. Kendimizce çözümler buluyoruz. Bulduğumuz çözümler sadece sorunları büyütüyor.

Biz Müslümanlar, özellikle tevhidi döşünce de olan Allah’ın ve onun resulünün sahih sünnetini bilen insanlar olarak dönüp topluma ve kendimize bakmak zorundayız. Evliliklerimiz, aile hayatlarımız ne kadar Allah’ın kitabına uyuyor ve ne kadar Rasulullah’ın sünnetine benziyor? Hani biz konuşarak değil de yaparak örnek olacaktık. Kız istemelerimizin, düğünlerimizin, yaşam biçimimizin, eleştirip yerden yere vurduğumuz bu toplumdan ne farkı var, dönüp bakmak zorundayız arkadaşlar. İş buralardan başlıyor, buraları çözemeyenler Allah’ın rahmetine mazhar olma hayalleri kuruyor. Biz daha evimize, çocuklarımıza Allah ve onun resulünün öğrettiği değerleri getirememişiz, topluma hangi yüzle çıkıp söz söyleyeceğiz. Dönüp hoca bize bunları anlatıyorsun da bizden farkın ne demezler mi? Kur’an’ı yurt edinemeyen, O’nun Rasulünü anlayamaz. Kur’an’ı yurt edinemeyenler, Kur’an’î bir yaşam inşa edemezler.