Yoldaki İşaretler`in İslami Hareketler Üzerindeki Etkisi
Yoldaki İşaretler... Seyyid Kutub`un uyandıran, bilinç aşılayan, geleneksel ve modern hurafelerin saltanatını sarsan hacmi küçük, etkisi büyük eseri... Genç Birikim dergisinden Ali Kaçar, Yoldaki İşaretler`in İslami hareketler üzerindeki etkisini yazdı.
Yoldaki İşaretler... Seyyid Kutub'un uyandıran, bilinç aşılayan, geleneksel ve modern hurafelerin saltanatını sarsan hacmi küçük, etkisi büyük eseri... Genç Birikim dergisinden Ali Kaçar, Yoldaki İşaretler'in İslami hareketler üzerindeki etkisini yazdı. İlk bölümünü alıntıladığımız bu yazının ikinci bölümünü de birkaç gün içinde bu sütunlarda okuyabilirsiniz:
Yoldaki İşaretler'in İslami Hareketler Üzerindeki Etkisi
Ali KAÇAR / Genç Birikim Dergisi
Seyyid Kutub’un, ABD’den 1951’de döndükten kısa bir süre sonra İhvan’la temasları giderek artmış ve nihayet kırkbeş yaşındayken, Salih Aşmavi vasıtasıyla İhvan’a üye olmuştur. Bu olay, Kutub’un geçmiş dünyasıyla bütün irtibatlarını koparması anlamına geliyordu. Nitekim sonraları kendisi şöyle dile getirecekti bunu: “Ben 1951’de doğdum.” 1
Müslüman Kardeşlerle Nasır arasındaki ilişkiler giderek bozulmuştu. 26 Ekim 1954 günü İhvan üyelerinden birisin(in)e isnad edilen Nasır’a yönelik suikast iddiası, İhvan’ı devre dışı bırakmak isteyen Nasır için iyi bir fırsat doğurmuştu. Suikast iddiası üzerine İhvan’a yönelik başlatılan yoğun tutuklama kampanyasında, tutuklananların arasında Seyyid
Kutub da bulunmaktaydı. Seyyid Kutub, 13 Temmuz 1955’de yapılan göstermelik bir mahkemeden sonra 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Seyyid Kutub, mahkûmiyetinin bir bölümünü Tere zorunlu çalışma kamplarında, bir bölümünü de bu kampların revirinde geçirmek zorunda kaldı.2 1965 yılına gelindiğinde Kahire’yi ziyaret eden Irak Devlet Başkanı Abdüsselam Arif, Seyyid Kutub’u serbest bırakılmasını Nasır’dan talep etmiş, Nasır da çıkardığı özel bir afla Seyyid Kutub’u serbest bırakmıştı.3 Af, Seyyid Kutub’un kararlılık ve azminden herhangi bir şey eksiltmemişti. Tağuti olarak nitelendirdiği Nasır önderliğindeki Mısır yönetimine karşı mücadelesini devam ettirmiştir. Seyyid Kutub’un serbest kalışı çok fazla uzun sürmemiş, af ile serbest kalışından 8 ay sonra kardeşi Muhammed, kız kardeşleri Hamide, Emine ve yirmi binin üzerinde (ki bazı kaynaklar 40 bin kişi olduğunu söylemektedir. AK) Müslüman Kardeşler mensubu ile birlikte tekrar tutuklanmıştı. Suçlama bu kez silahlı bir ayaklanma ve terör hazırlığı içinde olmak şeklindeydi.4
Seyyid Kutub’a yöneltilen suçlamaların başında “Yoldaki İşaretler” adlı kitabındaki örüşleri ve mevcut yönetimi devirme çabası gelmekteydi. Yapılan göstermelik mahkemenin neticesinde Seyyid Kutub ile birlikte Cemiyet’in ileri gelenlerinden Muhammed Yusuf Havvaş ve Abdülfettah İsmail de idama mahkûm edildiler. 29 Ağustos 1966 günü tan yeri ağarırken üçü de darağacında can vererek şehid olmuşlardı. Seyyid Kutub idam edilmeden önce Mısır’ın modern firavunu olarak gördüğü Nasır’dan gelen özür karşılığında af teklifini, tarihe geçecek şu kesin ifadelerle reddetmiştir: “Eğer ALLAH’ın kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan erhamet dilemem. ALLAH’a şükürler olsun ki, on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım.”5
“Yoldaki İşaretler”in Yazılışı
Seyyid Kutub ile iğer tutukluların kaldığı bu çalışma kamplarının şartları çok kötü idi. İşkencelerden ve kötü şartlardan dolayı 100 civarında6 Müslüman şehid olmuştu. Seyyid Kutub ise, cezaevinin bu kötü şartlarından dolayı akciğer ve böbreklerinden kaynaklanan birden fazla hastalığa yakalanmış ve günlerini çoğunlukla cezaevi revirinde geçirmek zorunda bırakılmıştı. Dolayısıyla cezaevlerinde Müslümanların tabi tutulduğu muameleleri, cezaevindeki Müslümanları ve Nasır yönetiminin zulmünü düşünme, olup bitenleri tahlil etmesi için bir hayli zaman bulmuştu. Bu gayri insani ve gayrı İslam’ı şartlar, Seyyid Kutub’un düşüncelerinde ister istemez bir takım değişikliklere neden olmuştu. Bu değişikliğin başında ise tutuklamalardan dolayı sıkıntıya düşen İhvanı yeniden ve yeni bir bakış açısıyla toparlamak gelmekte idi. Bu oluşumu gerçekleştirmek için cezaevinin olumsuz ve baskıcı şartlarına rağmen, 1962’de çalışmalarını hızlandırmıştı. Seyyid Kutub’un bu yeni düşünceleri İhvan içerisinde bir dalgalanmaya yol açmıştı. Kimi İhvan mensuplarınca Seyyid Kutub’un bu yeni düşünceleri desteklenirken, kimilerince de yeni bir fitne olarak değerlendirilmekteydi.7 Seyyid Kutub İhvan içerisinde kendisiyle ilgili farklı düşünenlere aldırmadan, bu yeni düşüncelerini bölümler halinde yazmaya başladı. Yazdığı bu bölümleri “Yoldaki İşaretler” adı altında toplamayı ve yayınlamayı düşünüyordu. Zeynep Gazali, Seyyid Kutub’la kız kardeşleri vasıtasıyla haberleşebiliyordu. Bir defasında Zeynep Gazali, Yoldaki İşaretlerin ilk bölümünü kendisine getiren Hamide Kutub’un; “Bu kitabı ağabeyim baskıya hazırlıyor. Adı da: ‘Yoldaki İşaretler’dir. Seyyid Kutub onu cezaevinde yazmıştı. Bu sayfaları okuyup bitirdikten sonra size diğer sayfaları da getiririm” dediğini anlatıyor Zindan Hatıralarında…8 Zeynep Gazali bu kitapla ilgili İhvan lideri Hasan el-Hudaybi’nin üşüncelerini ise şöyle aktarıyordu aynı kitabında; “Genel Başkanım (Hasan el-Hudaybi), bu kitabın müsveddelerini gördüğünü ve basımı için Seyyid Kutub’a izin verdiğini öğrendim. Kitabı kendisinden sorduğumda: “ALLAH’ın bereketiyle… Bu kitap, bütün ümitlerimi Seyyid Kutub’da topladı. ALLAH onu korusun. Okudum, tekrar okudum. Şüphe yok ki şu anda Seyyid Kutub, davetin özlenen insanıdır. İnşaallah bu emel gerçekleşmektedir” dedi ve kitabın müsveddelerini verdi. Genel Başkanın evinde bir odaya kapandım, bitirinceye kadar elimden bırakmadım. toplantılarımızda okunması için küçük küçük broşürler halinde bastırarak yayınladık. Bunlarla çalışmalarımız devam etti…”9 Seyyid Kutup tarafından yazılan Yoldaki İşaretler’in ilk bölümleri, Zeynep Gazali tarafından yeniden organize edilmeğe çalışılan İhvan mensuplarına bu şekilde ulaştırılmaktaydı. Kitabın ilk bölümleri ihvan mensuplarınca çok beğenilmiş ve elden ele dolaşır hale gelmişti.
Seyyid Kutub Yoldaki İşaretler adlı kitabını tahliye olmadan önce, cezaevinde iken yazımını tamamlamıştı. Kitabın, ilk baskısı Vehbi yayınevi tarafından 1964 yılının Kasım ayında yapıldı. İlk baskısından hemen sonra kitap yasaklanarak toplatıldı. Yasaklanan her kitabı okuma alışkanlığı olan Nasır, bu kitabı okuduktan sonra ilgili heyetle yaptığı görüşmede bu eserin yasaklanacak bir yönünün bulunmadığını söyleyerek yeniden basılmasının serbest bırakılmasını sağladı.10 Kitabın basımı, Nasır’ın direktifleri doğrultusunda serbest bırakıldıktan sonra beş baskı yaptıysa da Nasır rejimi tarafından kısa bir süre sonra tekrar yasaklandı.11
Nasır 1965 Ağustos’unun 30’unda gerçekleştirilmek üzere İhvan’ın yeni bir komplosunun ortaya çıkarıldığını açıklayınca Seyyid Kutub örgütün asıl lideri sıfatıyla tekrar tutuklandı. Emniyet güçlerinin açıklamalarına göre, yapılan bütün baskın ve aramalarda “Yoldaki İşaretler”e rastlanılmıştı. Yoldaki İşaretler, Seyyid Kutub’un en parlak edebi eseri olup bütün ömrünün ürünü diyebileceğimiz bir kitaptır. Kutub bu kitabında İslam’i örgütlerden çok kendi tecrübe ve fikirlerini belirtmiştir.12
Yoldaki İşaretler’in bu kadar gündeme getirilmesinin ve Seyyid Kutub’un idamı için bir gerekçe olarak gösterilmesinin asıl nedeni, bu kitaba İhvan üyelerinin yoğun ilgi göstermesindendir. Gerçekten de “başta hapishanelerden çıkan İhvancılar olmak üzere İslam’i çevrelerde Yoldaki İşaretler kitabıyla ilgili yoğun tartışmalar başlamış; bu ise polisin dikkatini, Kutub etrafında odaklaşan gruplaşmalara çekmişti.” Oysa “Yoldaki İşaretler kitabı her ne kadar tüfek ve bombayı tavsiye etmiyorduysa da Müslümanların lafla değil, hareket ve gayretle kurtulabileceklerini tebliğ etmekteydi.”13 Nasır ve yönetimi için, ülke içerisinde silahla, topla, tüfekle kalkışanlarla baş etmek kolaydı. Ama halkı kendi yanına alan, onları fikren ikna eden ve sonuçta ülke genelinde yapılma ihtimali olan halk ayaklanmasıyla baş etmek, ilkine göre daha zordu. İşte Nasır ve yönetimini asıl korkutan da buydu.
Mevdudi, Yoldaki İşaretler Kitabı ile ilgili olarak şöyle diyordu; “Yoldaki İşaretler” adlı kitabı okuduktan sonra kendim yazmışım gibi duygulandım. Çünkü, içindekilerin hepsi de inandığım ve gördüğüm gerçeklerdi.”14 Müslüman kardeşlere Zeynep Gazali “Seyyid Kutub ve iki arkadaşının neden asıldığını bilmek istiyorsanız yoldaki işaretleri okuyun”15 diyerek, bu kitabın önemine değinmiştir. Dönemin alimlerinden olan Abdurrahman Azam ise Seyyid Kutub’un ardından şunları söyler: “Herkes biliyor ki, sen şehidsin! Çünkü zalimlerin karşısına
bütün gücünle dikilmişsin. Sonra da şehidlerin efendisi Hz. Hazma gibi şehid edildin. Biz seni ALLAH’ın aslanlarından sayıyoruz. İnşALLAH mahşerde onlarla müşerref olursun.”16 Seyyid Kutub’u övenler çok olmakla birlikte eleştirenler de az değildi. Telmisani’nin dergisi 1980
sonuna kadar, çok gerekli anlar dışında, Seyyid Kutub’un adını anmaktan şiddetle kaçındı. Bu tarihten 1.5 yıl sonraydı ki Telmisani ‘Kutub’un kendisinden başka kimseyi temsil etmediğini böylece de onun İhvan’ı Müslimin’in de temsilcisi sayılamayacağını’ söylüyordu.”17
1960’lı Yıllarda Bölgenin İçinde Bulunduğu Durum
Seyyid Kutub’a ve Müslüman Kardeşlere bunlar olurken, İslam dünyasının içinde bulunduğu durum içler acısıydı. İslam dünyası ABD ve SSCB yanlıları olmak üzere ikiye bölünmüştü. Darbeler, iç karışıklıklar, ayaklanmalar, katliamlar ya bu iki ülke adına ya da bu iki ülke tarafından yapılmaktaydı. Irak’ta 14 Temmuz 1958’de General Abdülkerim Kasım, 1963’de
ise Abdülkerim Kasım’ı deviren Abdüsselam Arif, 1968’de ise mevcut yönetimi deviren Baasçı Ahmed Hasan el-Bekri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Irak’a denk zamanda Suriye’de de, 1963’de Suriye Baas Partisi darbe yapılmıştır. 27 Mayıs 1960’da ise Türkiye’de askeri cunta darbe yapmış, bu darbeye karşı 1963 ve 1964’lerde iki başarısız darbe girişiminde bulunulmuştur. Mısır’da ise 1952 yılından bu yana ırkçı, milliyetçi, Nasyonal Sosyalist Nasır yönetimi devam etmekteydi. Ürdün ise 1946’da sözde bağımsızlığına kavuşmasına rağmen İngiltere ve ABD’- nin egemenliğinden kurtulamamıştır.
“Yoldaki İşaretler”in Müslümanlar Üzerindeki Etkisi
Seyyid Kutub ve Yoldaki İşaretlerin Müslümanların düşüncelerinin netleşmesinde gerçekten büyük etkisi olmuştur. Yazıldığı dönemde Mısır’da ve özellikle de İhvan üzerinde çok etkili olan bu kitap, Seyyid Kutub’un şehid edilmesinden sonra etkisi Mısır’ın sınırlarını da aşmış, sadece İslam dünyasında değil, dünyanın diğer bölgelerinde de etkisini göstermiştir. Bu durum, şehid’in şu sözünde ne kadar haklı olduğunu bize göstermiştir: “Eli kalem tutanlar çok şey yapabilirler. Yalnız bir şartla; gerektiğinde kendileri ölmek, düşüncelerini et ve kanlarıyla beslemek,
hak bildiklerini söylemekten çekinmemek şartıyla. Söz ve düşüncelerimiz ölü birer ceset gibidir. Onu kanlarımızla besler ve gerektiğinde yolunda ölürsek dipdiri aya kalkacak ve canlılar arasında yaşayacaktır.” Eğer Seyyid Kutub, Mısır’ın çağdaş Firavunu Nasır’dan özür dilemiş olsaydı, bugün, ne kendisi, ne de eserleri özellikle de Yoldaki İşaretler bu şekilde anılır ve bilinirdi. Yazdıkları ve söylediklerinin arkasında duran, düşünceleri ve yazdıkları uğrunda ölümü göze alanlar, elbette bu şekildeki anılmayı hak ederler. Aksini yapanlar ise sıradan bir ölümle ölür ve unutulup giderler. Ne mutlu, hak söyleyip, hak uğrunda şehid olanlara!
1960’lı yılların ortalarından itibaren Yoldaki İşaretler’in değişik dillere çevrilmesi, Müslümanların Seyyid Kutub’un düşüncelerinden haberdar olmalarını sağlamıştır. 1960’lı yıllar İslam dünyasında bulunan ülke yönetimleri ya ABD, ya da SSCB yanlısı politika izlemekte idiler. Bu politikalardan ister istemez halklar da etkilenmişti. Dolayısıyla kimi halklar Amerikancı, sağcı, anti- Komünist iken, diğer bir kısmı ise Rus yanlısı Sosyalist, anti-Amerikancı, antikapitalist, anti-Faşist idiler. Kimileri Sovyetler Birliği adına, kimileri de ABD adına kavga vermekte idiler. Her ülkede sağcılık ve solculuk nedeniyle yıllarca devam eden iç kavgalar neticesinde ölen, öldüren ve birbirlerine düşman olan binlerce, yüz binlerce insan!..
İşte Yoldaki İşaretler’in çeşitli dillere tercümesiyle birlikte, Türkiye’den, ABD’deki siyah Müslümanlara, Mısır’dan Suriye, Irak ve bütün Ortadoğu’ya, hatta uzak doğu Asya ülkelerinde yaşayan Müslümanlara kadar olan bölgelerde devrimci, inkılapçı İslam’i bir anlayış yayılmıştır. Seyyid Kutub’un düşüncelerinden etkilenen Müslüman grupları üç kategoride incelemek mümkündür;
1- Seyyid Kutub’un düşüncelerinden etkilenen kimi Müslüman gruplar, Seyyid Kutub’un cahiliyeye bakış ve cihad anlayışından yola çıkarak, içinde yaşadıkları toplumu cahiliye toplumu olarak görerek, tekfir etmiş ve bu toplumla mücadelenin de ancak ve yalnız silahla yapılması gerektiğini düşünmüşlerdir. Bu nedenle Mısır’da, Suriye’de ve daha bir çok yerde, gecmişte ve bugün bu yolu takip eden, silahlı mücadeleyi esas alan gruplar mevcuttur.
2- Seyyid Kutub’un düşüncelerinden etkilenen bir diğer kesim ise, onu, fitne çıkarmakla, reformistlikle, mezhepsizlikle suçlayarak, kendisine ve düşüncelerini tamamen reddetmişlerdir.
3- Seyyid Kutub’u olması gerektiği şekilde anlayan ne aşırılığa, ne de reddeden gruplar. Seyyid Kutub’un düşünceleri ve yaptıkları iyice tahlil edildiği zaman bu anlayışların ilk ikisinin yanlış olduğu görülür. Çünkü Seyyid Kutub, şartlar ne olursa olsun cahiliye ya da şirk toplumlarına karşı silahlı mücadelenin verilmesi gerektiğini savunmuyor, tam tersine, o (kıtalı) cihadı, şartlar oluştuğu zaman yapılması gerektiğini savunuyor. Ancak, şirk toplumlarında insanların omuzlarına kene gibi yapışmış sömürücü kapitalistlerin, emperyalistlerin ve tağutların hiçbir zaman tatlı dil ve beyanla da yola gelmeyeceklerini, mutlaka, bunlara karşı kıtal anlamında cihadın yapılması gerektiğinin de bilinmesi gerektiğini iddia ediyor.
Seyyid Kutub, içinde yaşanılan cahili ve şirki toplumlarda başlangıçta ayrılığın fiziki bir ayrılık olmayıp, fikri, düşünsel bir ayrılık olması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca Seyyid Kutub reformist ya da mezhepsiz gibi suçlamaları hak eden birisi değil. Bir yabancı yazarın dediği gibi “Çağdaş İslam’i düşüncenin yeniden şekillendirilmesi üzerinde Seyyud Kutub kadar etkili olan çok az Müslüman düşünür vardır” (John I. Esposito, sh.83)
Dipnotlar:
1. Gilles Kepel, Peygamber ve Firavun, Çizgi Yayınları, 1992, İstanbul, sh.48
2. G. Kepel, age. sh.49, Sarmış age. sh. 35
3. Seyyid Kutub Hayatı, Fikirleri, Eserleri, Hikmet Yayınları, 1980, sh.101
4. Altun, agd. Sh.57
5. Seyyid Kutub Hayatı, Fikirleri, Eserleri, Hikmet Yayınları, 1980, sh.104
6. Abdullah Manaz, Dünyada ve Türkiye’de Siyasal İslamcılık, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2005, sh.171
7. Alev Erkilet Başer, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslam’i Hareketler,
Yöneliş Yayınları.1999, İstanbul, sh.266
8. Gazali, age. sh.52
9. Gazali, age. sh.53
10. Kepel, age. sh.50
11. Ali Kaçar, Şehadetinin 30. Yılında Seyyid Kutub Sempozyumu 21-22 Aralık 1996 İrfan Vakfı Yayınları, İstanbul, sh.81
12. Kepel, age.sh.51
13. Kepel, age.33
14. Seyyid Kutub Hayatı, Fikirleri, Eserleri, Hikmet Yayınları, 1980, sh.157
15. Zeynep Gazali, Zindan Hatıraları, Madve Yayınları, 11. bsk. Haziran 2002, İstanbul,216; Kepel, age. sh.50
16. Mustafa Yalçın, Çağın Önderleri, İlke Yayınları, İstanbul 1992 sh.64
17. Kepel, age. sh.215