14-02-2010 14:33

Zikr: Ritüelleştirilen hayat ölçüsü

Kur’an’da, namaz, oruç, hacc gibi formu belirlenmiş bir ibadet biçimi olarak tanımlanmayan zikr, Allah’sız bir hayata veya Allah’ın ancak sınırlı alanlarda hatırlandığı bir hayat anlayışına reddiyedir. Allah’sız bir an tasavvur etmemenin, Allah’sız bir denklem kurmaya yeltenmemenin kavramsal karşılığıdır.

Zikr: Ritüelleştirilen hayat ölçüsü

Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır." (Münafıkun 63/9)

Tarihsel süreçte birçok İslami kavram, ölçü ve ibadetin anlam daraltmasına maruz bırakıldığı ve hatta bir kısmının içinin boşaltılıp İslam dışı kültürel kodlarla tanımlanarak asli hüviyetinden uzaklaştırıldığı bilinmektedir. Bu şekilde bir anlam daraltmasına ve bunun da ötesinde tahrif ve tahribata maruz bırakılan İslami kavramların başında zikr kavramı gelmektedir.

 

Kelime anlamı olarak, “Bir şeyi telaffuz etme, zihinde hazır etme, hatırlama, anma” anlamlarına gelen (1) zikrin Kur’an’la kazandığı ıstılahi karşılığı ise, Allah’ı asla hatırdan çıkarmamak, her an ve alanda Allah’ı hesaba katmak, Allah’ı hiçbir şekilde denklem dışı bırakmamak ve Allah için yaşamak şeklinde özetleyebiliriz.    

 

Zikr kelimesinin Kur’an’da kullanılan türevleri, Allah’ın hatırdan çıkarılmaması ve hatırlatılması ortak anlamında buluşmaktadır. Zikr temel anlamı itibariyle hayatın bütünüyle Allah için olması anlamını taşımaktadır. Bu kavram, En’am Suresi 162. ayette beyan edildiği üzere, alemlerin Rabbi’ne adanan bir hayat ve ölümün karşılığıdır.

 

Zikr, Allah’sız bir hayata veya Allah’ın ancak sınırlı alanlarda hatırlandığı bir hayat anlayışına reddiyedir. Allah’sız bir an tasavvur etmemenin, Allah’sız bir denklem kurmaya yeltenmemenin kavramsal karşılığıdır.

 

Zikr, hayatın tüm an ve alanlarında alemlerin Rabbi yüce Allah’ı hesaba katmak, Allah’a yönelmek, Allah’a sığınmak, Alah için yaşamak, Allah için sevinmek, Allah için üzülmektir. Kısacası zikr, bir hayat biçimidir. İslami hayat tasavvurunun diğer adıdır.

 

Gelenekçi anlayışlar, bu şekilde temel bir hayat ölçüsünü ifade eden zikri ritüelleştirerek anlam alanını daraltmış ve üstelik zikr adına İslam’da olmayan ibadet biçimleri icad etmişlerdir.

 

Kur’an’da, namaz, oruç, hacc gibi formu belirlenmiş bir ibadet biçimi olarak tanımlanmayan, yukarıda belirttiğimiz üzere hayatı Allah ile ve Allah için yaşamanın karşılığı olarak beyan edilen zikr kavramını bu kuşatıcı anlamından uzaklaştırarak onu İslam’ın öngörmediği ve hatta İslam’ın tasvip etmediği çeşitli şekillerde icra olunan bir ritüel haline dönüştürmüşlerdir.

 

Kur’an’da beyan edildiği haliyle hayatı Allah bilinci çerçevesinde algılayıp yaşamayı ifade eden ve dolayısıyla insanın uyanıklık ve bilinç üzere yaşaması anlamı taşıyan zikr, geleneksel anlayışlarda insanların onunla cezbeye geldiği, kendinden geçtiği ve onunla hayattan kopup deşarj olduğu bir duygusal yoğunlaşma aracı haline getirilmiş bulunmaktadır.

 

Zikr kavramı, yukarıda dile getirdiğimiz temel anlamı çerçevesinde olmak üzere Kur’an’da çeşitli karşılıklarda kullanılmıştır. Türevleriyle birlikte Kur’an’da 250’den fazla yerde geçen bu kavramın Kur’an’daki belli başlı karşılıklarını şöyle ifade edebiliriz (2):

 

1-     Hatırlamak anlamında:

 

“Sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik. ‘Size verdiğimize sımsıkı sarılın ve onda olanı zikredin (hatırlayın) ki sakınasınız.” (Bakara 2/63) (3)

2-     Anmak / yâd etmek anlamında:

 

“Dediler ki: ‘Allah adına, hayret. Hâlâ Yusuf’u zikredip (anıp) duruyorsun…” (Yusuf 12/85) (4)

 

3-     İbadet, dua anlamında (Hacc ibadeti):

 

“Sayılı günlerde Allah’ı zikredin…” (Bakara 2/203)

 

“Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken (namazı) kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, Allah’ı bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.” (Bakara 2/239)

 

4-     Namaz anlamında

 

“Gerçekten ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Şu halde bana ibadet et ve beni zikretmek için namazı ikame et.” (Taha 20/14)

 

“Ey iman edenler! Cuma günü nama için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Cum’a 62/9)

 

5-     Şükretmek, nankörlük etmemek anlamında:

 

“…Allah’ın ayetlerini oyun edinmeyin ve Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab’ı ve hikmeti anın…”  (Bakara 2/231)

 

6-     Konuşmak, dile getirmek anlamında:

 

“Gerçekten Allah, sizin onları anacağınızı bilir…” (Bakara 2/235)

 

7-     Uyarıcı, hatırlatıcı anlamında:

 

“Sen yalnızca müzekkir/uyarıcı(hatırlatıcı)sın. (Ğaşiye 88/21)

 

8-     Besmele emri anlamında:

 

“…avcı hayvanlarının yakaladıklarından da, üzerine Allah’ın adını anarak yeyin…” (Maide 5/4)

 

9-     Öğüt, öğüt almak, öğüt vermek anlamında:

 

“…Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez. (Al-i İmran 3/7)

 

“…Bu sana ve kavmine bir öğüttür (zikr).” (Zuhruf 43/44)

 

10- Kur’an anlamında:

 

“…Allah size bir zikr indirmiştir.” (Talak 65/10)

 

“Gerçekten sana katımızdan bir zikr verdik.” (Taha 20/98)

 

11- Ehli Kitap anlamında

 

“Eğer bilmiyorsanız zikr ehline sorun.” (Nahl 16/43)

 

12- Ün, şan anlamında:

 

“Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?” (İnşirah 94/4)

 

13- Diline dolamak, sataşmak anlamında:

 

“…Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu (derler)…” (Enbiya 21/36)

 

“‘Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik’ dediler.” (Enbiya 21/60)

 

Görüldüğü gibi zikr kelimesi Kur’an’da sözlük anlamı karşılığında, Allah’ı hatırlamak ve hatırlatmak şeklindeki ıstılahi anlamıyla da kullanılmaktadır. Bazen namaz anlamında, bazen Kur’an karşılığında, bazen hacc ibadeti çerçevesinde, bazen Allah’ı ve nimetlerini fikren, kalben veya dil ile anmak anlamında, bazen öğüt almak ve öğüt vermek anlamında geçmektedir. Buna göre İslam’ın insanlardan istediği, sürekli Allah ile ve Allah için yaşamaları, yani zikr üzere olmaları, zikr üzere yaşamaları ve zikr üzere ölmeleridir.

 

Kur’an’ın anlam dünyasında zikr, hayatın ölçüsü ve istikametidir. Bir Müslümanın hayatı zikr üzere olmalıdır. Rabbimizin “De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümün alemlerin Rabbi Allah içindir” (5) öğretisi Müslümanın hayatı nasıl anlamlandırması gerektiğini açıkça beyan etmektedir. İşte zikr, bu ayette ifade edilen hayat tasavvurunun adıdır.

 

Fakat, Kur’an’ın belirleyen olmaktan uzaklaştırılıp giderek yerleşik muharref kültürlerin insanların din anlayışını belirlemeye başladığı ve Kur’an’a daha çok sahip olunan anlayışları bir şekilde refere etme misyonu biçilir olduğu dönemlerde, zikr kavramıyla ilgili Kur’ani beyanlar da bu kavramı anlamak yerine, var olan anlayışlara dayanak kılınmak için gündeme gelir olmuştur.

 

Günümüzde hâlâ “Eğer bilmiyorsanız zikr ehline sorun.” (6) mealindeki ayette ifade edilen zikr ehlinden kastın tarikatlar olduğu yönünde yaygın bir propagandaya tanık olmaktayız. Zikr kavramı öylesine Kur’ani çerçevesinden uzaklaştırılmıştır ki, bugün zikr denilince insanların büyük çoğunluğu bundan Kur’an’ın beyan ettiği bütüncül hayat ölçüsünü değil tarihsel süreçte İslam dışı kültürlerin etkisiyle üretilip bugüne taşınmış çeşitli şekillerdeki ritüelleri anlamaktadır.

 

Bugün zikr denilince genellikle, insanların bazı İslami tabirleri ve duaları binlik tesbihler eşliğinde (şimdilerde kapitalizmin hediyesi olan “zikirmatik”lerle) tekrarlayıp durmaları veya başkalarının halkalar kurup bağrışıp çağrışmaları, kendilerinden geçip kontrolsüz hareketler yapmaları, kendilerini yerden yere atmaları, halkalar oluşturup dönüp durmaları, hatta kendilerine zarar verecek davranışlarda bulunmaları şeklindeki Kur’an dışı uygulamalar anlaşılmaktadır ne yazık ki.

 

En büyük zikr olan Kitab’ın sahibi Rabbimiz, kendisini O’nun bize öğrettiği gibi zikretmemizi istemektedir. (7 ) Rabbimiz bize hayatı zikr üzere yaşamamızı, kendisinden bağımsız ve habersiz bir an ve alanımız olmamasını tavsiye etmektedir. Hayatı ve ölümü hangimizin daha güzel amellerde bulunacağımızı sınamak için var etmiş olan (8)Rabbimiz, bize hayatı bütünüyle kuşatıp kucaklayan bir hayat nizamı hediye etmiştir. Bu nizam hayatın bütünüyle Allah ile ve Allah için olmasını öngörmektedir. Zikr işte bu tevhidî hayat ölçüsünün adıdır. Rabbimizden niyazımız, bizleri hayatını zikr üzere yaşayıp, zikr üzere son nefesini verenlerden kılmasıdır.

 

Dipnotlar:

1-     Müfredat’tan naklen; Ali Ünal, Kelimeler ve Kavramlar, Kırkambar Yayınları, sh. 35. 

2-     Bu maddeler hazırlanırken, Recep Aykan’ın Kur’an Fihristi / Pınar Yayınları eserinden faydalanılmıştır.

3-     Kehf 18/63; Nazi’at 79/35; Fecr 89/23. ayetlerde de bu anlamda kullanılmaktadır.

4-     Meryem 19/16, 41, 54, 56; sad 38/ 17/41. ayetlerde de bu anlamda kullanılmaktadır.

5-     En’am 6/162

6-     Nahl 16/43

7-     Bkz. Bakara 2/198, 239. Bu çerçevede, zikrin bir parçası olan, Allah’ı ve nimetlerini fikren, kalben veya dil ile anma eylemi de Kur’an’da belli ölçülere bağlanmıştır. Yani kimsenin Allah’ı anma adına ölçüsüzce hareket etme, ritüeller icad etme hakkı yoktur. Al-i İmran 3/191; Nisa 4/103; A2raf 7/205; Bakara 2/200. ayetler bu konuda ölçüler bildiren Kur’ani beyanlardandır.      

8-     Mülk 67/2

 

(Şükrü Hüseyinoğlu / Haksöz - Nisan 2009)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !