Hüseyin KULAOĞLU

12 Eylül 2009

"EĞLENCELİ RAMAZANLAR"

On bir ay boyunca beklediğimiz rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayına -Allah’ın izniyle- bir kez daha kavuşmanın heyecanını yaşıyoruz. Bu mübarek ay bizim için diğer aylardan farklıdır. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in bu ayda inmiş olması bu farkı anlatmaya yeter. Bu rahmet ayını kısaca; sabır, ibadet, arınma ve yardımlaşma ayı olarak tarif edebiliriz. Bu mağfiret ayını ise ruhuna uygun ibadet ve eylemlerde bulunarak geçirmemiz gerekir. Bu ayı özellikle Kur’ân’ı okumaya ve anlamaya yönelik geçirmeliyiz.

 

Modernleşme ve batılılaşmanın etkisi

 

Modernleşmenin ve batılılaşmanın verdiği duygu neticesince bu ay bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde son yıllarda bir festival, şenlik, ziyafet ve eğlence ayına çevrilme gayretleri içerisinde yer alıyor. Gerçekleştirilen bu gibi programların sorumlusu ise yerel yönetimler / belediyelerdir. Fakir ve yoksul kesime iftar çadırlarında verdiği yemek ile hayırlı çalışmalar yapan belediyeler, iftardan sonra “Ramazan Şenliği” adı altında faaliyetlerinin çerçevesini daha da genişleterek bunu bir ticaret ve eğlence sektörüne dönüştürdüler. Ve bu eğlence sektörü bir rant kapısı haline geldi. Bu rant kapısı daha çok kazanmaya, insanları daha çok eğlendirmeye yönelik programlarla dolu. Bu tür programların dayandırıldığı kaynak ise sözde Osmanlı ruhunu ve geleneğini yaşatmak oluyor.

 

Vahiy merkezli bir İslâm anlayışından uzaklaştırıp “gelenekçi” bir İslâm anlayışına yakınlaştırır

 

Öncelikle yapılan bu tür faaliyetler ramazan ayının ruhunu tamamen katletmektedir. Çünkü bu faaliyetlerde alabildiğine israf, tüketim yapılıyor. Alabildiğince eğlence programları oynanıyor. Başka herhangi bir zamanda yapılmayan bu eğlenceler ise her nedense rahmet ayına denk getiriliyor. Oysaki Ramazan ayını ibadetle, okumayla, anlamayla, sohbetle geçirecekken, adeta tüm bunlardan yoksun bırakılsın diye gerçekleştirilen faaliyetlerle geçiriyoruz. Bu faaliyetlerin ise bu aya yakışmadığını söyleyebiliriz. Osmanlı geleneğini yaşatmak adı altında yapılan bu programlar bizi vahiy merkezli bir İslâm anlayışından uzaklaştırıp “gelenekçi” bir İslâm anlayışına yakınlaştırır. Ramazan ayı bir “gelenekçi” anlayışın ayı değildir. İnsanların eğlendiği bir ay ise hiç değildir. Bugünkü eğlence ve ticaret sektörüne dönüşmüş Ramazan programları Allah’ın hükmünün nesini uyuyor? diye insanın sorası geliyor.

 

Ramazan ayını idrak için referans kaynağımız yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim ve peygamber efendimizin sünnetidir

 

Yapılan bu tür eğlenceler, festivaller her geçen yıl artarak devam ediyor. Bu tür toplumu gelenekçi anlayışa götüren faaliyetleri durdurmak için elimizden geleni yapmalıyız. Öncelikle bu konuda, Ramazan ayını idrak için referans kaynağımızın yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim ve peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in sünneti olmasını unutmamalıyız. Teravih / ibadet vakti geldiğinde eğlence yerlerinde gezmek yerine ibadetlerimizi yapmalıyız. Biz o tür eğlencelerin müşterisi olmaya devam edersek o tür eğlencelerde her yıl daha da “dejenere olarak” artmaya devam eder. Uzun lafın kısası demem o ki bu tür programlara katılmayıp tavrımızı ortaya koymalıyız ve bu tür programlar düzenleyen yerel yönetimlere / belediyelere tepkimizi göstermeliyiz. Ramazan ayının huzurlu ve bereketli geçmesi dileğiyle…

 

Bu yazı 2009 Eylül ayında Vuslat Dergisi'nin 99. sayısında yayınlanmıştır.