`Ortadoğu`daki gelişmeler değerlendirildi
Köklü Değişim İstanbul Temsilciliği`nin düzenlediği panelde konuşan yazar Hamza Er, zalimin Allah`ın hükümlerinin dışında hükümler ile hükmeden kişi ve yönetim olarak görülmesi gerektiğini vurgulayarak, sadece dikta ve despotların zalim değil demokrat ve liberal yönetim ve iktidarların da zalim olduğunu dile getirdi.
Köklü Değişim İstanbul Temsilciliği, Genç Değişim Kitabevi tarafından düzenlenen "Ortadoğu Nereye Gidiyor?" konulu panelde ortadoğudaki gelişmeler mercek altına alındı.
Ortadoğu'da yaşananlar ve sürecin evrildiği noktanın mercek altına alındığı panel, geçtiğimiz Pazar günü Köklü Değişim Dergisi İstanbul Temsilcilik Salonu'nda düzenlendi.Yaklaşık 150-200 kişilik bir katılımın olduğu panele müslüman gençlerin ilgi ve alakasının yoğun olduğu gözlemlendi.
Panel konuşmacılarından yazar Hamza Er, ayaklanmaların sebeplerini değerlendirdiği konuşmasında, bölgede yıllarca devam eden zalimlerin yıkıldığını ve zulumlerinin son bulduğunu vurgulamakla beraber zalimin sadece fiili zulum gerçekleştiren kişi ve yönetimler olmadığını, bilakis zalimin Allah'ın hükümlerinin dışında hükümler ile hükmeden kişi ve yönetim olarak görülmesi gerektiğini vurgulayarak sadece dikta ve despotların zalim değil demokrat ve liberal yönetim ve iktidarlarında zalim olduğunu dile getirdi.Allah’ın toplumlar için yasalar koyduğunu, bu yasalardan birisinin de zulmedenlerin helaki hak ettiği gerçeği olduğuna vurgu yaparak konuşmasına başlayan Hamza er, Ortadoğu ülkelerinin idarecilerinin zulüm uygulamaları ile bu yıkılışı kendi elleri ile hazırladıklarını söyledi.
Yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, halkını sömüren, ezen, ülke kaynaklarını tek elde toplayan, mal yığan, halkının dertlerini dikkate almayan, Allah’ın indirdiği hakikatlere kulak tıkayıp o hükümlerle hükmetmeyenlerin zalim olduğunu, bölge idarecilerinin tamamının da bu özellikleri üzerlerinde barındırdığını ifade eden Er, İslami olana uzak olup, İsrail’i dost tutan, batı sömürü politikalarına hizmet eden işbirlikçi anlayışlar islami muhalafeti güçlendirmiştir dedi.Hamza Er, artık batının çıkarlarına zarar veren bu tarz baskıcı anlayışların tasfiye zamanın geldiğini, ancak bölgenin İslami bir yönetime bırakılamayacak kadar değerli olduğunun farkında olan emperyalistlerin, Laik, Demokratik, Liberal özellikler barındıran kültürel bir islami yorumu yani “Ilımlı İslam” algısını yerleştirebilmek için uzun zamandan beri çalışmalarını sürdürdüklerine işaret etti.
Bu manada ilk dönüşümün Türkiye’de yaşandığını söyleyen Er, AKP eli ile darbeci, Kemalist zihnin tasfiyesinin sağlandığını, dinin bireysel alana indirgendiğini, özgürce yaşanan, ancak hayata dair, yönetime dair sözü olmayan Laik, Demokratik, Liberal bir sistemle barışık “Müslüman” modellerin oluşturulduğunu belirtti.
Türkiye’deki AKP modelinin R.Tayyib Erdoğan’ın karizmatik çıkışları ile süslenerek Ortadoğu ülkelerine servis edildiğine dikkat çeken Er, böylece bütün bölge, batı yanlısı ve modern paradigma içinde kalan bir değişime yönlendirilmek istenmektedir dedi.
ABD’nin yenilmez, herşeye muktedir oduğu algısının şirk olduğu söyleyen Hamza Er, ancak ABD’nin bu tür isyanları renkli devrimlere dönüştürüp ABD yanlısı rejimlere-demokrasilere dönüştürebilme konusunda oldukça maharetli oldukları hususunun unutulmaması gerektiğini hatırlattı.
Emperyalist projelerin amacının, petrole ve petrol trafiğine sahip olmak, dünyaya söyleyecek tek sözü olan ve bu manada tehdit olarak görülen “radikal ya da siyasal” İslam olarak ifade ettikleri gelişimi pasifize etmek ve İsrail’in güvenliğini sağlamak olduğunu ifade eden Er, buna yönelik alternatif isimleri kontrol altında tutuyorlar, bölgeden gençleri sosyal paylaşım siteleri ile organize olmaları konusunda eğitiyorlar, düşünce kuruluşları, STK’lar eliyle halkın zihnini bulandırarak düşünemeden düşündürtülmelerini sağlamaya çalışıyorlar dedi.
Hamza Er, Müslümanların bu ayaklanmalara hazırlıksız yakalandığını, devrimi bir inkılaba dönüştürecek proje ve kadroyu çıkartamadıklarını, bu sebeple Nahda ve İhvan gibi hareketlerin demokrasi, özgürlük gibi söylemleri aşacak sözlerinin henüz duyulmadığını belirtti. Ancak bölgenin dindar halklarının Türkiye halkı gibi olmadığını, ibadetlere daha bağlı, kaynaklarla irtibatını kesmemiş ve ilim faaliyetlerini aktif sürdüren bir topluluğun bu rüzgarın peşine kapılmadan kendi işlerini yapmaya devam ettikleri taktirde gelecek için umut olabileceğini düşündüğünü söyledi.
Konuşmasının son bölümde Müslümanların sorumluluklarından bahseden Er özetle şunları söyledi:
“Allah’ın toplumsal yasalarından söz ettik, bu yasalardan biri de Allah’ın nurunu tamamlayacak olmasıdır. Ama bu zaferin, İnsanların özündeki dönüştürebilme, değiştirebilme konusundaki çabalarla orantılı olduğu da Allah’ın bir yasasıdır. Bu sebeple Diktatör toplumların alternatifinin, Liberal toplumlar olmadığını, İnsanların tek umudunun, beklediğinin, aç olduğu hakikatin İSLAM olduğunu unutmamalı, bu davanın erleri olarak toplumu ıslah edebilme sorumluluğumuza şimdi daha fazla sahip çıkmalıyız. Unutmayalım İslami hareket bir açlık, kölelik hareketi değildir. İslami mücadele, İnsanların Allah’a kulluk edebildiği bir ortamın inşa edilebilmesinin, Hükmün yalnızca Allah’a ait olduğu bir toplumun oluşturulabilmesinin mücadelesidir. Toplumun ezilmişlik ve mağduriyet halini İslami taleplerle birleştirebilmeli, İslam nizamını talep eden bir neslin oluşumu için gayret sarf etmeliyiz. İslam coğrafyasındaki Müslüman hareketlerle iletişim halinde olmalı, karşılıklı tecrübeleri paylaşmalı, bu rahat ve serbest ortamı lehimize çevirecek projeler geliştirmeliyiz.”Konuşmacılardan Yazar Ahmet Turgut Ulucak ise, Ortadoğuda başlayan ayaklanmaların başlangıç noktasının Tunus değil Türkiye olduğuna dikkat çekerek, AKP iktidarı ile gerçekleştirilen son 10 yıllık demokratikleşme sürecinde Türkiyedeki Jakoben Kemalist diktanın hırpalandığını ve Ortadoğuya model olarak gösterilecek demokratik liberal bir sözde "İslami" iktidar oluşturulduğuna dikkat çekti. Ulucak konuşmasında Ortadoğudaki ayaklanmaların evrildiği sürece dikkat çekerek ABD ve Batının bu süreci kontrol altında tutmak istediğini ve bu kontrol mekanizmasını da Türkiye üzerinden gerçekleştirdiğini ifade etti.
Programda panel yöneticisi olarak konuşan Yazar Mahmut Kar, ortadoğudaki bu ayaklanmalar sonrası gelişmelerin sadece 80-90 yıllık dikta ve despot diktatörlere karşı kurtuluş ve özgürlük mücadelesi olmadığını aksine onlarla beraber tüm gayri islami rejim ve yönetimlere karşı bir ayaklanma olarak okunmasının gerekliliğini ve bu ayaklanmalarda aslında müslümanların İslami bir hayatı, İslami yönetim olan Hilafet Devleti talebini dile getirdiklerini ifade etti.
Panele katılan her üç yazar konuşmacı da ayaklanmaların başladığı bu beldelerdeki islami hareket lerden İhvan-ı Müslimin ve En-Nahda hareketinin bu süreçte İslami yönetim taleplerinin yerine Demoktarik ve liberal yönetim taleplerine evrildiklerini ifade ettiler.
Son bölümde katılımcılardan gelen soru cevapların yoğun olduğu panelde İslami parti ve kitlelerin İslami yönetim noktasında vahyin ortaya koyduğu ortak payda da birleşmelerinin gerkeliliği ve Rasülüllah'ın metoduna göre bir İslam Devletini ikame etmelerinin gerekliliği vurgulandı.