18-10-2012 06:08

`Suriye`de durum daha da kötüye gidecek` yorumu

Mezhepçi kartı kullandığınızda, tüm Alevilere, Hristiyanlara, tüm diğer azınlıklara `rejime bağlı kalsanız iyi olur, yoksa sizin için herşey biter` demek çok kolay olur. 2000`lerin başında yayımlanan bir Arap Gelişim Raporu bunu `şantaj yoluyla meşruiyet` olarak niteliyor. Tam olarak yaptıkları şey bu. Rejim başından itibaren aynı şeyi söylüyor: `Düşmanınız kim? El Kaide, Selefiler, Sünni radikaller, Suudi Arabistan...` Rejim çok çabuk şekilde durumu mezhepçileştirdi, askerileştirdi, bundan sonra işlerin bu hale gelmesi kaçınılmazdı.

`Suriye`de durum daha da kötüye gidecek` yorumu

İstanbul'da düzenlenen Küresel Forum'da en önemli gündem maddesi şüphesiz Orta Doğu'da yaşanan son gelişmeler ve Suriye'de devam eden şiddet olaylarıydı.

Muhalefetten, aktivistlerden, akademisyenlerden ve gazetecilerden oluşan isimler farklı oturumlarda bugünkü durumu tartıştı, geleceğe yönelik tahminlerde bulundu.

Bu isimlerden biri olan James L. Gelvin, Los Angeles California Üniversitesinde çağdaş Orta Doğu tarihi profesörü ve Arap çağdaş sosyal ve kültürel tarihi uzmanı. Son olarak Arap Baharı üzerine bir kitap yazan Gelvin, Dünya Bülteni'ne Suriye krizini değerlendirdi.

Esad rejiminin bilinçli bir şekilde çatışmayı mezhep savaşına dönüştürdüğünü, eskiden birlikte yaşanan mahallelerin homojenleştiğini söyleyen Galvin, çözüm konusunda karamsar. " Eğer bir gün durum iyiye giderse bile, önce çok daha kötüye gidecek" diyen ABD'li profesör, Arap Dünyasında yaşanan değişimin "alternatif bir dünya" arayışı olduğunu da düşünmüyor.

Foruma katılan Suriyeli aktivist Meher Salvan da iyimser olmasa da olması gerektiğini düşünüyor. Hem Galvin, hem Salvan, eğer bir gün Esad giderse, yeni Suriye'nin önündeki en büyük mücadelenin ortak bir kimlik kurmak olacağını düşünüyor.

Dünya Bülteni: Suriye'deki son durum hakkında genel bir değerlendirmeyle başlayalım.

James L Galvin: Öncelikle, Suriye, Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'den çok farklı. Biz buralarda yaşananlara bakıp, "harika, herşey çabucak bitti, nispeten barışçıydı" gibi düşünmeye eğilimliyiz. Suriye mecburen bugün yaşanan sürece doğru gitti. Uzun süren şiddet rejimin yapısının bir sonucu. Rejimin bir parçasının, Mısır ya da Tunus'ta olduğu gibi, diğer parçaya karşı çıkabileceği bir yol yoktu. Yemen ya da Libya'daki gibi rejim parçalanmayacaktı da. Bu rejim son noktaya kadar birlikte kalacaktı.

Bu bizi olabilecek üç muhtemel senaryoya götürüyor: Rejim muhalefeti bastırır; muhalefet rejimi yıkar; ya da bir kilitlenme, çıkmaz olur. Kilitlenme seçeneği siyasi bir çözüm için tek seçenek. Dışardan müdahaleler daha karmaşıklaştırıyor mu sorusuna gelince: Suriye'deki insanların oturup konuşmaları için tek yol iki tarafında aynı anda durumun çıkmaza girdiğini, kazanamayacaklarını görmesi..

Sonra ABD, İran, Rusya, Suudi Arabistan'ın da durumun çıkmaza girdiğini, artık bir tarafın kazanıp diğerinin kaybettiği bir oyun olmadığını farketmesi. Yani çok ama çok ihtimal dışı. Durum militarist bir hal aldı ve bunun anlamı siyasilerin kenara itilmesi. Ve rejim Arap tarihi boyunca hiç olmadığı kadar mezhepçi bir yapı oluşturdu. Suriye'de bazı bölgeler etnik olarak temizlendi. Hama'daki Bab Amr gibi mahalleler etkin şekilde 'Sünnilerden arındırıldı', Aleviler yerleştirildi. Aleviler ile Sünniler'in birikte yaşadığı diğer bölgelerde, insanların birbirlerinden hoşlanmasa da karşılıklı nezaket sahibi olduğu yerlerde, bu artık tamamen kayboldu. Bu mahalleler artık homojen mahalleler. Suriye'yi yeniden kurmak, işler şimdiki gibi sürerse, hiç kolay olmayacak.

D.B:Yani Esad'ı devirmenin bir yolu bulunsa bile Suriye'nin inşası çok zor?

Galvin: Kolay olmayacak. Öncelikle, kendi çıkarları olan bir grup yabancı güç var, Türkiye onlardan biri. Türkiye, PYK'nin ülkenin doğusundaki, sınırındaki egemenliğini sürdürmesini istemiyor. Suudiler ve Katarlılar aralarıda İslamcılar'ın da olduğu farklı gruplara destek veriyor. El Kaide var. ABD, batılı güçler var ve eğer Esad rejimi devrilirse Suriye'nin iç işlerine daha fazla karışmaya başlayacaklar. Bir de tahmin edilmeyen unsurlar var: İsrail'in tutumu ne olacak? Hizbullah'ın tavrı ne olacak? Suriye, eğer sonunda olabilirse dahi, uzun bir süre istikrarlı bir ülke olamayacak.

D.B:Türkiye-Suriye arasındaki gerilimden askeri bir çatışma çıkması ihtimali görüyor musunuz?

Galvin: Bu kesinlikle muhtemel. Herhangi bir konuda tahminde bulunmamamız gerektiğini bu son iki yılda öğrenmiş olmalıyız. Fakat bu tamamen muhtemel. Bu örneğin Türkiye'nin kendi çıkarlarına bağlı. En önemli sorun mülteci krizi, belki de en önemli sorun Kürt sorunu, ikincisi mülteci sorunu. Ve tabi diğer ittifaklar da var. Diğer bir soru da Suriye'nin Türkiye'ye karşı ne yapacağı. Sınırda yaşanan provakasyonlara devam edecek mi? Bu provakasyonları kimin yaptığını, devam edip etmeyeceğini bilmiyoruz. Ve tabii Türkiye'nin iç siyasi dinamikleri var. Sivillere karşı askerler.. Sivillerin üzerlerindeki baskıyı azaltmak için askerlere Suriye konusunda yapılması gereken neyse yüklemelerinden daha iyi bir yol düşünemiyorum. Bu tahminde bulunamayacağınız konulardan biri, fakat eğer bir gün durum iyiye giderse bile, önce çok daha kötüye gidecek. Suriye'deki durum çok ama çok kötü.

D.B: Irak'ta işgalden sonra birlik oluşturulamadı. Suriyeli kimliğinin oluşması da zor mu olacak?

Galvin: Irak'ta bir dönem, 1950'lerden önce, ortak bir kimlik vardı. Amerikan işgaliyle birlikte, ABD tıpkı diğer batılı güçlerin yaptığı gibi, geldi ve mezhepçi gözle baktı. Nispi temsil sistemi oluşturmaya girişti. Bunu yaptığında mezhepçiliği değiştirilemez hale getirirsin. Lübnan'da olduğu gibi. Bugün Suriye'de uygulanabilir tek çözüm mezhepçi çözüm. Herkes azınlık haklarının korunması gerektiğinden bahsediyor. Lübnan'daki gibi katı nisbi temsil sistemi ya da Irak'taki gibi esnek nisbi temsil sistemi, Suriye'de de benzer bir sistem oluşmak zorunda kalacak.

Baas partisinin Suriyeli kimliği fikrini oluşturmaya çabaladığı bir dönem vardı. Ayrımcı bir yola gitmek zorunda değildi, fakat bir kaç unsur bu 'Suriyeli' kavramını yıkarak mezhepçiliğe sürükledi. Başlangıçta Şam'daki ilk gösterilerin mezhepler üstü olduğunu hatırlarsınız. Böyle bir şey konu bile değildi. Fakat devam eden rejim şiddeti, ve daha da kötüsü milis gücü Şabbiha'nın Sünni topluma karşı kullandığı şiddet rejimin bilinçli olarak kullandığı mezhep kartıydı. Ve işe yaradı.

Mezhepçi kartı kullandığınızda, tüm Alevilere, Hristiyanlara, tüm diğer azınlıklara "rejime bağlı kalsanız iyi olur, yoksa sizin için herşey biter" demek çok kolay olur. 2000'lerin başında yayımlanan bir Arap Gelişim Raporu bunu "şantaj yoluyla meşruiyet" olarak niteliyor. Tam olarak yaptıkları şey bu.

Rejim başından itibaren aynı şeyi söylüyor: "Düşmanınız kim? El Kaide, Selefiler, Sünni radikaller, Suudi Arabistan..." Rejim çok çabuk şekilde durumu mezhepçileştirdi, askerileştirdi, bundan sonra işlerin bu hale gelmesi kaçınılmazdı.

D.B: Forumda tartışılan konulardan biri de Avrupa-merkezli dünyanın değişmesiydi. Arap Baharı sürecine ve Orta Doğu'da yaşananlara baktığınızda bu değişime işaret eden şeyler görüyor musunuz?

Galvin: Bu ilginç bir nokta. Konuşmam sırasında insan hakları kavramının kökenlerinden bahsettim. Ekonomik ve siyasi sahaya baktığınızda gördüğünüz şey Avrupa merkezli, Avrupalı konseptlerin reddi değil, aksine bunların adaptasyonu, içselleştirilmesi. Tüm bu başkaldırılara baktığınızda, örneğin Tunus'da ya da Mısır'da idare ele alındığında, neo liberal ekonomik ilkeler benimsendi. Venezuella modeli değil örneğin, sosyal adalet modeli değil, neo liberalizm. Mısır hükümeti IMF ile görüşüyor, IMF "eğer para istiyorsan, neo liberal politikalar izlemelisin" diyerek belli şartlar ileri sürüyor.

İnsan hakları söylemi dekolonizasyon döneminde 3. Dünya ülkelerindeki insan hakları söylemi değil. Onlar kollektif haklardı, temel hak kendi kaderini tayin hakkıydı. Dünyanın geri kalanından bağımsız ekonomik haklar olmalıydı, böylece ekonomik ve sosyal adalet garanti altına alınabilirdi. Bugün konuşulan ve benimsenen insan hakları bireysel haklar. Çok batılı, çok Amerikalı fikirler. Bu haklardan yana olduğumu söylemiyorum. Ancak, 1914'ten 1970'lerin ortalarına kadar çok farklı 'hak' tanımları vardı. Bugün birdenbire neo liberal dünyamızda insan hakları bireylerin haklarıyla eşitlendi: Tüketici birey, karar verici birey... Mükemmel neo liberal insan. Bunu söylemek Avrupa merkezcilik mi emin değilim, sadece tarihsel olarak nasıl belli insan hakları ve ekonomi tanımlarının oluştuğunu göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve bugün Arap dünyasının çoğu tarafından içselleştirildi.

SAHADAN NOTLAR

Foruma katılan Suriyeli aktivist Meher Salvan, Mısırlı aktivistlerin aksine çok iyimser değil. Ama öyle olması gerektiğine inanıyor. "Bir aktivist, her gün eylemlere giden bir kişi olarak ben demokratik, eşit bir toplum, gerçekten adil bir hükümet görmek istiyoruz" diyen Salvan, yabancı güçlerin yaşananlara müdahil olması konusunda şunları söylüyor:

"Uluslararası müdahaleler bazen işleri karmaşıklaştırıyor, çünkü insanlara sonucu olmayan umutlar veriyor. İnsanlara gerçekçi olduğunuzda daha faydalı olacaktır. Türkiye'ye gelince... Türkiye Suriye'deki durumdan etkilenen ülkelerden biri ve şimdiye kadar Türk halkı Suriyeliler'e yardım için elinden geleni yaptı. Suriyeliler'in kaldığı kamplara gittim, yardım için ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak ortada hala bir sürü uydurma mevzu dolaşıyor."

Salvan'a göre Esad sonrası bölünme senaryoları en korkutucu şey ve yapılması gereken yeniden Suriyeli olarak bir kimlik inşa edebilmek:

"Suriyeliler olarak azınlıklar ya da mezhepler olarak değil Suriyeli olarak bir kimlik oluşturmak zorundayız. Bu herkesi bir arada tutabilir, çünkü Suriye'de bir çok etnik ve dinsel grup var. Biz Suriyeli olmaya geri dönmek zorundayız. Sadece Arap, Kürt, Ermeni, Müslüman ya da Hristiyan olmak istemiyoruz, sadece Suriyeli olmak istiyoruz."

(Söyleşiler: Çiğdem Aktı/ Dünya Bülteni)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !