21-04-2008 13:52

Şimdi insanlara “bir hafta kapa televizyonunu” dediğimde bana “ee, ne yapacağız peki?” diye soruyorlar. O zaman daha iyi anlıyorum nasıl bir tehlike içinde olduğumuzu. Düşünsenize insanlar televizyonları olmadan ne yapacaklarını nasıl yaşayacaklarını bilemiyorlar.

Bir öğretmen, sınıfındaki öğrencilerden Jeremi’ye bir ödev verir. Bir hafta boyunca televizyonu kapatmasını ve yaşadıklarını yazmasını ister. Başlangıçta Jeremi ve ailesine bir hafta boyunca televizyonu kapatmak çok zor gelir. İlk günlerde zorlansalar da, daha sonra bu duruma alışırlar. Televizyonun çok fazla vakit kaybettirdiğini, aile içi iletişimin kaybolmasına sebep olduğunu anlarlar. Bu ödev işi çok tutulur, ödev olmasının ötesinde kazandırdıkları fark edilir ki, Jeremi’nin ailesi ile yaşadığı bu deneyim giderek yayılır ve Kanada’da her yıl Nisan ayının son haftası televizyon kapatma haftası olarak belirlenir. Zaman içinde bu etkinlik uluslararası boyut kazanır ve her yıl Nisan ayının son haftasında, çok sayıda ülke bu etkinliğe katılır. 1992’den bu yana…

Atom Bombası Gibi…

Geri gelmeyecek en büyük kayıp olan zamanın uçup gitmesi bir yana, seyretmemiz için bize sunulan şeylerin içeriğine bakıldığında evimizin içinde bir atom bombası yerleştirdiğimiz bile düşünülebilir. Neredeyse her 10 dakikada bir cinayet, şiddet ya da tecavüz sahnesi seyretmekteyiz. Özellikle gelişme çağında olan çocuklarımız televizyon karşısında savunmasız kalmakta, aileler bilinçsiz bir şekilde çocuklarını televizyon karşısında yalnız bırakmaktalar. Bu iş daha bebeklikten başlıyor, kolay yemek yedirmek için ekran karşısına oturttuğumuz yavrularımızı en güzel en sağlıklı gıdalarla beslemeye çalışırken, beyinsel beslenme noktasında onları en olmadık şeylerle karşı karşıya bırakıyoruz.

Her sene yeni bir moda sunuluyor televizyon seyircisine… Bir dönem biri bizi gözetliyor tarzı programlar vardı hemen hemen her kanalda… Sonra kavga dövüşün olduğu, mahrem nedir bilinmeyen kadın programları… Üstelik sonu cinayetlere kadar varan…

Kırdılı döktülü ağalı, mafyalı diziler vardı, hâlâ da var. Sonra bu ülke neden hukuk devleti olamıyor diye soruyoruz. Çünkü hukuk devletinin gerekliliği ve doğruluğu değil tam zıddı şeylerle aşılıyoruz toplumu, özellikle de gençleri… Varsa bir hata bu öyle hukukla falan aranmaz, bulursun bir abi(!) o işi halleder…

Şimdilerde dizilere baktığınızda hemen hepsinde göreceğiniz ortak noktalar var. Mesela hemen hemen hepsinde gayri meşru bir çocuk, aldatan bir eş. Kendi yuvası içinde olsa kahrından ölecek ebeveynler, çocukları ile bu programları oturup seyrediyorlar. Farkında olmadan da bunların kabul edilebilirlik çerçevesinde olabileceği izlenimini veriyorlar evlatlarına… Eli ayağı düzgün iki kişi buluyorlar, yaptıklarını yadırgamamamızı sağlayacak şekilde yavaş yavaş enjekte ediyorlar beyinlerimize en olmadık şeyleri. RTÜK’ün araştırmasında en dikkatimi çeken şeylerden biri buydu mesela. Dizilerde suçlar hatalar o kadar hafif cezalandırılıyormuş ki, insanlar bunun gerçek hayatta da böyle olabileceği düşüncesine kapılabilirlermiş. Mesela korkunç bir hata yapmışsınız ama sonunda dizinin esas oğlanı sizi sahiplenmiş, kurtarmış evinin kadını yapmış. Eee, bunu seyreden bir genç ne de olsa bir esas oğlan çıkar karşıma diye düşünmez mi… Anneler babalar bu dizileri seyrederken bundan evlatlarının nasıl besleneceğini düşünmez mi?

Zaten kaç dizi de geleneklerimize, göreneklerimize, inancımıza uygun bir senaryo var ki? Mesela bildiğiniz gibi alkol ve sigaranın reklamının yapılması yasak ama ne gerek var ki, dizilerde sigara alkol kullanımı öyle yoğun bir şekilde var ki reklam kuşağında yayınlasanız bu kadar etkili olmaz.

Araştırmalar Ne Diyor?

Aslına bakılırsa televizyon bizler için hem bilgilenme hem de eğlenme araçlarının en başında geliyor. Hepimizin hayatında ciddi bir yeri var. Mesela neredeyse hiçbir konuda dünya sıralamasına giremeyen ülkemiz, televizyon seyretme alışkanlığı konusunda Amerika’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. RTÜK’ün 2006/Ocak ayında kamuoyuna açıkladığı “Televizyon Seyretme Eğilimi Araştırması”na göre; ülkemiz insanı günde 5.09 saatini televizyon karşısında geçiriyormuş, bu oran hafta sonlarında ise 5.15 saate çıkıyormuş. Yine seyircinin yüzde 18.7’si, günde 10 saatten fazla televizyon seyretmekteymiş. Bu şartlar altında bu insanlar mı televizyonu seyrediyorlar yoksa televizyon mu bu insanları bilinmez. Ortalama insan ömrünün 9 yılından bahsediyoruz. Oysa birçok kişinin birçok şey için zaman bulamadığından şikâyetçi olduğu bir zamandayız. Ne korkunç bir tezatlık bu!

Çocuklar günde 5 saat okulda geçiriyor diye düşünseniz 8 ayda bu süre 960 saat eder. Oysa günde sadece üç saat televizyon seyreden bir çocuk 1095 saatini yani eğitime harcadığı zamandan daha fazla bir zamanı televizyonun karşısında geçiriyor demektir. İnsan ömrünün 9 yılı dedik ya… Düşünsenize o 9 yılda neler yapılır?

İçimizden hangimiz 9 yıl dostlarımıza ayırıyoruz ki… Mesela 9 yılda kaç yabancı dil öğrenilir biliyor musunuz? 9 yıl süreyi asgari ücretten hesaplasanız 50 bin liranın üzerinde para demektir. Kaç sayfa kitap okunur düşünebiliyor musunuz? İnsan bunları düşündükçe kanı donuyor… Hele de hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışması tavsiye edilen insanlar olduğumuzu biliyorsak, dünümüzle bugünümüz aynı olmamalı diye düşünüyorsak…

Yapılabilecekleri Düşünelim

Şimdi insanlara “bir hafta kapa televizyonunu” dediğimde bana “ee, ne yapacağız peki?” diye soruyorlar. O zaman daha iyi anlıyorum nasıl bir tehlike içinde olduğumuzu. Düşünsenize insanlar televizyonları olmadan ne yapacaklarını nasıl yaşayacaklarını bilemiyorlar. Yok mu hiç kitabın okuyasın? Konu komşun, akraban yok mu gidesin veya davet edesin? Oturup en son ne zaman uzun uzun sohbet ettin ailenle acaba? En son ne zaman bir yetimi sevindirdin, bir hastayı ziyaret ettin duasını aldın? Yok değil mi bunlara zaman? Zamanım yok diyenlere zaman sunuyor bu kampanya aslında… Bir kere denense devamı gelecek belki de…

Bu hafta ne yapacaklarını kara kara düşünenler için Tüketiciler Birliği bu sefer öneriler getirmiş. Tiyatroya gidin demiş, bir sivil toplum çalışmasına katılın, spor yapın bir akşam, misafirliğe gidin, misafir çağırın… Hafta sonu Darülaceze'ye gideceklermiş; bu sene herkesi davet etmişler. Gerçekten siz hiç Çocuk Esirgeme Kurumu’na gittiniz mi veya bir Huzurevine?

Konu uzun ama diyeceğimiz belli… Bugün kapatın televizyonunuzu, bir hafta dinlensin o da… Bakın bakalım daha mı güzel geçecek ömür daha mı kötü…

Sahi, en son ne zaman kandil mandil olmadan nafile namaz kıldınız?

(Tüketicinin Sesi / Vakit)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !