İSLAM’IN ARAÇSALLAŞTIRILIP LAİK “STATÜKO” İÇİN İSTİSMARINDA SON MERHALE: TSK VE YARGI’NIN TÖRENLERİNDE DUA – I
Son zamanda en çok tartışılan konu; Diyanet İşleri Başkanının TSK ve Yargı gibi laik Kemalist sistemin en temel kurumlarının törenlerine katılıp İslam şeriatına hem ilkesel hem de fiili uygulamaları bakımından en çok karşı olan bu kurumlara ve müntesiplerine dua etmesi oldu. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, bu laik Kemalist kurumların müntesiplerinin ölenleri için rahmet ve mağfiret, yaşayanları için de gayr-i İslamî laik Kemalist eksendeki çalışmalarının bereketli ve başarılı olması için dua etti.
Allah’ın şeriatına isyan esası üzerine yapılandırılmış ve yaklaşık 100 yıldır hevayı ilahlaştıran parlamentolarda yapılan ya da İslam düşmanı emperyalist Batı’dan ithal edilmiş şirk yasalarıyla hükmeden laik Kemalist sistem kurumlarının törenlerinde, Allah’ın adı anılarak ve ayetler okunarak, “İslam”ın laik Kemalist sistem için istismar edilip araçsallaştırılmasında yeni bir hamle yapılmış oldu. Aslında, Muhafazakâr “dindar” kesimleri “Allah ile aldatıp” laikleştirme ve Kemalist sisteme eklemleme konusunda, son yüz yılın en etkili ve sonuç alan iktidarı olarak AKP iktidarı tarihe geçmiş bulunuyor.
Kitleleri “Allah ile Aldatıp” “Stotüko”dan Razı Hale Getirmenin Tarihsel Serüveni
Bilindiği üzere meşru halife/yönetici Hz. Ali’ye karşı başkaldırmış olan Muaviye, Sıffin savaşında tam hezimete uğrayacak bir noktadayken Amr b. As’ın teklifiyle Kur’an sayfalarını mızrakların ucuna taktırıp Hz. Ali’nin ordusundaki Müslümanları aldatma hilesine başvurmuştur. Ucunda Kur’an sayfaları takılı mızrakları kaldırarak sözüm ona “Kur’an aramızda hakem olsun” çağrısıyla Kur’an’ı bir aldatma aracı olarak kullanıp Müslümanları “Kur’an ve Allah ile aldatarak” önce savaş alanındaki hezimetini önlemiştir. Sonra da kendi siyasal hâkimiyetini tesis edecek yolu açmaya ve daha sonra da bu aldatmayla başlayan gayr-i meşru hâkimiyetini yeni aldatmalarla sürdürmeye çalışmıştır.
Genelde ondan sonraki bütün siyasal süreçlerde de yöneticiler, hep egemen kıldıkları “statüko dinleri” içinde araçsallaştırdıkları İslamî kimi şiar ve motifleri kullanarak, kitleleri “Allah ile aldatıp” statükoyu desteklemeye ikna etmişlerdir. Yani Muaviye’den bu yana, bu anlamıyla “Kur’an mızrakların ucundan” hiç inmemiştir. Saltanat süresince ve en son Kemalist laik dönemde de İslam’ın kimi unsurlarının egemen statükonun stepnesi gibi kullanılması ve statükoyu meşrulaştırmak için istismar edilmesi söz konusu olmuştur.
Tarih boyunca, çoğunlukla insan topluluklarına hükmeden dinin temel özelliği: Her zaman mevcut durumu meşru gösteren, halkı uyuşturan, kitleleri aldatıp oyalayarak statükoya razı eden statüko dini olmasıdır. Tuğyan edip tağutlaşanlar ve tağuta kulluk edenler, öncelikle “mele” (toplumun büyüklük taslayan ileri gelenleri, söz sahipleri)[1] ve “mütrefîn” (varlık içinde sefahata dalmış ve refahtan azgınlaşıp şımarmış olanlar, sorumsuzca yaşayanlar)[2] olanlardır. Tarih boyunca oluşan statükolarda, her zaman “mele” ve mütrefîn”in statükoya meşruiyet sağlayan “din” anlayışı, “tevhid dini”nin kimi kavram, şiar ve söylemlerini de istismar ederek, camilerde Kur’an okuyup hayatta şirkle hükmedip zulmederek, İslam karşıtı zeminlerde Allah’ın adını anıp dua ederek, “Hak-bâtıl” karışımı din anlayışıyla ve tabiri caizse “mızrakların ucuna Kur’an sayfaları takma” hilesini kullanarak “Hak din”i temsil ediyormuş gibi hüküm sürmüştür.
Mehmet Pamak'ın makalesinin devamını okumak için tıklayın...