02-10-2012 08:00

ABD - Mısır ilişkileri üzerine

ABD-Mısır ilişkilerinin, en azından, asgari sorun ile yürütülebilmesi için gösterilen çabalar arasında; cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Amerika`ya yapılan ziyaretler, yeni ekonomik anlaşmalar, Sina operasyonları- Camp David`e riayet edileceği yönündeki mesajları sayabiliriz...

ABD - Mısır ilişkileri üzerine

 

''ABD-Mısır ilişkilerinde temel ilke, İsrail'in güvenliğidir. Bugüne kadar böyleydi, bundan sonra da böyle olacaktır.'' bu sözler Kahire'de görüştüğümüz Amerikalı diplomatların çok açık ifadeleri...

Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesiyle birlikte, endişeli bir süreç başladı. Mübarek dönemindeki güven ilişkisi elbette yok. Obama'nın geçtiğimiz günlerde verdiği 'müttefik veya düşman değiliz' mesajı da bu bağlamda değerlendirilebilir.

ABD-Mısır ilişkilerinin, en azından, asgari sorun ile yürütülebilmesi için gösterilen çabalar arasında; cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Amerika'ya yapılan ziyaretler, yeni ekonomik anlaşmalar, Sina operasyonları- Camp David'e riayet edileceği yönündeki mesajları sayabiliriz...

Mursi, Camp David'e bağlı kalınacağını söylemiş, ancak Mısır'ın çıkarlarının her şeyden önemli olduğunu da vurgulamıştı. Sina yarımadasında bugünlerde sıkça gündeme gelen terör saldırıları ve Mısır zırhlı birliklerinin Camp David'e rağmen bölgede yürüttüğü operasyonlar ise, İsrail'i endişelendiren ve Mursi'nin bu sözlerini destekleyen bir örnek olarak kabul edilebilir.

Bugünlerde, Müslüman kardeşlerin ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin önünde iki önemli süreç var.

1- anayasa çalışmaları ve halen devam eden komisyonun feshedilmesi için açılmış davaların sonucu. Buraya küçük bir not eklemek faydalı olacaktır.

Mısır anayasasının 'sivil' olacağı konuşuluyor, ülkedeki islamcı partiler 'laiklik' kelimesinden hiç hazzetmiyor,hatta birçoğu bunu, 'dinsizlik' olarak görüyorlar. Bu nedenle, belki realitede aynı anlama gelecek anayasa için, 'laik' değil 'sivil' kelimesini tercih ediyorlar.

2- parlamento seçimleri. (Mısır İdare mahkemesi geçtiğimiz haftasonu, parlamentonun feshini onayladı)

Hürriyet ve Adalet Partisi (Müslüman Kardeşler) halk meclisi seçimlerini kazanır ve hükümeti tamamen değiştirirse birileri yeniden sürece müdahale edebilir mi? o gün geldiğinde kimse ABD 'nin işin içinde parmağı olacağını unutmamalı. Belki darbe değil ama, 28 şubat benzeri bir 'postmodern darbe' gündeme gelebilir. Bazıları, 'Tantavi görevden alınmış olsa da , ordu içindeki güç tamamıyla boşa çıkarılmış değil' diyor ve ekliyor, 'Mısır ordusu Tantavi'den ibaret değil'.

Ancak ihvan'a yakın kesimler bunun pek mümkün olmadığı görüşünde.Onlar da, 'Artık 90 lar geride kaldı, dünyada çok şey değişti' mesajını veriyorlar.

Müslüman Kardeşlerin sadece Mısır'da değil, tüm bölgedeki gücünden , 'Arap Baharı' etkisinden sözediyor ve postmodern bir darbenin dahi yapılamayacağı görüşünü savunuyorlar. Tantavinin görevden alınması sonrası hiçbir sorun yaşanmamasını , Mısır ordusunun Mursi'ye desteğinin kanıtı olarak görüyorlar. 'Tantavi ABD 'nin elindeki en önemli kozdu' diyorlar.

ABD' nin Camp David' le başlayan 1,5 milyar dolarlık askeri yardımları, şu sıralar ekonomik krizle boğuşan Mısır için hayati önemde. IMF ve Dünya Bankası ile yapılacak yaklaşık 5 milyar dolarlık anlaşmalar da bir o kadar kıymetli.

Ayrıca geçtiğimiz haftalarda 50 Amerikalı dev şirketin yetkililerinin Kahire'ye gelerek, yatırımlar ve ekonomik anlaşmalar için zemin oluşturması, Cumhurbaşkanı Mursi, Başbakan Hişam Kandil ve çeşitli icra bakanlarıyla biraraya gelmesi de ekonomik ilişkilerin boyutunu gözler önüne seriyor...

İsrail'le 2004 yılında imzalanan ve halen devam eden QIZ(Qualifying Industrial Zone) Organize Sanayi Bölgeleri - anlaşmasını da ekonomik olarak Mısır'ı İsrail'e mahkum eden bir örnek olarak değerlendirebiliriz.

Mısır halkı, ABD ve İsrail'i sevmiyor. Hatta ekonomik krize rağmen, ABD'li yetkililer 'devrim sonrası askeri yardımların kesilebileceğini' söylediğinde, herkes sokaklara dökülmüş ve 'Amerika'dan yardım istemiyoruz' sloganları atmıştı.

Buna karşın ABD Dışişleri Bakanlığı, Mısır'a yapılan askeri yardımların devam etmesi gerektiğini kongreye bildirmişti.

İhvan yetkilileri ise, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi düzenlediği Amerika ziyaretinde, Obama yönetimini bölge için ''tehlikeli' olmadığına ikna etmeye çalışmıştı.

Burada Müslüman Kardeşler ve Mursi'nin karşısına çıkan temel sorun, tabandan gelen ABD-İsrail karşıtlığı baskısı ile ,Mısır'ın uluslararası çıkarlarının korunabilmesi ve hem ekonomik, hem de siyasi açıdan daha fazla yıpranmaması için bu ülkelerle kurmak durumunda olduğu ilişki... Peki bu ilişki, Mübarek döneminde olduğu gibi birgün 'ittifak' a dönüşecek midir? Pek mümkün gözükmüyor...

İsrail(ABD) için Mübarek zamanında önemli sayılan dört dosya vardı 1- Camp David, 2- Sina yarımadasının güvenliği, 3- Ticari anlaşmalar(gaz kesildi-QIZ devam ediyor) ve 4- Mısır ve Hamas (gazze ilişkileri) ...

Bu dosyaların, doğal süreçte yeniden düzenlenebileceği ihtimali, İsrail ve Amerika'yı tedirgin ediyor.Nitekim Hamas-Mısır ilişkileri , Refah sınır kapısının açılması gibi gelişmeler de ABD-Mısır ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini etkileyecek unsurlar...

Mübarek rejimi, İsrail'le 2005'te imzalanan Meabir(Sınır Kapıları) anlaşmasıyla birlikte Gazze kuşatmasına direk destek olurken, yeni cumhurbaşkanı Refah sınır kapısını tamamen açtı.

Bu arada, Mübarek döneminde ABD Dışişlerinin, muhalif lider Eymen Nur'a verdiği destek de önemli bir ayrıntıdır. Amerika daha önce Mısır'da, bozulmasını istemediği bir suni sistemi destekliyordu.Bugünse seçilmiş bir cumhurbaşkanı var. Dolayısıyla Mursi'yle kurulacak ilişkiler, artık Mısır halkını ve demokrasisini doğrudan ilgilendiriyor. Yani ABD - Mısır ilişkileri bu aşamadan itibaren 'karşılıklı çıkar ve saygıya' bağlı olarak gelişmek zorunda. Bugün ABD'nin karşısında, eskisi gibi kukla bir rejim değil, pazarlık edebilen, hatta bölgede yeniden, lider-aktör olma iddiasında bir Mısır var ...

Amerika da, İsrail'in güvenliğine ve bölgedeki çıkarlarına zarar vermediği sürece ihvanla işbirliği yapmak isteyecektir ve istiyor. Zaten özellikle arap baharı sonrası bölgenin en güçlü tabanına sahip bu siyasi hareketiyle anlaşmaması Washington yönetimine de fayda getirmeyecektir.

Bunun dışında Mısır, yeni dönemde sadece ABD ile ilişki kurmayacak. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Rusya, Çin dahil olmak üzere Avrupa ve bölge ülkeleriyle de karşılıklı çıkarların korunduğu yeni ilişkiler geliştirmek istiyor. Hatta bu sürece şayet (şimdilik)Suriye sorunu olmasaydı , İran'ı da eklemek mümkündü...Zira, Mursi'nin Tahran ziyaretinin ABD'ye rağmen gerçekleştiğini söylemek mümkündür...

Mısırlı siyasi yorumcular ise,' Amerikan seçimlerinin de ikili ilişkilerin nasıl gelişeceğine şekil vereceği' görüşünde. Obama kazanırsa iki ülke arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkarlar ilkesine paralel olarak ilerleyeceğini, Romney'in ise süreci çıkmaza sokabileceğini' ifade ediyorlar.

Neticede Amerika ve Mısır'ın , dost mu düşman mı olacakları herşeyden önce, ABD'li diplomatların da ifade ettiği 'bizim bölgedeki tüm politikalarımız İsrail'in güvenliği esastır ilkesine paralel olarak şekillenir' cümlesi üzerinden yeniden kurgulanacak gibi...

(Mehmet Akif Ersoy / Dünya Bülteni - Kahire)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   07-10-2012 09:53

    Her Bir Meselede İslam İle Hükmedildiğine Dair Bir Metin Olmaksızın Anayasadaki Şatafatlı İbareler Mısır'ın Bir Sonraki Laik Anayasasının Hakikatini Değiştirmeyecektir! Anayasa Komisyonu, (Devlet, İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin siyasî, kültürel ve ekonomik alanlarda kadın-erkek eşitliği ilkesini pekiştirmek için tüm yasama ve yürütme önlemlerini almak, anne, çocuk, sağlık ve miras hakkı hizmetlerini sağlamak ve aile ile toplum içinde çalışması gibi görevleri arasındaki uzlaşıyı garantilemekle yükümlüdür) şeklindeki metnin geçtiği yeni Mısır anayasasının (36.) maddesine (Kurucu Meclis, ülkenin yeni anayasa taslağını belirlemiştir) ibaresini koyması üzerine, evet bunun üzerine yüz parti ve Mısır İnsan Hakları Örgütleri, uluslar arası sözleşmelerde belirlenen kadın haklarını ihlal ettiği şeklinde itibar ettikleri bu madde hakkında ciddî endişelerini ifade ettikleri bir açıklama yayınlamışlardır. Bu ise kadın-erkek arasındaki eşitlik fikrine dönük maddenin, İslam şeriatının hükümleriyle sınırlandırılması sayesinde olmuştur. Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Kadınlar Kısmı, Anayasa Komisyonu ile Kenane-Mısır'daki laik örgütlere bir yanıt olarak şöyle bir yorumda bulunmuştur: Birincisi: Kurucu Meclis daha önceleri, bir önceki Mısır anayasası ile örneğin İsviçre, Almanya ve Güney Afrika gibi diğer devletlerin anayasalarından alınmış bir anayasa koyacağını açıklamıştır. Bundan dolayı bu anayasa, İslam esası üzerine kurulmamıştır. Buda onun, bir İslamî anayasa olmadığı, bilakis laik bir anayasa olduğu anlamına gelmektedir. Nitekim Allahutela, şöyle buyurmaktadır: أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.." [et-Tevbe 109] İkincisi: (36.) maddenin, İslam ile bir ilgisi yoktur. Bilakis ona, zoraki (İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin) ibaresi sıkıştırılmıştır. Zira madde, kafir Batı'nın fikirlerinden olan kadın-erkek arasındaki eşitlikten bahsetmektedir. Halbuki kadın-erkek arasındaki eşitlik, Müslüman toplumların ele aldığı bir mesele değildir. Çünkü kadının erkekle eşit olması yada erkeğin kadınla eşit olması, içtimaî hayata etkisi olan bir mesele olmamasının yanı sıra İslamî yaşamda vuku bulması muhtemel bir mesele de olmadığı gibi insan olması itibarıyla kadının doğal haklarını sindiren, kadının bu haklarını talep eden ve eşitlik fikri hususundaki bu talebi de hakları elde etmenin bir yolu olarak benimseyen Batı'yı taklit edenlerin dışındaki Müslümanlardan herhangi biri de bunu dile getirmez. İslam'a gelince; onun, bu habis (eşitlik) fikirle hiçbir ilgisi yoktur. Üçüncüsü: Batılı hayat tarzı laiklikten başka bir anayasa tasavvur etmeyen komisyon tarafından, Mısır'ın bir sonraki anayasasına şatafatlı genel ibarelerin konulmasının, ardından da İslam'a kin besleyen laik sivil toplum kuruluşları ile tüm bunların arkasında duran -Mısır arenasındaki temel oyuncu- Amerika'nın, sırf bu tür ibarelerin konulmasından dolayı yeni İslamî anayasa mevzusunu kışkırtmasının hakikati, işten tüm bunların hakikati, yeni anayasada İslamî ibareler bulunmaktadır şeklinde insanları saptırmaya yönelik bir manevradan ibarettir. Şöyle ki; şayet (İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin) gibi şatafatlar, daha önceki tagut anayasada geçenlerden daha çok olursa avam insanlar, anayasanın İslamî olduğunu düşünecekler, İslam ile hükmedilmesini arzulayan Kenane halkı İslam ile yönetimi talep etmekten yüz çevirecek, bu ibarelerin etkisiyle uyuyacaklar, laik sivil cumhuriyet yönetimi devam edecek ve böylece de onlar gafillerden olacaklarıdır! İslamî anayasa, başkasından değil sadece İslam hükümlerden alındığı gibi onu insanların üzerine tatbik edecek olan da Allah'ın izniyle yakında geri dönecek olan İslamî Hilafet Devleti olacaktır. Dolayısıyla toplumsal uyumu ve onun ilerlemesini garantilemek için Hakîm ve Habîr'in katından olan içtimaî nizamın gölgesinde kadının hakkını ve onurunu koruyacak olan İslamî Hilafet Devleti'dir. Hizb-ut Tahrir'in elinde, ümmetin önüne koyduğu bir anayasa bulunmakta olup onun içerisindeki maddelerden her birinin şeri delillerini de açıklamıştır. Dolayısıyla o, sırf İslamî bir anayasadır. Yani devlette ve toplumda İslam'ın amelî olarak tatbik edilmesini açıklayan şeri hükümlerdir. Dr. Nesrin Nevaz