17-05-2018 10:06

Ankara`da Müslümanlarla Dayanışma Platformu’ndan protesto eylemi

Müslümanlarla Dayanışma Platformu (İlkav, Medeniyet Vakfı, Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi, Vahdet Vakfı ve Yardımeli Derneği) bileşenleri, Çarşamba günü öğlen namazı sonrası Ankara Hacıbayram Camii önünde, İsrail’in Gazze’de masum sivillere yapmış olduğu katliam sonrası şehid olan Filistinli Müslümanlar için gıyabi cenaze namazı kılarak saldırıları kınayan basın açıklamasında bulundular.

Ankara`da Müslümanlarla Dayanışma Platformu’ndan protesto eylemi
Müslümanlarla Dayanışma Platformu (İlkav, Medeniyet Vakfı, Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi, Vahdet Vakfı ve Yardımeli Derneği) bileşenleri, Çarşamba günü öğlen namazı sonrası Ankara Hacıbayram Camii önünde, İsrail’in Gazze’de masum sivillere yapmış olduğu katliam sonrası şehid olan Filistinli Müslümanlar için gıyabi cenaze namazı kılarak saldırıları kınayan basın açıklamasında bulundular.
 
Cami avlusunda cami cemaatinin de katılımıyla gerçekleştirilen açıklamayı Medeniyet Vakfı Başkanı Ali Kaçar yaptı. Basın açıklamasında Kaçar; özellikle Müslümanların kutsal günlerine denk getirilen katliamların ve Siyonist İsrail’in tek taraflı. Kudüs’ün işgal edilerek başkent ilan edilmesi politikasının bir parçası olarak ABD’nin almış olduğu kararın Müslümanlara yönelik büyük bir hakaret ve saldırı olduğunu ifade etti. Bize düşen sorumlulukları üstlenerek Aksâ’yı ve Kudüs’ü korumanın sadece zayıf düşürülmüş Filistin halkının omuzlarına bırakılamayacağını söyleyen Kaçar, hükümetin de İsrail ile tüm ilişkilerini kesmesi gerektiğini belirtti. Sık sık tekbirlerle kesilen basın açıklamasında “Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika”, ”Kudüs Sana Canımız Feda”, ”Katil İsrail Hesap Verecek”, “Ankara’dan Direnişe Bin Selam” gibi sloganlar atıldı. Muhittin Hocanın yapmış olduğu dua ile basın açıklaması son buldu.
 
Basın açıklamasının tam metni ve videosunu dikkatlerinize sunuyoruz:
 
BASIN AÇIKLAMASI
 
KUDÜS, YENİDEN İŞGAL EDİLİYOR
 
Yine bir Ramazan ayı ve yine bir işgal ve katliam... Emperyal ve Siyonist güçler tarafından bu işgal ve katliamlar, bilinçli bir şekilde özellikle de bu, Müslümanların kutsal günlerinde gerçekleştirilmektedir. Amaç, Müslüman kitleleri korkutmak, çaresiz ve güçsüz olduklarını hissettirmek ve neticede de boyun eğdirerek teslim olmalarını sağlamaktır. Oysa tarihe dönüp baktıklarında kendi acziyetlerini, kendi acizliklerini ve zavallılıklarını göreceklerdir. Nitekim Müslümanlar, geçmişte de katliama uğramalarına ve soykırıma tabi tutulmalarına rağmen tarihin hiçbir dönemde teslim alınamamış ve boyun eğdirilememiştir. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Çünkü Müslümanlar sadece ve sadece Allah’a boyun eğer ve teslim olurlar.
 
Evet, bugün mağlup konumdayız; yeniliyoruz, tecavüze uğruyoruz, ülkelerimiz işgal ediliyor; kemiklerimiz kırılıyor, 8 aylık Leyla bebek başta olmak üzere bebeklerimiz, çocuklarımız; canlarımız, ciğerlerimiz katlediliyor, ama bilinmelidir ki bu, bir bitiş, bir son değildir. 70 yıldır Filistin’de, özellikle de son iki yüzyıldır İslam coğrafyasının çeşitli yerlerinde bu tür insanlık dışı katliamlar gerçekleştirilmesine rağmen bu amaçlarına ulaşamamışlardır, bundan sonra da asla ulaşamayacaklardır!
 
Evet, sevinsinler Siyonistler; Netanyahu, Trump’ın kızı İvanka ve damat Kushner sevinsinler, 8 aylık Leyla bebeğimiz katledilirken, kanı akıtılırken bayram yapsınlar, eğlensinler, tepinsinler ama bunun çok uzun sürmeyeceğini asla unutmasınlar; Hittin savaşını, büyük komutan Selahaddin Eyyubi’yi hatırlasınlar ve bunu asla unutmasınlar. Şeyh Ahmed Yasin’i, Rantisi’yi ve İzeddin el-Kassam’ı da unutmasınlar! 1099’da Haçlı güruhu da benzeri bir şekilde Kudüs’ü işgal ettiklerinden dolayı eğlenmiş ve sevinmişlerdi. Ancak bu sevinç, 1187’de yani 88 yıl sonra büyük komutan Selahaddin Eyyubi’nin feraseti, basireti ve cesareti sayesinde Haçlıların kursağında bırakılmıştı.
 
 
Evet, Siyonistler Hittin Savaşını unutmasınlar; ne yaparlarsa yapsınlar aynı akıbet kendilerini de beklemektedir. Çünkü küfür devam eder, ama zulüm asla! Bu topraklar, bu ümmet, nasıl ki o gün bütün umutların bittiğinin sanıldığı bir anda Selahaddin Eyyubi’yi çıkarmışsa, umut ve temenni ediyoruz ki çok sürmeden aynı şekilde yeni bir komutan, yeni bir Selahaddin Eyyubi çıkaracaktır. Bu imkân ve cesarete sahiptir.
 
Filistinli kadınlar direniyor, Filistinli gençler direniyor! Filistinliler ölümüne bir direnişle hem Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı koruyorlar hem de Dünya Müslümanlarının onur ve şerefini kurtarıyorlar. 30 Mart’ta, Büyük Dönüş Yürüyüşü başladığından bu yana yüzden fazla Filistinli genç katledilmiş, binlercesi ise yaralanmıştır. Küresel katil ABD’nin Kudüs’e Büyükelçiliği’ni taşıdığı gün ise 60’dan fazla masum Filistinli şehid edilmiş, 3000 civarında da masum insan yaralanmıştır. Filistinli Müslümanların direnişi bir daha göstermiştir ki, Siyonistler ve onların destekçileri başta ABD olmak üzere başkentlerini Kudüs’e taşıyanlar asla rahat edemeyeceklerdir. Bunu yakında göreceklerdir!
 
Bunca katliama rağmen Filistinliler korkmadan her gün ve üstelik sayıları gün be gün artarak gösterilere ve Siyonistlere karşı tepkilerini en yüksek sesle dile getirmişler ve getirmeye de devam etmektedirler. Canlarını feda etmeye hazır yüz binlerce Filistinli akın akın yürümüş, saf saf dizilmiş kan kusan, ölüm kusan Siyonistlerin uçaklarına ve tanklarına karşı… Çıplak ellerindeki taşla, işgalci İsrail askerlerinin mermilerine karşı koymaya çalışmışlardır.
 
Ne mutlu onlara!
 
Bu ölümlerden, bu katliamlardan, Leyla bebeğimizin akıtılan kanından elbette eli kanlı katil Trump sorumludur; Obama, Bush sorumludur. Sisi, M. Bin Selman, M. Bin Zayed sorumludur; sessiz kalan herkes sorumludur. Peki, bizim hiç mi sorumluluğumuz yoktur. Bizler şimdiye kadar sadece katliam olduğu zaman Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı hatırladık ve cılız da olsa eylemler yapmaya çalıştık. Ama sonrasında ise Filistin’i de, Mescid-i Aksa’yı da, Kudüs’ü de unuttuk. Evet, 1,5 milyar nüfusu olduğu iddia edilen İslam dünyası olarak bizler de sorumluyuz. Dolayısıyla sadece emperyal ve Siyonist güçleri suçlamak, bizleri sorumluluktan asla kurtaramayacaktır. Çünkü onlar kendi batıl dinlerinin gereklerini yapıyorlar. Ya bizler!
 
 
Evet, bizler ümmet olamadık, bir araya gelip güçlerimizi birleştiremedik. “Rabbimiz dağılmayın, parçalanmayın aksi halde gücünüz gider” diyor, sanki bize söylemiyormuş gibi ayrılmaya, dağılmaya, parçalanmaya devam ettik.
 
Dolayısıyla bu işgallerden, bu katliamlardan birinci derecede bizler sorumluyuz. Allah’ın ipine sımsıkı ama topluca sarılmadan bizim de, Kudüs’ün, Mekke, Medine’nin ve Kahire’nin de kurutuluşu mümkün olmaz. Allah da yardımını bize göndermez.
 
Evet, kim ne derse desin sadece Kudüs değil, Mekke, Medine hatta Kahire, Şam, Beyrut ve Amman da işgal altındadır. Bu küresel emparyal ve Siyonist güçlere ve onların bölgedeki hain, işbirlikçi yönetimlere karşı bölge halkları olarak bütünüyle karşı durmadığımız zaman fiili işgalde sıranın Mekke’ye, Medine’ye ve hatta İstanbul’a geleceğini de unutmayalım.
 
Türkiye’nin; terör devleti dediği bir devletin terörist yuvası olarak faaliyet gösteren büyükelçilik ve konsoloslukları bir an önce kapatmalıdır. Bu terörist Büyükelçi müsveddesini geri gelmemek üzere göndermelidir. Aksi halde geçici göndermeler asla meseleyi çözmez. Bu nedenle terör yuvasına dönüşen Siyonist Büyükelçilik temelli kapatılmalıdır.
 
 Bu çerçevede diplomatik ilişkileri vakit geçirmeden kesmelidir.
 
Tarım ürünlerinin ithalatını durduran Siyonist İsrail’e karşı ithalat ve ihracatın tamamı durdurulmalıdır.
 
Bu çerçevede yapılan ticari, siyasi, askeri ve istihbari ikili anlaşmalar derhal iptal edilmelidir.
 
Türkiye’ye gelen Siyonist turist ya da ziyaretçilerini kabul etmemelidir. Çünkü bunların çoğu ya terörist ya da MOSSAD ajanıdır.
 
Türkiye’de bulunan Yahudilerin askerlik ya da ticaret nedeniyle Siyonist İsrail’e gidip gelenleri ülke vatandaşlığından bir an önce çıkarmalıdır. Çünkü bu teröristler, Filistin’e giderek askerlikleriyle ve ticaretleriyle Batı Şeria’da ve Gazze’de Filistinli masumların katledilmesinde katkıda bulunmaktadırlar.
 
Umut ve temennimiz Kudüs’te emperyal destekli Siyonist güçlerin gerçekleştirdiği katliamlar Müslümanların uyanışına vesile olur.
 
Ve Kudüs, Filistin’in ebedi başkenti, Mescid-i Aksa ise Müslümanların ilk kıblesi olarak asıl hüviyetine yeniden kavuşturulmuş olur.
 
Rabbimizden başta Filistin’de olmak üzere İslam coğrafyasında katledilen bütün Müslümanların şehadetini kabul etmesini, yaralılara da şifa vermesini diliyoruz.
 
MÜSLÜMANLARLA DAYANIŞMA PLATFORMU
YORUMLAR
  • Vedat Demiralay   17-05-2018 15:58

    demokratik sistemlerde eşcinseller kendi aralarında evlenebilmek için dernek ve benzeri sivil toplum kuruluşları altında birleşerek, iktidar sahiplerini de oylarının gücü ile tehdit ederek hak arayabilirler. Ama Allah’ın hükmüyle hükmedilmesi ve anayasa ve yasaların ancak Allah’ın vahyine uygunluk içerisinde olması gerektiğini savunan hiçbir grup bu tür bir hakka kavuşamaz. Zira bu tür talepler demokrasinin temelleri ile çelişir. Demokratik yapının sahiplerinin de böylesi bir talebe geçit vermesi söz konusu değildir ve olamaz da. Madem öyle, bir takım Müslümanların gerek Türkiye ve gerekse başka bazı halkı Müslüman yönetimi tağut rejimlerden oluşan ülkelerde nasıl olup da sivil toplum kuruluşları aracılığı ile hak taleplerini dile getirebileceklerine inanmalarını anlamak mümkün değildir. Buna hiçbir sistem müsaade etmez. Yani Müslümanlar sistem içinde kalarak mı mücadele etmeli yoksa dışına mı çıkmalı sorusunun cevabı bir tercih meselesi değildir. Çünkü sistem içi araçlar ile mücadele etmeyi tercih ettiğinizde zaten İslami taleplerinizden vazgeçmiş oluyorsunuz. Bir başka ifadeyle, biz Müslümanlar istesek de bu sistem içi araçları kullanarak amacımıza yürüyemeyiz. Bu ne İslami açıdan meşrudur, ne de pratik açıdan mümkündür. Bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında ancak yüzeysel bir takım taleplerinizi iktidarın önüne koyabilirsiniz. Sistemin sahipleri de uygun gördükleri kadarını uygun gördükleri zamanda ve biçimde kabul ederler. Siz başörtüsü insan hakkıdır diye talepte bulunursunuz onlar da şartlara göre “evet ama sadece yüksek eğitim kurumlarında” diye cevap verirler. Bu Allah’ın buyruğudur ve Müslüman tesettürünü her hal ve şart altında korur diyemezsiniz. Birileri karşınıza çıkıp eşcinsellerin haklarından bahseder ve siz Allah bunu yasak etmiştir diyemezsiniz. Çünkü kendi taleplerinizi insan hak ve hürriyetleri zemininde dile getirmektesinizdir. Özetlemek gerekirse sivil toplum Batılı düşünürlerin geliştirmeye ihtiyaç duydukları bir kavram olmuştur. Çünkü onların hayatında devlet ve toplum ilişkisi bir bütünlük arzetmez. Bunlar birbirinin rakibi veya kimi zaman düşmanı gibidir. Dolayısıyla da pratikte sürekli sorunlar yaşanır ve düşünürler de bunları analiz edip çözmeye çalışır. Biz inanıyoruz ki Müslümanın devleti de toplumu da Allah’ın vahiylerinden beslenerek oluştuğu sürece toplumun Müslüman olmayan unsurları için bile adil, huzurlu ve müreffeh bir dünya kurulur.

  • Vedat Demiralay   17-05-2018 11:46

    Türkiye’nin; terör devleti dediği bir devletin terörist yuvası olarak faaliyet gösteren büyükelçilik ve konsoloslukları bir an önce kapatmalıdır. Bu terörist Büyükelçi müsveddesini geri gelmemek üzere göndermelidir. Aksi halde geçici göndermeler asla meseleyi çözmez. Bu nedenle terör yuvasına dönüşen Siyonist Büyükelçilik temelli kapatılmalıdır. Bu çerçevede diplomatik ilişkileri vakit geçirmeden kesmelidir..... Bu söylemler,istekler ...mevcut olan tağuti rejime meşruiyet tanımaktan başka birşey ifade etmez. Müslümanlar sistemiçi stk mücadelesini!,protestoları bırakıp ,sistemdışı nebevi islami mücadeleyi ,siyaseti gündemlerine almadıkları sürece, ne kudüs,ne mekke,ne ankara islamlaşamaz.... Hiçbir rasul ,mücadele verirken içlerinde bulundukları rejimden hak talebinde bulunmamış ,tağuti rejimi kökten red etmiştir. Bağımsız islami mücadele ancak böyle verilir.