Arakan’da var olma mücadelesi
Ahmet Varol, Burma`da (Bugünkü adıyla Myanmar) var olma kavgası veren Arakan Müslümanlarının unutulmaya yüz tutan mücadelesini gündeme getirdi. Varol, `Arakan meselesi, geçmişte Burma ve Birmanya adını taşıyan Myanmar adlı ülkenin Müslüman topluma ait Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutması sebebiyle Müslümanlara alt sınıf muamelesi yapmasından, aşırı derecede zulmetmesinden kaynaklanıyor.` ifadesini kullanıyor.
Ahmet Varol, Burma'da (Bugünkü adıyla Myanmar) var olma kavgası veren Arakan Müslümanlarının unutulmaya yüz tutan mücadelesini gündeme getirdi. Bir sonraki yazısında konuya devam edeceğini duyuran Varol, "Arakan meselesi, geçmişte Burma ve Birmanya adını taşıyan Myanmar adlı ülkenin Müslüman topluma ait Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutması sebebiyle Müslümanlara alt sınıf muamelesi yapmasından, aşırı derecede zulmetmesinden kaynaklanıyor." ifadesini kullanıyor.
İşte Varol'un iki gün art arda Arakanlı Mülümanlara dair yazdıkları yazısı:
Unutulan Arakan Cephesi
Ramazan vesilesiyle Müslümanların kanayan yaralarından olmakla birlikte çok fazla gündeme gelmemesi sebebiyle unutulmaya terk edilen Arakan meselesinden de söz etmek istiyoruz.
Bir meselenin unutulması, gündemden düşmesi sonuçlanması, çözüme kavuşturulması anlamına gelmez. Ne yazık ki Arakan davası da öyledir.
Arakan meselesi, geçmişte Burma ve Birmanya adını taşıyan Myanmar adlı ülkenin Müslüman topluma ait Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutması sebebiyle Müslümanlara alt sınıf muamelesi yapmasından, aşırı derecede zulmetmesinden kaynaklanıyor.
Önce meselenin genel çerçevesini ortaya koymak istiyorum.
Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutan Myanmar bundan iki yıl önce Mayıs 2008 başlarında maruz kaldığı büyük bir kasırga felaketiyle dünya gündemine gelmiş ve Türkiye’de de bu hadiseyle birlikte tanınmıştı. Fakat aradan geçen zaman içinde çoğunluk tarafından yeniden unutulduğunu sanıyoruz.
Bu ülke, Budist görünen fakat ülkedeki Budist çoğunluğa da zulmeden askerî cunta yönetimindedir.
Budizmin aslında derli toplu bir dinî doktrini olmadığını, Buda’nın felsefesiyle temelleri atılmış ve tarihte ortaya çıkmış öncülerinin görüşleriyle şekillenmiş bir inanç felsefesi olduğunu daha önce dile getirmiştik. Akidevi temelleri olmadığından coğrafi bölgelere ve oralardaki siyasi otoritelere göre şekil almıştır. Örneğin Tayland budizminde kral bir tanrı gibi kutsanırken, diğer bölgelerdeki Budistlerce Tayland kralının bir itibarı yoktur. Hatta çoğu onu bir sahtekâr olarak görür ve aşağılar.
Myanmar Cuntası ise Budizmi kutsamak ve ona sahip çıkmak yerine askerî şiddetinde yönlendirme ve baskı aracı olarak kullanır. Müslümanlara zulmünde de Budistlerden yararlanmakta, onların Müslüman azınlığa karşı şiddet uygulamaları için dinî kimliklerinden yararlanmaktadır. Yani Budizmi bir hayat nizamı ve inanç felsefesi olarak kabul etmekten ziyade cuntanın kılıcı ve baskı aracı olarak kullanmaktadır. Cuntanın bu tutumu da Müslümanların devletten gördükleri şiddet ve zulme ek olarak bir de Budist mutaassıplardan, saldırganlardan eziyet çekmesine sebep oluyor. Budistler de normalde ülkedeki yönetimi benimsememelerine ve zaman zaman Budist rahipler cuntaya karşı başkaldırılara öncülük etmelerine rağmen Müslümanlara yönelik haksızlıklara da araç olabiliyorlar.
Myanmar’daki Müslümanların ülke nüfusunun % 9’unu oluşturdukları ve sayılarının da 5 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Ama cunta rejimi Müslümanların gerçek sayısını vermediği için resmî istatistiklerde % 4 oranında gösteriyor. Fakat normalde dinî veya etnik azınlıkların gerçek oranlarının saklı tutulmasında genellikle sayı oyununa başvurulur, gerçek sayılar istatistiklerde gizlenir. Bunun için de çoğunlukla nüfus kayıtlarına dinî ve etnik kimlik yazılmaz, azınlıkların dinî kültüre ya da etnik unsurların dillerine ait isimler almaları engellenir. Myanmar’da ise tamamen farklı bir uygulamaya başvurularak Müslümanların bir kısmı nüfusa kaydedilmiyor. Bu yolla sadece sayılarının ülke nüfusundaki oranlara yansıması engellenmiş olmuyor, aynı zamanda muhtelif resmî hizmetlerden yoksun bırakılıyorlar. Böyle “kayıt dışı nüfus” durumunda kalmaktan dolayı çok sayıda Müslüman eğitim ve sağlık hizmetlerinden yoksun kalıyor.
Myanmar halkının ulusal etnik kimliği Burmalıdır. Ülke nüfusunun üçte ikiden fazlası da Burmalıdır. Burmalıların Moğol asıllı oldukları tahmin ediliyor ve ülkenin resmî siyasetinde de bu görüş esas alınıyor. Müslümanlar arasında Burmalı oranı ülke genelindeki orana kıyasla daha azdır ve % 37’de kalmaktadır. Bu ülkedeki Müslümanların büyük çoğunluğu Arakanlıdır ve % 51’i buluyor. Arakanlılar ayrı bir etnik unsurdur. Fakat cunta yönetimi Arakanlı kimliğini kabul etmediğinden onları Güney Asyalı olarak nitelendiriyor. Tıpkı eski Yugoslovya Federasyonu’nun Bosnalı kimliğini kabul etmemesi gibi. Güney Asyalıların da Moğol kökenli, fakat Müslümanlaşmış bir etnik unsur olduğu iddia ediliyor.
Bu ülkedeki Müslümanların % 11’i Malay kalanı da Huidir. Malay, Malezya kökenli, Hui de Çin asıllı Müslüman bir etnik unsurdur.
Arakan Müslümanlarının özgürlük mücadelesinin büyük ölçüde zihinlerden silinmiş olduğunu düşündüğümüzden biraz ayrıntılı olarak kendilerinden söz etmenin yararlı olacağını düşündük. Ondan dolayı bugünkü yazımızda genel çerçeve hakkında ayrıntılı bilgi verdik. Yaşadıkları coğrafya, maruz kaldıkları zulüm ve sürdürdükleri özgürlük mücadelesi hakkında da müteakip yazımızda bilgi vereceğiz inşallah.
Arakan’da var olma mücadelesi
Myanmar diğer adıyla Burma'da yaşayan Müslümanlar daha çok Arakan bölgesinde bulunuyorlar. Bu bölge de ülkenin batısında Bangladeş ve Hindistan sınırı yakınında yer almakta ve Bengal Körfezi'ne bakmaktadır. Resmî idarî düzenlemede ise Rikhane Eyaleti olarak geçmektedir.
İslâm bu bölgeye 8. yüzyılın sonlarına doğru Müslüman tüccarlar ve sufiler vasıtasıyla ulaşmıştır. Müslümanlığın hızla yayıldığı bölgede Müslümanlar Arakan Sultanlığı'na hâkim olarak dört asıra yakın bir süre İslâmî hükümlere göre topraklarını yönettiler. Sonra bölge Burma Krallığı tarafından işgal edildi. Bir dönem İngiliz işgali altında kaldı. İngilizler çekilirken yine Burma Krallığı'na bıraktılar. Budist Burmalılar burayı İngilizlerden devraldıklarında Müslümanlara karşı büyük bir katliam ve yağmalama gerçekleştirdiler. Müslümanlara yönelik zulüm sonraki dönemde de sürdü. 1962'de gerçekleştirilen askerî darbeyle yönetimi ele geçiren cunta da bu zulmü devam ettirdi.
Arakan bölgesi tarihi olarak Burma'ya ait değildir. Eski tarihine bakıldığında Hindistan ve Bengal Krallığı sınırları içinde kaldığı, sonra bağımsız bir devletinin olduğu görülür. Budist Burma Krallığı'nın hâkimiyetine geçmesi askerî saldırılar ve işgal neticesinde olmuştur. İngiliz sömürgeciler tarafından Burma'nın hâkimiyetine bırakılması da bir komplodur.
Burma'nın İngiliz işgalinden kurtulup bağımsız olmasından sonra kurulan Budist devlet Arakan topraklarına sahip çıkarken Müslüman halkına sahip çıkmamış, onları vatandaşı olarak değil sırtında yük olarak görmüş bu yüzden yok etmeye veya göçe zorlamaya çalışmıştır. Kendi inanç ve kültürlerini öğrenmelerine izin vermeyerek dinî ve etnik kimliklerini korumalarına engel olmak istemiştir. Eğitim hizmetlerinden yararlanmalarını önleyerek bilgisiz ve mesleki vasıflardan yoksun bırakmıştır.
Normalde bugünkü adıyla Myanmar devletinin ve onun kökeni durumundaki Burma Krallığı'nın Arakan toprakları üzerindeki hâkimiyeti gayrimeşru bir işgaldir. Bölgenin toprağı üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek için askerî gücünü kullanırken insanına sahip çıkmak istememesi, insanını “yabancı” olarak görmesi de bunu ispatlıyor. Oysa bir bölgenin insanını kabul etmeyen, halkına sahip çıkmayan, onlara “vatandaş” gözüyle bakmayan, hatta kendi ülkesinin nüfus kayıtlarına bile geçirmeyen bir ülkenin o bölgenin toprağından da çekilmesi gerekir. Yine aynı sebepten dolayı bu bölgenin halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verme hakkı vardır. Böyle bir mücadele haklı ve meşru bir mücadeledir. Arakan Müslümanları da geçmişte Budist Burma Krallığı'nın hâkimiyetini kabul etmedikleri gibi hali hazırdaki Myanmar cuntasının tahakkümüne de razı değiller. Dolayısıyla Arakan'ı özgürlüğüne kavuşturma amacıyla bazı direniş örgütleri oluşturdular. Bunlar daha sonra Arakan Mücahitleri Birliği çatısı altında bir araya geldi.
Fakat bugün Arakan Müslümanları bir özgürlük mücadelesinden ziyade varlık, yani var olma, varlığını koruma mücadelesi veriyor. Çünkü bölgeyi kontrolünde tutan cunta, Müslümanları ya tamamen dinî ve etnik kimliklerini unutarak köleleşmeyi kabul ya da öz yurtlarını terk arasında tercihe zorluyor. Müslümanlar cuntanın sunduğu seçeneklerden hangisini kabul etseler de yok olmayı kabul etmiş olacaklar. Çünkü her ikisi de onlar için yok oluş, Müslüman varlığın Arakan'dan silinmesi anlamına gelecek. Var olabilmeleri ise ancak Müslüman kimlikleriyle birlikte hayatlarını sürdürmeleri halinde mümkün olacak. İşte bundan dolayı Arakan Müslümanlarının verdiği mücadele özgürlük ya da bağımsızlık değil var olma mücadelesidir.
Müslümanlar, seyahat özgürlüğü başta olmak üzere Budistlere tanınan özgürlüklerin çoğundan mahrumdur. Yakınlarını ziyaret amacıyla bile şehirlerarası yolculuğa çıkabilmek için özel izin almaları gerekir.
En büyük eziyet ve kısıtlamayı ise dini görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmede yaşıyorlar. Örneğin içinde bulunduğumuz Ramazan'da oruç tutmalarına izin verilmiyor. Bu ayda oruç tuttukları bilindiği için çalıştıkları yerlerde gündüzleri bir şey yiyip içmedikleri daha sıkı takibe alınıyor. Aynı takip ve engelleme namaz ve diğer ibadetler için de söz konusu.
Myanmar cuntasının baskı ve tehcir uygulamalarından dolayı Arakan Müslümanlarının önemli bir kısmı Bangladeş'e iltica etmiştir. Bangladeş zaten yoksul bir ülke olduğundan orada kurulan mülteci kamplarında varlığını sürdüren Arakanlılar çok zor şartlarda hayatlarını idame ettiriyorlar.
(Ahmet Varol / Vakit)