Güngör KARAKAŞ

30 Temmuz 2008

BAĞIMSIZLIK ALLAH’A BAĞLANMAKLA MÜMKÜNDÜR

Müslüman’ın en başta gelen özelliklerinden biri de bağımsızlıktır. Müslüman yalnızca Allah’a kul olduğu için sadece onun önünde eğilir. Başka kişi/kurum otoritesi tanımaz. Müslüman yalnızca onu yaratan, yaşatan Rabbine tabi olur. Yeryüzünde tevazu ile yürüyen Müslümanın eşyaya karşı bakış açısı nettir. Evetleri ve hayırları bellidir. Mağlup edilmesine imkan olmayan ve her zaman galip olan Allah’a kuldur Müslüman. Başka bir otoriteye güvenip dayanmaz, sadece Allah’a güvenip, sadece ona dayanır.

 

Müslüman topluluklar gereği gibi uyarılmamış, bilinçli bir şeklide cahil bırakılmışlardır. Emperyalistler tanrılarına/sermayeye ulaşmak için Müslüman toplulukların cahil bırakılması yönünde projeler uygulamışlardır. Ortadoğu’da ve tüm dünyada yaşayan Müslümanlar hizip, cemaat, tarikat, parti, ırk, mezhep, vakıf,  vb. gruplara bölünmüş ve sömürülmüşlerdir. Müslümanlar kitaptan okumaktan bilinçli bir şekilde uzak tutulmuşlardır. Birlik oluşturmaları tüm çıkar gruplarını rahatsız etmiştir. Onlara hep şu telkin edilmiştir: Siz üretmeyin biz size, sizin ürettiğinizden daha kaliteli, daha ucuza mal ve hizmet üretiriz. Siz düşünmeyin, sizin yerinize biz hepsini düşünürüz. Sizin atınızı arabanızı biz size veririz. Bağlanıp beslenen atlara ne gerek var biz size her zaman veririz.

 

Allah “Bu Kitap apaçıktır!” derken, ilahlaşan din adamları “Bu kitap anlaşılmaz!” demektedirler. Allah bu kitabı bizi karanlıktan aydınlığa çıkarması için göndermesine rağmen bu zalimler / sözde alimler “Bu kitap anlaşılmaz!” diyerek toplumun karanlıktaki ikametinin idamesini sağlanmışlardır. Bu gün Müslüman halklar emperyalizmin en acı uygulamalarının sıkıntılarını yaşamaktadırlar. Bu toplum insanları hâlâ dünyada ve ahirette kendilerine fayda ve zarar vermeyen şeylerle uğraşmaktadırlar. Bir zamanlar Bizans’taki din adamlarının meleklerin dişi mi erkek mi diye tartışmaları gibi… Bizim içimizdeki sihirbazlar (insanları etkisi altında bırakan, haber veren, medya, etkileyen din adamları…) zihinlerimizi böyle boş şeylerle meşgul ederken onların efendileri tüm değerlerimizi talan etmektedirler. Bu toplum aklını kullanmadığı sürece iflah olmayacaktır. Cahile kendinden büyük düşman yoktur. Sorgulamaz, ölçmez, tartmaz! Çünkü ölçüsü yanlıştır. Ölçüsü yanlış olanın tüm ölçümleri hatalıdır.

 

Şüphesiz ki Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar sadece aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allahın ayetlerini inkâr ederse şüphesiz ki Allah hesabı çok çabuk görendir. (Ali İmran 19 ) İhtiras; hırslı olma durumudur. 'Hırs' kelimesinin Arapçadaki karşılığı 'bir şeye şiddetle ihtiyaç duyma’dır. Hâl böyleyken hırsın şiddeti, ihtiyacın şiddeti ile doğru orantılıdır. Hırsına kul olan bağımsız olamaz. Müslüman hırslı olmaz, onun her hareketi kontrollüdür. Bir de bu hırs kendilerine Kitap verilenlerde olunca bu Kitabı kullanarak onun sayesinde yükselmek isterler. (Kitabı ayaklarının altına alarak.) Tabi bunu da Kitabın bir kısmını anlatıp bir kısmını gizleyerek yaparlar ya da onu az bir pahaya satarlar. Bir insan satmaya bir başladı mı artık onu tutamazsınız.

 

Bu doğrultuda meseleyi kendi yaşadığımız gerçeklikle örneklendirelim. Türkiye ekonomisi turizm ve tekstile dayanmaktadır. Çok kırılgan bir yapısı vardır herhangi bir spekülasyon durumundan hemen etkilenmektedir. Çünkü üretim faktörleri hep dışa bağımlıdır. Üretim yapacak fabrika alt yapısı gelişmiş/istenen düzeyde değildir. Bilgisayar sistemleri ve yazılım sektöründe de gene dışa bağımlıyız. Şu yazıyı yazdığımız bilgisayarların parçaları bile tamamen dışarıdan. Kendi üretimimiz hiç yok denecek kadar az.

 

Beyinlerini kiraya veren bu toplumda artık farklı düşünen insanları bulmak zorlaştı. İnsanlar beyinlerini; efendilerine, şeyhlerine, ağabeylerine, dedelerine, ulularına verdiler. Sonuç; üretip düşünemeyen bir sürü! Kişinin kendi doğruları yok, efendilerinin doğruları var. Hal böyle olunca üretemeyen, sadece tüketen bir toplum… Kısacası kapitalizme kurban olmuş bir sürü. Sürekli tüketen toplumların sonu iflastır, hüsrandır, kendi başını yemesidir.

 

Bizi biz yapan değerlere dönmeliyiz. Ölçmeliyiz, ölçülü davranmalıyız. Bağımsızlığa yürümek için bildiğimiz dağları/engelleri aşmalıyız ki yeni engelleri keşfedelim. İlk atmamız gereken adım ise daha fazla çalışmak, okumak, araştırmak. Cehaletten kurtulmalı ve halis bir niyetle başlamalıyız. Çünkü gücümüzün kaynağı niyetimizde saklıdır.