Balfour Deklarasyonu Batı`nın İslam ümmetine karşı topyekün savaşıdır
Sözün özü, işgalci İsrail batılı ülkelerin büyük destek ve gözetimine sahiptir. Bu ülkelerin ideolojileri ve düşünceleri ayrı da olsa hepsi İsrail’e yardım ve destekte ortaktır. Balfour Deklarasyonu da sadece İngiltere ile sınırlı bir deklarasyon değildir. Onu uygulama sorumluluğunu bütün Avrupa ülkeleri üstlenmiştir. Onun için işgal rejimine ve Siyonist varlığa karşı durmak; onunla mücadele etmek, bütün olarak sömürgeci batıyla mücadele etmek ve onunla hesaplaşmaktır.
Filistin topraklarının işgal edilmesi sadece Siyonistlerin çaba ve gayretiyle olsaydı, Siyonistlere karşı koymakta ve onlarla mücadele etmekte sadece Filistinliler ve onların imkânlarıyla sınırlı kalınmasından bahsedilebilirdi. Ancak ortada bir Balfour Deklarasyonu var. Bu deklarasyon, batı menşeli bir proje ve arzunun uygulanmasıdır. Dolayasıyla savaş sömürgeci batı projesi ile medeniyetini yeniden inşa etme projesinin sahibi bir ümmetin arasındadır.
Balfour Deklarasyonu’ndan önce batıda birçok kez benzer vaatlerin verildiği ve Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesi çağrısı yapıldığı bir gerçektir. En meşhuru Napolyon’un 1799 yılında dünya Yahudilerinin Filistin’e yerleştirilmesi çağrısıdır. Napolyon’un Akka surlarına ulaşması bu çağrıları daha da önemli kılıyordu. Bunun arkasında duranların veya çağrıları yapanların bazılarının Tevrat ile irtibatlı oldukları da bir gerçekti. Nitekim İsrail’in birinci Cumhurbaşkanı Haim Weizmann, İngiltere Başbakanı Lloyd George’nin bu saikle çağrıda bulunduğunu söylüyor. Bu çağrıları yapanlar, bölgenin orta kesimine böyle bir varlığı yerleştirmenin birçok yönden sömürgeci çıkarlarına hizmet edeceğini görüyordu.
Batılılar bölgeye böyle bir varlığın yerleştirilmesiyle Mısır’ın Şam bölgesinden koparılacağını, Müslümanlarla Araplar arasında vahdet düşüncesinin başarısız kılınacağını düşünüyorlardı. Çünkü haçlılara karşı saldırılar ve Moğolların Şam diyarından kovulması Mısır’dan hareket eden Müslüman orduların yardımıyla olmuştu. Dolayısıyla bu iş için özellikle Filistin’in seçilmesi tesadüf değildir.
Diğer taraftan bu yabancı varlık, batı sömürgecilerinin hiçbir zaman vazgeçemeyecekleri bir bölgedeki yükünü de hafifletecekti. Sömürgeciler ister medeniyet, ister ekonomi, ister uluslararası su kanalları ve ister on dokuzuncu yüzyılda keşfedilen petrol nedeniyle olsun, buradan asla vazgeçmeyecektir.
Balfour Deklarasyonu sadece İngiltere’nin deklarasyonu değildir. Aksine bütün Avrupa’nın bir taahhüdü ve sözüdür. Siyonist Haganah çetelerinin ‘Dalet’ planıyla Filistinliler köy ve şehirlerinden zorla göç ettirilirken, Çek cumhuriyetinden Haganah çetelerine gemiler dolusu silah ulaştırılıyordu. Bunlar Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliğinin destek ve finansıyla gönderiliyordu. Zaten işgal rejimini ilk tanıyan Sovyetler, ikincisi ise Amerika’dır.
İşgal rejimi kurulurken birinci derecede destek veren İngiltere idi. Ardından 1956 yılında Fransa bayrağı devraldı ve işgalcinin nükleer silah ve bomba üretiminde büyük desteği oldu. Bunun yanında birçok silahla da destek verdi. 1967 savaşını belirlemede etkin rolü olan Mirage uçakları bunlardan sadece bir kalemdir.
Bundan sonra İsrail ve Amerika ilişkileri giderek güçlenmeye başladı ve Amerika’nın verdiği yardımlar 130 milyar doları geçti.
Sözün özü, işgalci İsrail batılı ülkelerin büyük destek ve gözetimine sahiptir. Bu ülkelerin ideolojileri ve düşünceleri ayrı da olsa hepsi İsrail’e yardım ve destekte ortaktır. Balfour Deklarasyonu da sadece İngiltere ile sınırlı bir deklarasyon değildir. Onu uygulama sorumluluğunu bütün Avrupa ülkeleri üstlenmiştir. Onun için işgal rejimine ve Siyonist varlığa karşı durmak; onunla mücadele etmek, bütün olarak sömürgeci batıyla mücadele etmek ve onunla hesaplaşmaktır.
O nedenle bu savaşta ümmeti toplamanın önemi hususunda ihtilaf etmemek gerekir.
(Ahmed El-Hac Ali / Filistin Enformasyon Merkezi)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !