Batılı gözüyle IŞİD: Apokaliptik bir tarikat
The Guardian yazarı John Gray, IŞİD`i değerlendirdi: Geçmişteki herhangi bir şeyin dirilişi olmaktan öte yeni bir şey- Batı müdahalesi yüzünden canı çıkmış ülkelerde ortaya çıkan barbarlığın modern versiyonu... Eğer IŞİD’in ilk örneklerini arıyorsanız makul adayları geç ortaçağ ve erken modern dönem Avrupa’sında bulabilirsiniz.
Modern dünyada apokaliptik bir tarikat
Bunun bir nedeni Batı müdahalesinin bölgede yarattığı felaketin ölçeğinin farkına varılması. Batı, Saddam rejimini devirerek Irak devletini parçaladı. Rejim değişmeden önce Irak’ta faaliyet gösteren cihatçı gruplar yoktu. Şimdi ise ülke bunlardan biri tarafından lime lime edilmiş halde.
Görünen o ki Batı’nın IŞİD’i etkisizleştirmek için yapabileceği çok bir şey yok. Hiç kimse kendi kendini finanse eden, medyayı kavramış ve askerî açıdan becerikli örgütün bombalamayla bitirilebileceğine inanıyor olamaz. Bitmek bilmeyen bir kara harekâtına saplanıp kalma ihtimali de aynı şekilde rahatsız edici.
Eğer IŞİD’in ilk örneklerini arıyorsanız ortaçağ ve erken modern dönem Avrupa’sına bakın
Batı’nın panik olmasının farklı sebepleri de var. İnternette metodik bir biçimde vahşet pazarlayan 21. yüzyıl halifesi modern gelişme anlatılarının hiçbirine uymuyor. İslam’ın modernleşmeyle ilgili sıkıntı yaşadığını çünkü her zaman bir fetih dini olageldiğini söyleyenler var. IŞİD’in dünyadaki en büyük dinlerden birinin özünü dile getirdiği görüşü IŞİD’in görüşlerini onaylamak demek ve tüm dünyadaki İslamî dinî otoriteler bunu reddediyor. Vahşi apokaliptik tarikatlar pek çok zamanda ve yerde bulunabilir. Eğer IŞİD’in ilk örneklerini arıyorsanız makul adayları geç ortaçağ ve erken modern dönem Avrupa’sında bulabilirsiniz. Norman Cohn’un ilk kez 1967’de basılan ve çığır açan Milenyum’un Peşinde başlıklı çalışmasında gösterdiği gibi ortaçağ Hıristiyanlığında bazıları vahşi olan toplumu ve kiliseyi yozlaşmadan kurtararak yeni bir dünya kurmayı amaçlayan Mesihçi hareketler bolca bulunmaktadır. Bunlardan biri Alman kenti Münster’de 16. yüzyılın başlarında teokratik bir rejim kuran anabaptistler ve kendini Mesih ilan eden John Ledien’dır. Bunlar yetişkinlere vaftizi zorunlu kılmış, din değiştirmeyenleri sürgün ya da infaz etmiş, İncil dışındaki tüm kitapları yakmış ve kadınları çokeşliliğe zorlamışlardır. Ledien’ın Tanrı Krallığı ortaçağda geçmişte pek örneğine rastlanmayan bir baskı türünü uygulamıştır. Bununla Ebubekir el Bağdadi’nin Haziran ayında Musul’da ilan ettiği halifelikle arasındaki benzerlikleri görmek zor değil.
IŞİD’le modern devrimci hareketler arasında da paralellikler var. Öncelikle IŞİD’in vahşeti titizlikle planlanıyor. Terörü fethettiği toplulukların itaatini kazanmak ve düşmanlarına korku salmak için stratejik ve pedagojik bir şekilde kullanan IŞİD jakoben terörünü, erken Sovyet dönemine ve Kızıl Kmerlerin toplu infazlarına kadar uzanan örnekleri izliyor. Buna ek olarak IŞİD ulus inşası ile de ilgileniyor. El Kaide gibi diğer cihatçı gruplardan daha ihtiraslı bir biçimde IŞİD Suriye topraklarının üçte biri ve Irak topraklarının çeyreğini ele geçirdi ve burada geçen yüzyıldaki totaliter rejimlerinkini andıran metotlar kullanarak bir devlet inşa ediyor. Ancak IŞİD’ın 21. yüzyıl küreselleşmesinin karanlık gölgelerinde faaliyet gösteren ulusötesi suç kartelleriyle de ortak bir şeyleri var. Bankaları soyan, petrol kuyularını ele geçiren, haraç alan grup hiçbir cihatçı grubun yakınına bile yaklaşamayacağı kadar büyük bir servete sahip. Bu sadece bir terör örgütü veya ulusal ayaklanmalarda ortaya çıkan düzensiz bir ordu değil.
Peki IŞİD gerçekten ne? Vahşi bir tarikat, totaliter bir devlet, terör örgütü veya suç karteli? Cevap bunların hiçbiri ve hepsi. Geçmişteki herhangi bir şeyin dirilişi olmaktan öte yeni bir şey- Batı müdahalesi yüzünden canı çıkmış ülkelerde ortaya çıkan barbarlığın modern versiyonu. Ancak IŞİD’in etkilerinin Suriye ve Irak’la sınırlı kalması zor. Örgüt hâlihazırda Pakistan Talibanı’ndan destek alıyor ve Boko Haram’ın Nijerya’nın kuzeydoğusundaki bir kasabada hilafet ilan ettiğine dair haberler var. IŞİD kesinlikle dikkatini daha direkt bir şekilde Batı’ya yöneltecek.
IŞİD’in yarattığı tehditler göz korkutucu. Eşlik eden siyasi bir çözüm olmadığı sürece askeri önlemler çok az şey başarabilir. Hiç kimse siyasi çözümlere nasıl ulaşılacağını açıklamadı. Batı hatalarından ders çıkarabilecek mi ve kendine sınırlı ve savunulabilir amaçlar koyabilecek mi?
(John Gray / The Guardian’da (26 Ağustos 2014) yayımlanan makale, Zaman Gazetesi tarafından kısaltılarak tercüme edilmiştir.)