BM gözetiminde Kana, Srebrenitza, Hule katliamları
Şimdi BM’nin Suriye’ye güya gözlemci gönderdiği ve onların da olan bitenleri yakın takibe aldıkları bir sırada Hule’de böylesine korkunç ve vahşi katliam gerçekleştirildi.
BM Gözetiminde Kana, Srebrenitza, Hule
Ahmet Varol / Yeni Akit
Kana katliamının gerçekleştirildiği alanı ziyaret ettim. Bu katliamın en önemli özelliği BM’nin “sığınak” ilan ettiği alanın hedef alınması suretiyle gerçekleştirilmesiydi.
Görgü şahitlerinin de anlattıkları üzere havada siyonist işgal devleti savaş uçakları gösteri yapmaya başlayınca Lübnan’ın güneyinde yer alan Kana mülteci kampında yaşayan Filistinli mülteciler BM sığınağına koşuşuyorlar. Çünkü burası askeri saldırılara karşı savunmasız insanların hayatlarını kurtarmaları için seçilmiş. Civardaki mülteci evlerinde yaşayanların çoğu buraya toplanınca, işgal devleti uçakları roketlerini tam sığınağa doğrultarak saldırıyor. Öyle ki civardaki evler hiç zarar görmezken sığınak yerle bir oluyor. Hayatlarını kurtarmak için sığınağa girmiş olanların tümü ölürken, yetişememiş olanlar hayatlarını kurtarıyor.
Bu saldırıda 35’i çocuk 108 kişi öldürülmüştü. Ben mülteci kampının bulunduğu şehirde Kana şehitleri anısına düzenlenen açık müzeyi de gezdim. Duvarlarına şehit edilenlerin hepsinin fotoğrafı tek tek asılmıştı. Hayatlarının baharındaki o pırıl pırıl yüzleri görünce insan hadiseyi kendi duygu dünyasında bir kez daha yaşıyor.
Bu korkunç saldırı ve vahşet karşısında dünyadan yoğun tepkiler gelince siyonist işgal yine “yanlışlık” numaralarına sarılmıştı. Gerçekte bu katliamın yanlışlıkla yapılmış olması ihtimali yoktu. Savaş uçağı pilotunun bombaladığı bölgenin yerleşim alanı olduğunu tespit edememesi mümkün değildir. Üstelik o saldırıda sadece bir uçak değil bir sürü uçak eş zamanlı saldırı gerçekleştirmişti. Belli ki tayin edilen noktanın hedef alınması önceden planlanmış ve ona göre saldırı gerçekleştirilmişti. Plan da o zaman işgal devletinin başbakanı olan Şimon Peres’in bilgi ve direktifleri doğrultusunda hazırlanmıştı.
Bu gerçeklerin bütün açıklığıyla ortada olmasına rağmen BM, koruma altında olması gereken noktanın kasten ve bilinçli bir şekilde hedef alınarak söz konusu katliamın gerçekleştirilmesi karşısında siyonist işgali cezalandırma yoluna gitmedi. Sanki o sığınağı siyonistlere hedef belirlemek için hazırlamış gibiydi.
Bosna - Hersek’te Sırp milislerin gerçekleştirdiği, çoğu kadın ve çocuk sekiz bin insanın hunharca katledildiği, dolayısıyla insanlık tarihinin şahit olduğu en korkunç katliamlardan biri olan Srebrenitza katliamında da BM koruma güçlerinin ihmalleri karşımıza çıkıyor. Sadece ihmal mi yoksa kasıtlı kolaylaştırma mı olduğunu da tam gün yüzüne çıkarmış değiller.
Srebrenitza’da da katliamın gerçekleştirildiği yer BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti. Sırp milislerin o kadar insanı bir arada bulabilmelerine imkân veren sebep de “güvenli bölge” olmasıydı. Bu vasfı bölgeye yerleştirilmiş BM güçleri tarafından korunmasını gerektiriyordu. Böylesine korkunç bir katliama fırsat verilmesi karşısında, “Acaba BM güçleri, Sırp milislerin tehditlerine karşı insanların kendilerini güvende hissetmeleri için mi güvenli bölge belirledi yoksa o milislerin saldırılarında daha çok insanı bir arada bulabilmeleri için mi?” sorusunu sorma hakkımız var. Katliamla ilgili bilgiler ve şahitlikler de BM güçlerinin katliamı engelleyemediği mi yoksa engellemediği mi konusunda tereddütlere yol açıyor. Bazı işaretler engellememe ihtimalinin çok daha yüksek olduğu kanaatine yöneltiyor.
Şimdi BM’nin Suriye’ye güya gözlemci gönderdiği ve onların da olan bitenleri yakın takibe aldıkları bir sırada Hule’de böylesine korkunç ve vahşi katliam gerçekleştirildi.
Hule katliamının “muhalifler” tarafından da gerçekleştirilmiş olabileceğini söyleyebilen ve bu konuda Baas saçmalarını ciddiye alabilenlere “yazıklar olsun, insanlık adına utanın artık!” demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Baas’a karşı hak mücadelesi veren insanların Cuma namazına gittiği ve Cuma sonrasında rejime karşı gösteri düzenlediği sırada onların evlerinde çocukları ve eşleri katlediliyor. Bunlar geri dönüp kendi hanımlarını ve çocuklarını mı öldürdüler?
Bazıları “bu katliam hiçbir tarafın işine yaramıyor” demiş. Gerçekte ise Şebbihalar bu katliamla meşru hakları için meydanlara dökülenlere “siz meydanlara çıktığınızda evdeki korumasız eşleriniz ve çocuklarınız bizim rehinemizdir; ona göre ayağınızı denk alın!” mesajı verdiler.