Mehmed DURMUŞ

03 Haziran 2022

BU FÜCUR HEPİMİZİ YUTAR

İstanbul’un Bebek sahillerinde fuhuş alenileştirilmiş ve bu kepazeliği başkaları da seyretmişler.

Asıl kepazelik ise ülke çapında, ‘seyretmemesi’, sesi çıkması, münkere engel olması gerekenlerin seslerini çıkarmamaları, kuzuların sessizliğini sürdürmelerindeki istikrarlarıdır.

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de bu kepazelik bir ilktir ama son olmayacaktır; bu bir milattır ve devamı gelecektir. Çünkü lağım borusunun sokağa taşması için haddinden ziyade hazırlık yapılmıştır. Sözünü ettiğimiz fuhuş olayı, ülkede ‘itina’ ile ekilen tohumların ürünüdür. Bir toplumun, hangi yönde çaba harcamışsa, emeğinin karşılığını alması tabiidir.

Türkiye gibi bir ülkede fuhşun alenen yapılması, Kur’anî tabirle toplumun Lut kavmi sürecine girmesi Müslümanlarda bir inkılap meydana getirmeli, uykularımız kaçmalı, vurdumduymazları vurdumduyar yapmalıdır. Bu rezalet içimizi acıtmalı, yüreğimizi kanatmalıdır; paslanmış, taşlaşmış yüreklerimizi…

Lakin burada asla göz ardı etmememiz gereken bir husus bulunmaktadır. Bu hakkı, bulunması gereken yere ikame etmezsek zulüm işlemiş ve zalimlerden olmuş oluruz. Ülkenin herhangi bir beldesinde Lut kavmi artıklarının aleni fuhuş yapmaları, bu ülkede laikliğin devletin resmi tutumu (yani bir nevi devlet dini) haline getirilmesinden daha büyük bir günah değildir. Çünkü laiklik bütün fısk ve fücuru üretmektedir. Fısk u fücurun birinin modası geçer, diğeri başlar. Laiklik -Nuri Pakdil’e ait bir ifadeyle- sadece put yapımevi değil, aynı zamanda fahşa ve münker üretim üssüdür. Tıpkı cehennemin dibinde biten zakkum ağacı gibi, haramlar ve günahlar da laikliğin dibinde konuşlanmaktadırlar. Şimdi, laikliğin dinsizlik olmadığını, bilakis bütün din ve inançlara aynı mesafede bulunmak suretiyle -aralarında İslam’ın da yer aldığı- bütün din ve inançları koruyan bir şemsiye olduğu masalını yayanların kulaklarının çınlaması, kalplerinin çarpması vaktidir. Tabi kulaklarına katran dökülmedi, kalpleri de hakikate karşı yalıtılmadıysa.

Bütün yol, yöntem ve vasıtalarla hayattan men ettikleri İslam’ın yerine laikliği ikame edenlerin niyetleri -Bebek’teki mücrimlerin çıplaklığı misali- bütün çıplaklığı ile hala tebarüz etmediyse, bunun artık kalplerin mühürlenmesi, gözlerin perdelenmesi ve kulaklara ağırlık vurulmasından başka bir izahı yoktur. Laiklik Allah’ın günah saydığı, haram kıldığı bütün cürümler için alan açmakta, korumalık yapmakta, haramı teşvik etmektedir. Din ve vicdan özgürlüğü demek, -insanın cinsel uzuvlarına varıncaya kadar- isteyen istediği her şeye tapabilir, isteyen istediği, aklına gelen her türü melaneti işleyebilir, daha doğrusu işlemelidir demektir. Allah’ın şirk ve küfür dediği inanışlara laiklik özgürlük adını vermektedir. Bunun için öncelikle dinin yasaklanması gerekmektedir. Çünkü din her şeye müdahale etmekte, hiçbir şeye bigâne kalmamakta, tanımsız bırakmamaktadır.

Özgürlük, eşitlik, insan ve kadın hakları, feminizm gibi maskelerin ardındaki gerçek çehreleri anlamayan, tertemiz İslam’ı, nereden geldiğine dikkat kesilmedikleri bu küfür ideolojilerinin hizmetine koşan entelektüellerin yine de yaşananlardan bir ders çıkaracaklarını zannetmiyorum. Özgürlük söylemini göklere yükseltenlerin, kimin, nelerden ve niçin özgürleştirilmek istendiğine dair hala zihinlerinde bir şimşek çakabileceğini düşünemiyorum.

İnsan nefsi takvaya olduğu kadar fücura da meyilli yaratılmıştır. İmtihan bunun böyle olmasını gerektirmektedir. Din, insanın takvasını besleme çabası iken, din dışı da, insanın fücur eğilimini azdırma girişimidir. Nefsani duyguları (hevası) azdırılan, dolayısıyla canavarlaşmış insanın işlemeyeceği bir günah, yapmayacağı bir ahlaksızlık bulunamaz. İnsanın edepsizlikte sınır tanıması için gerekli olan yegâne unsur Allah’a imandır. Allah mefhumu literatüründen çıkartılan insanın neden cürümlerden cürüm beğenmeyeceğini birilerinin izah etmesi gerekmektedir.

Herhangi bir batı ülkesinde asırlık geçmişi olan ahlaksız bir fiilin Türkiye’de muhafazakâr bir partinin iktidarında işlenmiş olması bütün muhafazakarları derin derin düşündürmelidir. Ve bilinmelidir ki bu ahlaksız eylem bir işaret fişeğidir. Allah’ın, öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere isabet etmez buyruğu acıtıcı olarak tecelli etmektedir. Yapılacak tek şey, bir an önce tevbe ederek, sırtımızın arkasına attığımız Allah’ın dinine dönmek, İslam haricindeki bütün ‘izm’lerden teberri etmek ve Rasullerin yolunu yaşamlaştırmaktır. Bizi Allah’ın dininden başka kucaklayıp, merhametle kuşatacak, maddi-manevi bütün dertlerimize çare olacak hiçbir sistem yoktur. Bütün müminler, yaşanan bunca tuğyana, yeri-göğü inletecek bir ses vermelidirler.