Mehmed DURMUŞ
GAZZELİ MÜSLÜMANLARIN ŞEFAATİ
Siyonist terör şebekesi İsrail’in, iç organları ‘itina ile’ boşaltıldıktan sonra, derisine saman basılmış bir av hayvanından daha öte bir şey olmadığını Hamas bize göstermiştir. İzzeddin el-Kassam Tugayları İsrail’e 75 yıldır hiç tatmadığı bir büyük hezimeti yaşatmaktadır. Allah’a iman eden her mümin şuna da iman etmeli ki, İsrail bir gün, şu an bulunduğu yerde olmayacak. 7 Ekim 2023 tarihi tarihe -inşaallah- İsrail adındaki bu kudurmuş terör şebekesi için sonun başlangıcı diye bir not olarak geçecektir. İsrail’i korkulacak bir güç zannetmek de esasında müminin imanını tehlikeye atar. Tüm müminleri bu tehlikeden Hamas kurtarmaktadır. Bu ‘kaal’i hale dönüştüren de yine -Allah’ın izniyle- Hamas öncülüğündeki Gazzeli Müslümanlardır. Batılı devletlerin İsrail adında bir büyüleri vardı, o büyü şimdi bozuldu, tarumar oldu. Büyüyü sadece Hamas’ın şanlı mücahidleri bozmadı; Gazze’nin her yaştan, “İsrail’den korkmuyoruz” diyen ve “cennetin çocukları” denmesini hak eden çocukları da babalarıyla, amcalarıyla ortak iş yaptılar. Aile boyu Gazze kıyamı başta ABD ve müttefikleri olmak üzre, bütün kirli suratlardaki maskeleri düşürdü. Bütün utanmazlıkları ile cilalı maskelerden açılan insanımsı suratlara bakıyoruz şimdi.
İsrail’in sadece şeytanın fısıldadığı bir propaganda aletinden ibaret olduğunu anlatmak için kendi kültürlerinden bir örnek vermek istiyorum. ‘Kültürlerinden’ diyorum çünkü bahsedeceğim konu, Allah’ın kitabı Tevrat’a sokuşturdukları ahlaksız kültürlerinin bir parçasıdır.
Arsızca tahrif ettikleri Tevrat’ın Tekvin kitabının 32. bölümünde yer alan, çok meşhur, bir o kadar da küstah bir Yahudi hikayesine göre Yakub bir gece yalnız kaldığında, seher sökünceye kadar ‘bir adam’ onunla güreşir. Tabi ‘gayet doğal’ olarak her seferinde Yakub galip, onunla güreşen ‘adam’ da mağlup olur. ‘Adam’ Yakub’u bir türlü yenemez. ‘Adam’ Yakub’un uyluk başına dokununca uyluğu incinir ve artık gideyim, seher vakti oldu der. ‘Adam’, kendini mübarek kılmadıkça onu bırakmayacağını söyler ve adını sorar: Adın nedir? “Yakub” der. ‘Adam’, “Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek; çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin.” der.
Buradaki ifade önemlidir. Yakub Yakub’ken, Allah’la ve insanlarla uğraştığı ve yendiği için sınıf atlamış, İsrail olmuştur. İsrail… Allah’la ve insanlarla uğraşan ve Allah’ı ve insanları yenen…
Yakub her seferinde rakibini, kim olduğunu bilmeden yenmiştir ve şimdi, hep yendiği rakibinin adını sorma sırası Yakub’a gelmiştir, “Rica ederim, adını bildir” der. ‘Adam’, “Adımı niçin soruyorsun?” der ve oracıkta Yakub’u mübarek kılar. Yakub o yerin adını Paniel koyar çünkü Allah’ı yüz yüze görmüştür! Paniel “Allah’ın yüzü” anlamına gelmektedir. Sabaha kadar güreştiği ve hep yendiği Allah’ın yüzünü görmesinin ne önemi varsa, Yakub oranın adını Paniel koymuştur.
Bu hikâye, kelimeleri tahrifte, hakkı bâtıl yapmada sınır tanımayan Yahudi muhayyilesinin propaganda savaşında nasıl sınır tanımaz olduğunu anlatan tipik bir örnektir. Yahudi kültüründe özelleştirilen ‘Allah’ bir nebî ile güreş yapınca, günün serinliğinde Cennette gezintiye çıkasında, kendisinden korkup çalıların ardına saklanan Âdem ve karısını göremediği için, “Neredesin?” diye sormasında (Tekvin, 3/8-9) da bir sakınca kalmamaktadır.
İşte İsrail’in bütün ‘mahareti’ Yahudi muhayyilesindeki bu tasavvur kadardır. Yani Yakub adında bir kulun Allah’la güreşmesi ne kadar gerçekse, İsrail de o kadar ‘gerçek’tir. İsrail elli sene Allah’la ve insanlarla uğraşmanın, onları yenmenin hasılası olarak 1948’de dünyanın en mübarek beldelerinden birinde, sözde devletleştiğini sanmaktadır. Ama İsrail yanılmaktadır ve bu yanılgısının bedeli -inşaallah- büyük olacaktır. Dünyanın maddi imkanlarıyla en az donanımlı insanlarından olan Gazze Müslümanları İsrail’in canını yakmaya başlamıştır bile. İsrail ‘hak’tan yana hiçbir şeye tekabül etmemektedir. Siyonizm baştan sona yalan, tedhiş, yıldırma ve terördür. İsrail’in, içi boşaltılıp saman doldurulmuş bir kaplan olduğunu bütün dünya görmüştür. Siyonist propaganda balonu patlatılmıştır.
Yahudi tıyneti Yakub Nebiyi ‘Allah’la güreştiriyor, Allah’ı da ‘bir adam’a dönüştürüyor. Gece boyunca kendisinin kim olduğunu bile bilmeyen, kendi yarattığı ve elçi seçtiği Yakub kuluyla güreştiren ve mütemadiyen yenilen ‘bir adam’ donundaki Tanrıyı insandan daha dûn yapıyor. Yakub’un rakibi bir insan olsaydı, bir iki defa da o yenerdi herhalde. Ama Yahudi tıynetinin ürettiği ‘Tanrı’ hep yeniliyor. Siyonist Yahudi bu operasyonla, Tanrı da bize tabidir mesajını veriyor. Dünyaya tek başına hâkim olmak istiyor.
Yahudilerin ‘İsrail’ olarak Allah’la ve insanlarla uğraşıp, Allah’ı yenmeleri ne kadar gerçekse, İsrail’in karşı konulmaz bir güce sahip olduğu, dünyayı parmağında oynattığı, bütün dünyanın bir tarafa, İsrail’in bir tarafa olduğu miti de o kadar gerçektir. Yani gerçek değildir. Tanrı ile güreşip onu yendikleri, Tanrı ile ‘uğraştıkları’ kendilerinden menkuldür. Kısacası Yahudiler -tıpkı Gazze’yi baştan sona bir enkaza dönüştürdükleri gibi- Kutsal Kitabı da enkaza dönüştürmüş, tahrif etmişlerdir. Yahudiler ille de kendileri hakkında bir ‘kutsal kitab’a atıf yapacaklarsa, bunun Kur’an olmasını öneririm. Kur’an’ın kimleri, Sebt gününde azgınlık yaptıkları için “aşağılık maymunlar olun!” diye aşağıladığını (Bakara, 65); Allah’ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta tapanlar çıkardığı (Maide, 60) kavmin kim olduğunu bir de Kur’an’dan okumaları onlara iyi gelecektir.
Allah’ın lanetlediği, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı bir kavmin zürriyeti bugün Filistin’de bir soykırım yapıyorsa, bunu kendilerini gaz odalarında ve fırınlarda yaktıkları rivayet edilen kavimlere değil de, kötü günlerinde kendilerine kucak açmış bir Ümmet’in çocuklarına reva görüyor olmalarının hiçbir izahı yoktur. İşte Kur’an’ın ‘domuzlaşma’ dediği bu olsa gerektir. Bir başka açıdan İsrail, batılı ülkelerin İslam düşmanlığı adına mayın tarlasına sürdükleri merkebi andırmaktadır.
İsrail gücünü Yahudilerden değil, ABD ve -Türkiye’nin de dahil olduğu- müttefiklerinden almaktadır. İsrail’in ömrü bir şimşek çakması kadardır. Şimşek ara sıra çakacak ama sürekliliği olmayacaktır. İsrail’in zaten hiç olmaması gereken ömrü çoktan dolmuştur. Allah’tan dileğimiz, İsrail’in yok oluş sürecini başlatmış olan Gazzeli kardeşlerimizin izzetine bizi de ortak yapmasıdır. Kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz İsrail korkusunu kalplerimizden söküp atmalıyız, aksi takdirde kalplerimizde Allah’a yer kalmayacaktır.
Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebû Ubeyde, kıyamın 83. gününde yaptığı açıklamada, “Dünya ikiye ayrıldı; bir kısmı bize yapılan katliamları izliyor bir kısmı da bize yapılan katliamlara katılıyor.” demişti. Müslüman yürekleri dağlayan bu cümle, tamam diyor, bize yapılan zulümleri seyredenleri anladık; onlarla dinimiz ve dünyamız ayrıdır. Bize yapılan katliama katılanları daha da iyi anladık, onların dinimize ve akidemize kini var fakat bize yapılan katliamı seyreden Müslümanları anlamadık… Müslümanlara ne oluyor? Bu, Gazze’nin dışında bütün dünyayı yakacak bir hüzün hikayesi olarak durmaktadır.
Hamas’ın, İzzeddin el-Kassam’ın cihadı acı gerçeği Müslümanlara hatırlatmıştır. Müslümanlar olarak canımız ciğerimiz olan Gazzeli kardeşlerimize hiçbir yardımımız dokunmuyor. Onların en acılı günlerinde yanlarında olamıyoruz. Acılarını paylaşamıyoruz. Aksa Tufanı esinceye kadar bu acı gerçeği kahir ekseriyet bilmiyor, bilenler de bilmeyenlere anlatamıyordu. Gazze Müslümanlarının en büyük hayrı belki bu oldu.
Gazze’de şehidler ‘yakınlarına’ işte böyle şefaat etmektedirler. Yani ‘ölmemiş’, ‘diri’ olan şehidler sözde ‘yaşayan’, gerçekte ise ölüm uykusundaki kardeşlerini dürtmektedirler. Bundan daha büyük şefaat olabilir mi? Candan, canandan, maldan, dünyanın bütün nimetlerinden geçen şehidin, bunların hiçbirinden geçmeyen ‘kardeşlerine’ ahirette şefaat edip, onları cennete girdireceğini anlatan vaizlerimiz artık bir nebze haya etmelidirler.
Son olarak bir hatırlatma daha yapmamız icap etmektedir. Müslümanlar olarak Gazze’deki Müslüman kıyımını sadece seyreden hatta siyasetiyle, ticaretiyle kâtil İsrail’e destek veren rejimlere öfke duymamız her şeyi izah etmemektedir. Acaba biz Müslümanlar, İsrail’le -tıpkı Gazzeli Müslümanların yaptığı gibi- bir savaşı göze almakta mıyız? İslam’a taraf, kafirlere karşı olarak bedel ödemeye hazır mıyız? Bizim de Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı şartların aynısıyla karşılaşacağımız günler belki de çok uzak değildir. Bizler her türlü bedeli ödemeye hazır olduğumuz gün sanırım, önümüzde ‘işbirlikçi ve korkak yöneticiler’ engeli vb. olmayacaktır. Allah, bizden öncekilerin (mesela Gazze’nin) başına gelenler bizim de başımıza gelmeden cennete girmeyi ummaya hakkımızın olmadığını -haşa- boş yere hatırlatıyor değildir.
İktibas Dergisi Ocak Sayısı