03-09-2008 09:22

Cahiliye medyası, Ramazan`ı sulandırma operasyonuna başladı

Ramazan ayının daha üçüncü gününe girilmişken, cahiliye medyası kalemşörleri, Ramazan`ı sulandırmak için düğmeye bastı. İşte cehaletin askerlerinin haddini aşan Ramazan önerileri.

Cahiliye medyası, Ramazan`ı sulandırma operasyonuna başladı

Ramazan ayının daha üçüncü gününe girilmişken, cahiliye medyası kalemşörleri, Ramazan'ı sulandırmak için düğmeye bastı. İşte cehaletin askerlerinin haddini aşan Ramazan önerileri:

Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer'in köşesinde dün yayınlanan "İbadetler günümüzün koşullarına uyarlanamaz mı?" başlıklı okuyucu önerisinde, AK Parti'nin, ibadetlerin şekli ve zamanı konusunda harekete geçerek günümüz koşullarına göre sürekli kışın oruç tutulmasını ve beş vakit namazın indirilmesini sağlayacak bir düzenleme yaptırması çağrısında bulunuyordu.

Bu "haddi aşan" yazıyı, Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan bugünkü köşesinde ti'ye aldı.

Önce Bayer'in köşesindeki teklifi okuyalım;

İşyerinde ibadet edenler mesaiden çalıyor

"İslam dini, aklın ve bilimin rehberliğine her zaman öncelik vermiştir. Dünyanın 1400 yıl önceki toplumsal koşulları ile günümüz arasında; teknoloji, ulaşım, iletişim, çevre, iklim, vs. bakımından öylesine büyük farklar oluşmuştur ki, kimse geçim gailesiyle sabah karanlığı yollara düşüp gece yarıları evine dönebilen insanlardan dinin emri olarak beş vakit namazını kılmasını, orucunu tutmasını beklememeli, dayanılmaz sıcaklarda hacca giden yaşlıların ölümüne de şaşırmamalıdır.

"Ben her koşulda ibadetimi yaparım" diyenler, istisnalar dışında bunu ancak mesaiden zaman çalarak, verim düşüklüğüne yol açarak veya sağlığını bozarak sağlayabilirler. Bu takdirde, çalışmayı, insanlığa yararlı olmayı en büyük ibadet olarak kabul eden dinimizin böyle bir ibadeti makbul sayması da düşünülemez.

Kameri takvim nedeniyle her yıl on gün önce başlayan ramazan ayı, her 36 yıllık periyodun 10-12 yılında yaz sıcaklarında oruç tutulmasını gerektirmekte, bu da özellikle küresel ısınmadan kaynaklanan dayanılmaz sıcaklar nedeniyle giderek eziyet haline gelmektedir.

Diğer taraftan; inanç sahiplerinin özgürce ibadet etmek, onun manevi zevki ve huzurunu yaşamak da en doğal haklarıdır. O halde 'kolaylaştırınız' öğüdüne uygun olarak ne yapılabilir?

Dini siyasete, siyaseti dine vıcık-vıcık bulaştıran, tarikat soytarılarına cehalet bataklığındaki toplumu teslim eden AKP, hiç olmazsa bu konuda yapıcı bir hizmette bulunarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çatısı altında yeterince mevcut olan İslam alimlerinden oluşturacağı bir kurulla kutsal günleri, ayları miladi takvime ve küresel iklim koşullarına göre sabitlemeli ve zamanı, sayısı, süresi Kuran'da belirtilmeyip sonradan belirlenmiş olan ibadetleri günün koşullarına göre yeniden düzenlemelidir.

MANTIK TUTARLILIĞI

Ruhban sınıfına yer vermeyen dinimizde yüz binlerce imamın varlığı, kadın imam olmadığı halde imam hatip okullarında kız öğrencilerin okutulması, bilmediğimiz bir dille ibadet etmek gibi garabetler, aklı, ahlakı, yurtseverliği ve unutulmaz hizmetleri ve eserleriyle yobazlar için kötü örnek(!) bir Müslüman olan Atatürk'ümüzün ne yazık ki aramızdan çok erken ayrılması nedeniyle ve giderek artan bir tutuculukla yaşanırken, dinci siyasetçilerden böyle bir istekte bulunmak 'ham hayal' gibi görülebilir.

Ancak '23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı'nı gölgelemek için 'Kutlu Doğum Haftası'nın tarihlerinin sabitlenmesini uygun bulan iktidar partisine, 'göle maya çalmak' kabilinden de olsa yapılan bu öneri, ihtisas sahibi olduğunu iddia ettikleri bir konudaki mantık tutarlılığını test etmek bakımından zamansız ve gereksiz olarak değerlendirilmemelidir."

Bu haddi aşan önerilere Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan'ın cevabı gecikmedi.

AKP Diyanet'e emretsin; orucu yiyek!

"Nerde eski Ramazanlar" diye hayıflanmaya gerek yok aziz okuyucularım; yeni Ramazanlar da eğlenceli, renkli ve güzel. Evet, Karagöz, kukla, kanto, Direklerarası, Şehzadebaşı tiyatroları gibi renkli unsurlar belki kayboldu, fakat üzülmeyiniz; o var!

O kim? O bir yazar; o bir fikir adamı. O bir gazeteci, O bir naşir-i efkar, o bir yüce insan, o her bi şey...

Tahrif ediyorsam namerdim, işte üstadın dünkü köşesinden (ben demiyorum, okuyucu böyle yazıyor) makamında ramazaniyelik fikirler ve laik ilhamlarla dolu Radyum şuaları fışkıran satırlar;

"İslam dini, aklın ve bilimin rehberliğine her zaman öncelik vermiştir. Dünyanın 1400 yıl önceki toplumsal koşulları ile günümüz arasında; teknoloji, ulaşım, iletişim, çevre, iklim, vs. bakımından öylesine büyük farklar oluşmuştur ki, kimse geçim gailesiyle sabah karanlığı yollara düşüp gece yarıları evine dönebilen insanlardan dinin emri olarak beş vakit namazını kılmasını, orucunu tutmasını beklememeli, dayanılmaz sıcaklarda hacca giden yaşlıların ölümüne de şaşırmamalıdır."

Bunlar ağır fikirlerdir, anlamayan olur diye özetliyorum; "zaman geçiyor, tıp ilerliyor, hala namaz kılıp oruç tutacak mıyız, tavaf farz diye diye Hicaz güneşinin altında fırfır dönecek miyiz?" diyor üstadımız; belli ki dilinin altında bir bakla var ve bu bakla çıkmak üzere, o halde okumaya devam edelim:
"Ben her koşulda ibadetimi yaparım" diyenler, istisnalar dışında bunu ancak mesaiden zaman çalarak, verim düşüklüğüne yol açarak veya sağlığını bozarak sağlayabilirler. Çalışmayı, insanlığa yararlı olmayı en büyük ibadet olarak kabul eden dinimizin böyle bir ibadeti makbul sayması da düşünülemez."

Üstad diyor ki, sahtekarlık etmeyin, bugün oruç tutup namaz kılanların çoğu -Müslüman süpermanlar hariç diyor!-, verimsiz çalışıyor, ayıp oluyor. Peki öyleyse ne yapmalı?

Basit: Her sene Ramazan on bir gün beriye geldiğine göre, 36 yıllık periyotta en az 12 sene yaz mevsiminde oruç tutmak gerekiyor. Sen bunun üstüne küresel ısınmayı da koy! E kardeşim, bu Müslümanların şöyle ferah ferah püfür püfür (ve dahi lıkır lıkır) oruç tutmak hakkı yok mudur? Vardır. Zaten mübarek dinimiz "kolaylaştırınız" demiş.

Peki kim kolaylaştıracak?

Üstad bu hususta tecrübeli; "ben yaparım demiyor", evvela ağzını bir güzel bozup, mis gibi orucunu on paralık ederek reformu yapması gereken adresi tarif ediyor ki bu kısmına bayıldım:

Dini siyasete, siyaseti dine vıcık-vıcık bulaştıran, tarikat soytarılarına cehalet bataklığındaki toplumu teslim eden AKP... Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çatısı altında yeterince mevcut olan İslam alimlerinden oluşturacağı bir kurulla kutsal günleri, ayları miladi takvime ve küresel iklim koşullarına göre sabitlemeli ve zamanı, sayısı, süresi Kuran'da belirtilmeyip sonradan belirlenmiş olan ibadetleri günün koşullarına göre yeniden düzenlemelidir.

Basit demiştim değil mi? Diyanet bir karar alıyor ve "nedir bu Ramazan'ın yıl içinde fırıl fırıl gezinmesi kardeşim; biz onu Şubat'a bağladık" diyor. "Olmaz" diyeceklere de tehdit: "Siz de kutlu doğum haftasını Nisan'a bağladınız ama?"

Eğer yanlış okumadıysam diğer ibadetlerde de tenzilat var; beş vakit namaz bire, dört rekatlık namazlar ikiye, otuz günlük ramazan üç güne... Hatta hepsini kaldırsak ne çıkar be? Oh!

Vesaire, vesaire... Bir okudum, bir daha okudum; ne gam kaldı ne kasavet; saldım gitti makaraları.

Her Ramazan mevsiminde bu büyük devrimci, laikçi, reformcu, çıplak ve yarı giyinik uyarıcı üstadları, yazar diye tutup üste bir ton para vererek bizi eğlendirdiği için bunların patronlarına ne kadar teşekkür etsek azdır. Hay Allah razı olsun be kardeşim; böyle güzel, ferah, eğlentili şeyler yazın, canımızı yiyin!

(Kaynak: Habervaktim)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !