Şükrü HÜSEYİNOĞLU

14 Ocak 2012

DERGİ DEĞİL MEKTEB: İKTİBAS

“Derdin varsa, dergin vardır!” sözünü ilk kim söylemiştir bilemiyorum, fakat taşı gediğine oturtan yerinde bir söz olduğunu söyleyebilirim. Evet, derdi olanların söyleyecek sözü vardır ve sözü olanlar da bir şekilde sözlerini söylemeye çalışacaklardır. Dergi, bu gaye çerçevesinde öne çıkan bir araç niteliği kazanmıştır.

İktibas da 1981 yılında Ercümend Özkan ağabey tarafından, bir derdin dergisi olarak çıkarılmaya başlanmıştı. Ancak İktibas’ı İktibas yapan, bir derdi olması değil derdinin niteliği idi. İktibas, Âlemlerin Rabbi’ni dert edinen bir yayın organı olarak herkesin sustuğu bir darbe sonrası ortamda çıkmaya başlamıştı ve üstelik de o güne kadar aynı derdin dertlisi olarak çıkarılmış olan yayın organlarından önemli bir farkı vardı. İktibas, genellikle siyasal uyanış vurgusuyla sınırlı kalan İslami yayıncılık alanında, siyasal uyanış perspektifiyle “yeniden Kur’an’a dönüş” mesajını bütünleştiren bir bütüncül İslami mücadele anlayışıyla çıkıyordu okuyucunun önüne.

Ali Şeriati’nin, “Hüküm yalnız Allah’a aittir...”[1], “Mülk Allah’ındır...”[2] ve “Halis din yalnız Allah’ındır…”[3] Kur’ani beyanlarına atıfta bulunarak dile getirmeye çalıştığı ve Firavun, Karun ve Belam’ın (Kur’ani örneklendirmeyle Samiri’nin) şahsında sembolize ettiği Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen siyasal zulüm düzenleri, ekonomik yığma, sömürü ve talan düzenleri ve dine karşı din olarak ortaya çıkıp bid’at ve hurafelerle Rabbani mesajların üzerini örten atalar kültüne karşı bütüncül İslami mücadele perspektifi, İktibas’ın sayfalarında yer buluyordu.

Âlemlerin Rabbi’nin hükmüyle hükmetmeyen zulüm sistemine ve onun sömürü ve talan düzenine karşı en zor zamanda net bir duruş ortaya koyan İktibas’ın “atalar kültüne karşı Kur’an’a dönüş çağrısı” da o günler için hazmedilmesi çok zor mesajlardı. Bunun içindir ki Ercümend ağabey İktibas’ın misyonunu “Buz denizindeki buzkıran” olarak ifade ediyordu. Bir toplumun genel geçer kabulleri konusunda itirazlar ortaya koymak, üstelik de bu tür itirazlara pek alışık olunmayan bir vasatta bunu yapmak şüphesiz ki çok zordur. İşte İktibas, bu zorluğu göze alarak yola çıkmış ve hakikaten de bir buzkıran gemisi işlevi görmüştür.

Yirmi-otuz yıl öncesinde dokunulmaz olarak görülen Hz. İsa’nın nüzulü, mehdi, deccal gibi İsrailiyat-mesihiyat kaynaklı bâtıl inanışlar ve kandil geceleri gibi nice geleneksel hurafenin bugün çok rahatlıkla ve yaygınlıkla gündeme getirilip reddedilebilmesinde bu bâtıl inanış ve hurafelerin üzerine kararlılıkla giden “buz gemisi”nin katkısı tartışılmazdır. İktibas’ın, bütüncül bir İslami mücadele perspektifine sahip bir ayın organı olarak, modern hurafeler konusunda da aynı buzkıran işlevini yerine getirdiğini söylemek gerekir. Birçok İslami yayın organının bir noktadan sonra cazibelerine kapılarak yelken indirdiği demokrasi, liberalizm, sivil toplumculuk, rölativizm gibi Batı kaynaklı seküler kavram ve kabuller konusunda da İktibas yönünü hiç şaşırmadan hak sözü söylemeyi sürdürmüştür.

Tarihten günümüze İslami çalışmalar göz önüne alındığında, karşılaşılan temel sorunun, İslami uyanış ve ıslah çabalarının genelde belli alanlarla sınırlandırılarak bütüncül İslami mücadele perspektifini yakalamaktan uzak kalınması olduğunu görürüz. Kimi İslami çalışmalar salt siyasal alanda bir bilinçlenme ve uyanış çabasına yoğunlaşırken, kimisi de geleneksel din anlayışlarının ıslahı çabasıyla sınırlı kalmıştır. Bunların yanı sıra İslam’ın salt sosyal adalet hedefini gündeme getiren ve bütüncül İslami mücadele perspektifinden uzaklaşarak bu alanı bayraklaştıranlar da olmuştur.

Bu parçacı yaklaşım bugünün Müslümanları olarak bizlerin de en önemli sorunlarından birini teşkil etmektedir. Bir yanda modern hurafelerle canhıraş mücadele ederken, aslında onların Müslüman toplumların bünyesinde yer etmesinin de kaynağını oluşturan geleneksel hurafeleri, atalar kültünü, Kur’an’a rağmen din anlayışlarını mesele etmeyen, siyasal uyanış çağrısını Kur’an’a dönüş çağrısıyla bütünleştirmeyen yaklaşımlar; diğer yanda ise geleneksel hurafelere karşı amansız şekilde mücadele verirken, neticede toplumların bilinçsizliğini ve itaatkârlıklarını daim kılmak için bu geleneksel hurafelerin de hamiliğini yapan çağdaş Firavunlara, tağuti düzenlere karşı herhangi bir sözü, duruşu olmayanlar…

Şimdilerde geleneksel hurafelere karşı verdiği etkili mücadeleyle öne çıkan bir akademisyen-hocanın, kendisine bir konferansta sorulan “Allah’ın hükmüyle hükmedilmeyen sistemin durumu”na dair bir soruya verdiği “Karşınızda İstanbul Üniversitesi’nin sakallı bir profesörü size İslam’ı anlatıyor. Bundan daha iyisini nerede bulacaksınız” cevabı, bütüncül perspektiften uzak oluşun ibretlik bir örneği olsa gerektir. 

İşte İktibas Dergisi, çıkmaya başladığı günden bu yana bütüncül bir İslami uyanışı savunarak önemli bir boşluğu doldurmuştur. Salt bir düşünceyi savunmaktan öte belli bir metodoloji çerçevesinde okuyucuya o düşünceye dair sistematik bilgi vermeyi amaçlayan yapısıyla da İktibas, gerçek anlamda bir mekteb niteliği kazanmıştır. Ve bu mekteb, son 30 yıllık süreç içerisinde bir nesli etkilemiştir.

Bununla birlikte, bu mektebin söylem ve duruş konusundaki etkinliğini pratik mücadele alanlarında hissettiremeyişi hep üzerinde durulan bir mesele olmuştur. Bu yöndeki eleştirileri yabana atmadan tartışmak ve 30 yıllık süreçte şaşmadan temsil olunan bütüncül İslami mücadele perspektifini hayat alanlarında görünür kılmak da bizlere düşmektedir.

Bir istikrar adası

İktibas’ın çok önemli bir özelliği de, genelde sıkıntısı çekilen istikrarlılık konusunda gösterdiği başarıdır. Köprülerin altından nice suların aktığı, nicelerinin siyaha siyah demekten imtina etmeye başladığı, Müslümanların temel İslami iddialarından bir çırpıda vazgeçip Kopenhag Kriterleri çerçevesinde kendilerine tanınan / tanınacak haklara razı oluverdiği, “tek değişmeyenin değişim olduğu” bir süreçte bile İktibas, ilk günkü iddialarıyla çıkmaya devam ediyor.

Geçmişin “buz kıran gemisi”, şimdinin ılıman iklimlerine aldanarak gömlek değişimiyle meşgul olan, nöbet yerlerini terk etmeye koyulan Müslümanları bu aldanıştan alıkoymaya çalışıyor, “Fe eyne tezhebûn!” diye haykırmayı sürdürüyor.

Evet, İktibas, değişimin adeta kutsandığı ve ölçüsüz değişimlerin yaşandığı bir süreçte, İslami iddialarında ısrar eden bir istikrar adası olarak öne çıkıyor. Müslümanlar olarak istikamet üzere olmanın olmazsa olmazı istikrarlı olmaya çokça ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, bu istikrar adasının bir üyesi olmaktan onur duyduğumu ve bunun için Rabbimi hamd ile tesbih ettiğimi belirtmek isterim.

[1] En’am 6/57

[2] Hadid 57/5

[3] Zümer 39/73