Mehmed MAKSUT

17 Ekim 2011

DİN ADINA DİN ÜRETME SORUNU

Müslümanlar zihinsel, fikirsel ve bedensel olarak ciddi kuşatmaların olduğu bir dönemi yaşıyor. Afakî ve enfüsi saldırıların altında kuşatıcı ve diriltici bir mesajla tanışmamış olanlar bu durumlar karşısında ciddi tramvalar yaşayıp kimlik bunalımına sürüklenmektedirler. Küfrün eğitimle, okulla, televizyonla, teknolojiyle, kavramlarıyla Müslüman dünyasına karşı başlattığı savaşın sonuçları top ve tüfekle yapılan savaşlardan daha kalıcı olmaktadır.

Öldürmeden etkisiz kılmak, pasifize etmek İslam karşıtı güçlerin son model düşünceleridir. Bundan dolayı kurum, kuruluş, parti ve uyumlu cemaatleriyle pasifize edilmiş bir din, İslam diye topluma sunulmaktadır. Sahih ve sağlıklı bir İslam’la yüzyıllardan beri tanışamamış olan halk; özellikle bazı siyasi liderlerin, aydın, akademisyen diye tanımlanan şahısların yaydıkları fikirler ekseninde yanlış ve eksik bilgilerden dolayı, doğru zannedilen yanlışlardan yana tercihler ortaya koymakta. Hatta bunu inancına yansıtarak “şahıs eksenli din” algılarıyla hayatını idame etmektedir.

Sorgusuz, sualsiz şahıs eksenli din algısının yoğun olarak oluşturulduğu ülkemizde artık neredeyse Kur'an, Kur'an’ın kavramları, ilkeleri, Nebevi Yöntem, Sünnet, Hadis, dava ve mücadele şuuru kaldırılmış, bunun yerine cemaat önderlerinin eserleri, şahıslar, kurumlar, kavramlar ve yöntemler yerleştirilmiştir. Bu gerçeğin, iyi niyete dayalı sözüm ona bazı dini hassasiyetlerin arkasına gizlenilerek görülmemesi Müslüman zihinler için ciddi bir sıkıntıdır. Bundan dolayı bizle rde bu sıkıntının bir nebze olsun görülmesi ve sorgulanması için gözleme dayalı olarak ifade ettiğimiz ”Bir Risale-i Nur Dersi İzlenimi” adlı yazıyı yazdık. Olumlu tepkiler aldığımız gibi olumsuz eleştiriler de aldık. Fakat yapılan yorumlar, meselenin biraz daha iyi görülmesine vesile oldu.

Yazdığımız yazıya yönelik arkadaşların bize yönelttiği ithamlar ve yorumlar, gerçekten işin vahametini daha da ayrıntılı gösteriyordu. “İnsanların kafasını bulandırıyorsunuz, körsünüz, göreceksiniz, okuyacaksınız, tevbe etmelisiniz, hidayetten sapıyorsunuz, uçuruma gidiyorsunuz, âlimlere düşmanlık ediyorsunuz, ihtilaf çıkarıyorsunuz, yapılanları kıskanıyorsunuz" gibi sözcükleri bolca okuduk. Fakat kınayanların kınamasından çekinmeden sadece ve sadece Rabbimizin rızasını gözeterek bir şeyler yapmaya çalıştığımız için, bu söylenen sözlere takılmamanın gerekliliğini daha da iyi anladık. Şahsımıza yönelik varsa eksikliklerimiz payımızı çıkardık. Fakat ben özellikle yazıya gelen yorumlardan, eleştirilerimize gelen cevaplardan şöyle bir tablo çıkardım.

Bugün, Kur'an ve ondan neşet eden sahih bilgi üzerinden değil de menkıbe, hikâye, çeşitli kültürler, şahıslar ve kitaplar aracılığıyla, kendisini Müslüman olarak değerlendiren insanlar arasında birçok yanlış durum ve hata kanıksanmış durumda. Bu hata ve yanlışların yazılı kültür haline getirilmesi, bu yanlışları yaygınlaştırmaktadır. Her okuduğuna inanan, kitaplarda yazılınca doğrudur algısıyla hareket eden insanlar için bu yanlışlar inanç haline getirilmektedir. Yıllardan beri zaten yanlışların kitaplaştırılmasının ve halk arasında yaygınlaştırılmasının ceremesinden insanımız etkileniyor.

Kur'an ve Sünnet merkezinde sorgulama yapmadan ve İslam hakkında sahih bilgiler elde etmeden insanlar, Kur'an’ın dışında bazı kitapları rehber edinerek, biraz da bu kültüre İslam’ı dahil ederek bir dini inşa edip "Din budur" diyorlar. Bu durumda birileri de bunu sorguluyorsa, bu mesele “âlimlerimize zarar gelmesin, hiç mi faydaları yok, ittihadı İslam, kardeşlik” diyerek es geçilmemelidir. Kur'an’da  "Allah'a din öğretmek" olarak ifade edilen ve Ali Şeriati'nin “dine karşı din” olarak ele aldığı mevzunun iyi bilinmesi gerekir. Allah adına Allah'a rağmen, gerçekten bugün dine karşı din değil, dinler oluşturuluyor. Kur'an’ın ve Hz. Peygamber'in çok az karıştırıldığı; bunun yerine bazı şahıslar ve onların kitaplarının merkeze yerleştirildiği, küresel zulüm sistemlerine eklemlenmiş, mücadele sahası ve hayat alanı sınırlandırılmış bir din anlayışı, İslam diye insanlara sunuluyor. Maalesef cahil kalan / bırakılan ve her duyduğuna inanan halk da bunları aynen kabul ediyor. Bu anlatılanlar din olabilir fakat bunu İslam diye sunmak İslam’ı ya anlamamaktır ya da saptırmaktır.

Bugün Müslümanların en büyük problemi Allah, din, peygamber adına denilerek yapılan her şeyin dindenmiş gibi kabul edilerek İslam’a nisbet edilmesidir. Bu algı, İslam’a ve Müslümanlara birçok zararlar vermiştir. Oysaki ayette de buyurulduğu gibi “Dikkat edin aldatıcı(lar) sizi Allah’( ın adı) ile aldatmasınlar” hitabı bu konuda çok önemlidir. Zaten burada en önemli husus da “Dikkat edin / uyanık olun” hitabının yeterince aktif olarak karşılık bulmamasıdır. Tüm sıkıntılar dikkat ve bilinç eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Duygusal yaklaşımlar, çıkarcı yönelişler, bilgi yanlışlığı ve eksikliğinden kaynaklanan yaklaşımlar bu sorunları katmerleştiren en önemli unsurlardır. Birileri din adına, Allah adına insanları uyutuyor. Dinden bi-haber bırakılmış ve dini asli kaynağından okumayan toplum ise, kendisine din adına sunulan her şeyi dindenmiş gibi kabul ediyor.

Yüce Allah’ı, Kur'an’ı ve Peygamberi yeterince tanımadan farklı kaynak ve kitapların propagandalarıyla tanışan insanlar, daha sonraki süreçlerde bu kaynak ve şahısların algısına göre Kur'an’ı ve Peygamberi tanımak zorunda kalıyor ve bu algıladıklarını dinin olmazsa olmazı olarak ortaya koyuyor. Oysa Kur'an’ın ışığında kitaplar ve şahısların değerlendirilmesi gerekirken maalesef kitapların ışında Kur'an’a bir konum biçiliyor. Türkiye’de birçok klasikleşmiş cemaat bunu yapmaktadır. Kendilerini yıllardan beri cemaatlerinin kabuğuna sorgusuz sualsiz ve itaat kültürüyle hapsetmiş insanlara bunlar söylenildiği zaman bunu gör(e)meyeceklerdir. Lakin dışarı çıkıp biraz Kur'an üzerinde yoğunlaşıp tevhidin penceresinden bu duruma bakınca, meseleler çözümlenecektir ki maalesef bu tür yapılarda böyle bir bakış açısıyla davranacak çok az insan çıkmaktadır. Klasik kalıplar ve sloganlara kapılan bu insanlara “İslam’ı bana anlat” dediğin an başlıyor hocasını, kitaplarını, cemaatini, mezhebini anlatmaya. Bu durum bile meselenin vahametini göstermek için yetiyor.  
 
Bir diğer sıkıntı da, bugün insanların Kur'an’ı anlamadan, Peygamberi özümsemeden İslam adına bir şeyler yapmalarıdır. “Yap da nasıl yaparsan yap Allah kabul edecektir” mantığı toplumumuzda çok çok yaygındır. Oysa Allah adına bir şey yapmak önemli değildir. Önemli olan istenilen şartlara ve ilkelere göre yapmaktır. Zaten din bir disiplindir, nizamdır. Bu tür uyarıları yaptığımızda ise hemen sığınmacı bir mantıkla “Kul hatasız olmaz” derler. Tamam, kul hatasız, eksiksiz olmaz fakat her yapılan hatayı da kulluk kabul etmez. Öyle hatalar vardır ki insanı kulluk dairesinin dışına çıkarır. Dolayısıyla bazı hataları küçük görmek ve önemsememek farklıdır. Ama eğer bazı hatalar din adına yapılıyor ve Kur'an’ın dışında ve Kur'an’a rağmen yapılıyorsa kusura bakmayın, kul, kulluk diye bir şey kalmaz. Dolayısıyla bugün özellikle bazı camiaların yaptıkları yanlışlar öyle kul hatasız olmaz deyip geçiştirilecek meseleler değildir.

İşte bunları söylediğimiz an bazı kişiler insanların kafasını bulandırıyorsunuz diyor. Eğer birileri insanların zihinlerine kendi şahıs ve kitaplarıyla taht kurmuşsa bırakın birileri de onları sarssın, sarssın ki hakikatleri arayacak bir zemin oluşsun. İnsanların zihinlerini Kur'an ile aydınlatmaya çalışanlar maalesef bulandıranlar olarak nitelenmektedir. Aslında insanların zihinlerini bulandıran birileri varsa o da Kur'ani kavramları, Nebevi mücadeleyi hakkıyla anlatmayan, içerisinde birçok hurafe ve bid'atın olduğu, Kur'ani kavramların içini boşaltıp başka şeylerle dolduranlardır. Bu durumların müsebbibleri, başta kaynakları, şahısları Kur'an’ın süzgecinden geçirmeden kabul edenlerdir. Öyle ki bu genel durumlar herkeste görüldüğü için artık iç bünyede “çoğunluk doğruluktur” mantığıyla doğrulanır hale gelmiştir.

Kur'an’i ve Nebevi metod noktasında zaafiyetleri olan bu tür çalışmalarda sağlıklı bir Kur'an ve Risalet bilgisi olmadığı için ve insanlar motamot itaat kültürü altında yetiştirildikleri için dışarıdan gelecek tüm eleştirilere ya kapalı dururlar ya da karşı çıkarlar. Aynı durum mezhepler için de geçerlidir. Fakat yine diyoruz ki Kur'an’ı, Sahih Sünneti, özellikle de Kur'ani kavramları anlamadan; dinlerini birilerinin tekelinde sorgulamadan öğrenen insanlar; birilerini Peygamberin, kitaplarını Kur'an’ın ve cemaatlerini dinin önüne geçirmişlerdir. Hatta geçirmeye mahkum bırakılmışlardır. Bu sadece Nur camiası için geçerli bir durum değildir. Bugün birçok tasavvuf anlayışında bu algılar mevcuttur. İnsanlar İslam’a girdiklerini söylüyor, Kur'an’ın ne dediğini, nasıl bir dünya istediğini, nasıl bir hayat öngördüğünü bilmiyor. Bilmiyor çünkü Kur'an ve Peygamber algılarında çok ciddi problemler var. Bazı kişiler de "Kur'an’ı anlayamazsınız bunun için bu kitapları okuyun yeter, zaten bunlar da Kur'an’ı anlatıyor" diyerek insanlar ile Kur'an arasına setler çekiyor.

Şayet İslam yanlış anlatılıyor ve bizler de birilerinin kırılmaması, üzülmemesi gibi gerekçelerle bunlara göz yumuyorsak, bu ciddi bir problemdir. Zaten bu düşünceden dolayı bugün birçok yanlışlık mutlak doğrularmış gibi algılanıyor. Ve din, zamanla anlam ve mahiyetini sadece ismi kalmış bir tarihsel bilgi şeklinde dönüşüyor.  

"Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü  onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı  bir azab vardır.  Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!" (Bakara 174-175)

"…Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne iman edip de bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir." (Bakara 85)

"Kur'an'ı  iyiden iyiye düşünmezler miydi? Yoksa birtakım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş?" (Muhammed 24)

"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları  için onlardan sakın. Şayet yüz  çevirirlerse, bil ki Allah bir kısım günahları  nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır." (Maide 49) 

"O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: 'Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır.' Ve elçi dedi ki: Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan 27-30) 

İnşallah vaktimiz olursa geçen yazıda yola çıkarak yazmayı öngördüğümüz “Alimlerin Kutsallaştırılması ve Eleştiri”, “Rölativizm ve Müslümanlar”, “İslam, Alaaddin’in Sihirli Lambası mı?”  çalışmalarını sunarız. 

Selam ve Dua ile