Mehmed MAKSUT

28 Aralık 2010

Dâvâ gençliksiz olmaz

İnsanların birbirlerini ezdiği, sömürdüğü, değerlerin yok edildiği bir ortamın havasını her gün teneffüs ediyoruz. İnsan, çevre ve alem, nefsani iradelerin elinde yok oluş girdabında erimekte. Tabii olarak bu durumdan herkes inancının ve dünya görüşünün sağlamlık derecesine göre nasibini almaktadır.

Fakat şu açık bir hakikattir ki yıllardan beri üzerinde en çok plan yapılan ve oyun oynanılan kesim, gençliktir. Gençlik, bir toplumun en dinamik unsuru olmasının yanında toplumun bugününü yarına ve geleceğe taşıyan emanetçileri ifade etmektedir. Gençliğini donatabilenler yarınlara kalabilir, yarınlara dair umutlar besleyebilirler.

Yarınlara dair İslami kaygılar taşıyan her Müslümanın, gençliği sağlıklı okuyabilmesi, sağlıklı bilgi ve eylemlerle donatabilmesi en önemli sorumluluklarından biridir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri yönünü batıya ve bâtıla dönen bu topraklarda, en büyük emellere hep gençlik üzerinden ulaşılmaya çalışılmıştır. Sağlıklı bir fikriyata sahip olmayan gençlik kendi üzerinden oynanan oyunlara her zaman alet olmuştur. Batılılaştırılmak için insanlar batıya gönderilmiş, modernleşme adına genç kızlara dans salonları hazırlanmış, güzellik yarışmaları teşvik edilerek tertip edilmiştir. Batıyla uyum sağlamak için toplumsal değerler gözetilmeden, tepeden inme bir zihniyetle devrim denilen birtakım yenilikler zorla da olsa gerçekleştirilmiştir. Baskı ve tehdit zoruyla yıllarca halka mal edilmek niyetiyle totaliter yapılar işlevselleştirilmiştir. Takrir-i Sükunlarla, İstiklal Mahkemeleriyle itirazlar hizaya getirilmiştir. Utanmadan, özgürlük, adalet, eşitlik kavramlarını kullanan baskıcı elit kesimin, itirazları nasıl bastırdıklarını bilmem anlatmaya gerek var mı?

Cumhuriyet dönemindeki etkinliklerin, gençler ve kadınlar üzerinde yoğunlaştırıldığını kolay bir şekilde görebiliriz. Gençliği kendi öz değerlerine düşman kılacak ve batıyı taklit etmelerini sağlayacak bir kültürel zemin oluşturulmaya çalışılmıştır. Batıyı taklit eden gençlik kısa sürede kendi değerlerini inkâra kalkmıştır. Bu inkâr daha sonradan toplumsal hayatta  bir nesil çatışmasını beraberinde getirmiştir. Yıllardan beri cahil kalan veya bırakılan insanlar, kendilerini yeni söylemlerin hayali dünyalarına kaptırıp kurban edebilmişlerdir.

Zaman zaman gençliğin bozulmasından dem vuran yönetici kesim, aslında gençliği bozan, mahveden en önemli etkin güçtür. Yıllardır uyguladıkları eğitim politikalarıyla, siyasetleriyle ve sözde muasır medeniyetler seviyesine çıkarma idealleriyle gençliğin hem uhrevi hem de dünyevi hayatını tarumar edenler yine kendileridir. İnsanın fıtratına aykırı hareket etmeyi kendine şiar edinen bu yönetici elit sınıf için önemli olan kendi emelleri ve sistemin bekasıdır. Bunlar için diğer unsurların hiç de bir önemi yoktur.

İnsanları ilahi olan yasalardan uzaklaştıran bâtıl cahili güçler, ayeti kerimede buyurulduğu gibi, iktidara geldiklerinde nesilleri de ekinleri de helak edebilmeyi başarmışlardır. Bunun için birçok bedeller de ödemişlerdir. Gençliği emellerine hizmet eder bir konuma getirebilmek için onları olabildiğince ilahi olandan uzaklaştırmışlardır. Bunun için nice kereler Kur'an kursları yakılmış, kapatılmış, hücre evi diye anılmıştır. Camiler ahırlara çevrilmiş, yok pahasına satılmıştır. İlim erbabı darağaçlarında sallandırılmış, kitaplar yakılıp saman niyetine satılmıştır. İnsanlar korkutulmuş ve adeta korkularına kurban edilmiş sessiz yığınlar oluşturulmuştur. İslami şiarlara savaş açılmıştır. İslami olan her şey muasır medeniyet önünde engel görülerek kaldırılmıştır.

Tüm bu yapılanlarla yetinmeyen jakoben güçler, yeri geldiğinde baskıyla elde edemediğini göstermelik bazı kurumlarla elde etmiştir. Kendi çıkarlarıyla çatışmayan hatta kendi çıkarlarına hizmet eden dini görünümlü kurumlarını da kurup devreye koymuştur. Yıllarca insanların inancıyla, fıtratıyla ve hayat tarzıyla alay eden, küçümseyen, hor gören siyasi aktörler; kendi ulemalarını oluşturup, dini söylemlerini yaygınlaştırmıştır. Diyanetiyle, müftülükleriyle ve direniş bilincine sahip olmayan sözde ulemayla insanları nebevi İslamdan uzaklaştırmışlardır.

Yılardır Diyanet'in din anlayışıyla büyüyen ebeveynler, maalesef din adına kendileri bir şey öğrenemediği gibi, evlatlarına da bir şey öğretememiştir. Anlaşılmamış olan İslam, anlatılamamış. Anlatılanda ya yanlış ya da eksik anlatılmıştır. Gelişen dünyanın şartlarını gören, duyan, okuyan gençlik kendisine anlatılan İslam'ı pasif görmeye başlamıştır. Aslında İslam pasif değildir. Fakat anlatanlar basit bir zihin yapısıyla anlatmışlardır. Oysaki gerçek olan İslam anlatılabilmiş olsaydı belki de gençlik bu kadar kolay bozulmayacaktı. İslam’ın siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, uhrevi ve dünyevi hayat düsturları gerçek manada anlaşılıp anlatılabilseydi, bugün yitirilen bir gençlikten bu kadar bahsetmeyecektik.

Elbetteki bu meselenin -yani gençliğin bozulmasının- birçok müsebbibi vardır. Sistem, medya, eğitim, çevresel faktörler, ideolojiler vb… Daha birçok faktör sayılabilir. Lakin tüm bunların varlığını kabul etmekle beraber en büyük eksiğin Müslüman davetçilerde olduğunu söylersek herhalde abartmış olmayız. Özellikle yakın dönemlerde yaşanılan kısmi baskılardan sonra Müslümanlar istenilen düzeyde gençlikle ilgilenememiştir. Yeni siyasi  aktörlere umut bağlayanlar, bu konuda ciddi bir sınav verememiştir. Süreç içerisinde heyecanlarını kaybeden ve ne yapacaklarını net bir şekilde ifadelendiremeyen davetçi Müslümanlar, kendi kulvarlarındakilerle yetinerek davalarını mevcut gençliğe götürme hassasiyetini yitirmişlerdir.

Kendi dönemlerinde tutulacak bir el bekleyen genç nesiller, ya yanlış ellere sarılarak ya da boşlukta kalarak hanemize vebal olarak yazılmaktadır. Fedakârane duygularla, cihad söylemleriyle, bilmem nerenin kurtuluşuyla ilgilenen Müslümanlar, etrafındaki nesillerle adeta bağını koparmış durumdadırlar. Bu bağın kopmasının sonuçlarını bugün görmekle birlikte yakın gelecekte çok daha bariz şekilde göreceğimizi belirtmemiz gerekir. Çünkü gençleri olmayan bir davanın geleceği risk altındadır.

Maalesef günümüzde, İslami dava heyecanının yitirilmesinin bir sonucu olarak gençliğin olmamasını ifade edebiliriz. Gençlik istenilen düzeyde yetiştirildiği zaman; heyecan, hareketlilik, dinamiklik ve aktiflik demektir. Elbetteki bu söylenen özellikler dengeli ve mutedil tecrübelerle birleşince güzel süreç ve sonuçlar getirecektir. Tecrübeden yoksun bir gençlik mücadelesi de; gençlikten yoksun bir tecrübi hareket de eksik olacaktır.

Geçenlerde İstanbul’da tanıştığımız ”Abdussamet” adlı kardeşimizi burada zikretmek istiyorum. Bu kardeşimiz, çok genç yaşlarında zamanının birçok sıkıntılarıyla tanışmış. Aileden ve çevreden almadığı İslami bilgi eksikliğinden dolayı birçok sıkıntıyla hemhal olmuş. Daha sonra sahih İslami bilince sahip bazı insanlarla tanışması, onun hayatında yeni bir dönüm noktası teşkil etmiş. Kısa sürede okumalarına başlayan bu kardeşimiz imanın verdiği temiz ve saf heyecanı, ağabeylerinden gördüğü tecrübeyle birleştirerek hayata aktarmaya başlamış. Başlattığı İslami davet çalışmalarıyla kendi imkanları çerçevesinde gençlere faydalı olmaya çalışmış. Kısa sürede İslam'ın evrensel mesajını idrak eden bu kardeşimiz, kendisi gibi gençler arasında başlattığı davet çalışmalarıyla -yüreğindeki samimi duygularından olsa gerek- güzel sonuçlar elde etmiş. Böyle heyecanlı ve samimiyet dolu bu genç bir kardeşimizi görünce, yüreğimde "İşte bu!" dedim… (Rabbim azmini ve çalışmalarını bereketli kılsın ve ayaklarını sırat-ı mustakîm üzere sabit kılsın inşaallah.)

Burada şunu da ifade edelim ki; değerli ağabeylerimiz etraflarında gelecek vadeden gençleri hayata yetiştirmeli ve onlara her fırsatta yardımcı olup, yarın için bugünden öne geçirmelidir. Yıllarca keşfedilmeyi bekleyen gençler keşfedilip teşvik edilmelidir. Kim daha iyi çalışabilecekse o öne geçirilmelidir. Bu konularda yaş, cinsiyet ve bilmem ne kadar yıldır bu işlerin içindeyiz gibi söylemler bir tarafa bırakılmalıdır.

Bu konuyu daha iyi anlatabilmek için kendimizden örnek verecek olursak, şunları söyleyebiliriz. Yıllar önce okuduklarımızın sonucu olarak -acemi de olsa- yazma ihtiyacı hissetmiştim. Bu ihtiyaç ile belki de bir yeteneğimiz gün yüzüne çıkacaktı. İlk heyecanlardan sonra yazdığımız yazıyı -ismi bizde saklı- değerli gördüğümüz ve tanışmak için hayaller kurduğumuz birisine gönderdik. Lakin gelen olumsuz ilgi, bizde hayal kırıklığı oluşturmuştu. Hep aynı söylemlerle karşılaşmıştık. Daha yenisin, olgunlaşmalısın, bu kadar erken olmaz ve daha başka gerekçelerle ilk girişimimiz olumsuz sonuçlanmıştı. Aslında o zaman verilecek olumlu bir cevap, belki de bizde daha güzel sonuçlar doğuracaktı. Lakin olmamıştı.

Yazmak; tefekkürün, kaygının, umudun ve okumanın göstergesi ve sonucudur. Okunan şeyler bir vakte kadar içimizde kalır. Daha sonradan onu paylaşım alanlarına sunmaz iseniz, o içinizde işlevini kaybeden bir cenine dönebilir. En iyi aktarma yöntemi davettir. Dil ile yapılan bilgi paylaşımı daha güzel sonuçlar getirir. Fakat bazen dil ile yapılan bilgi ve kaygı paylaşımınızı daha farklı alanlara aktarma ve paylaşma ihtiyacı hissedersiniz. İşte biz de bundan dolayı yazının işlevine inanarak yazmaya başladık.

Daha sonra gençlerin kendilerini geliştirip ifade edebilmesini önemseyen değerli ağabey Şükrü Hüseyinoğlu'nun teşvikiyle acemi de olsa yazmaya başladık. İlk başlarda gönderdiğimiz acemi yazılarımıza rağmen bizlere bu sitede yer açması vesilesiyle bugünlerde yazıyla tanışmamızın neredeyse birinci yılı dolmak üzeredir. Geçen süreçte koskocaman bir yıl geride kaldı. Acemi de olsa bir yazma sürecimizin sonucunda, kendim adına konuşacak olursam güzel sonuçlar elde ettiğimi söyleyebilirim.

Sonuç olarak hem değerli ağabeylerimiz hem de gençler kendilerini geliştirebilmek için imkanlarını seferber edebilmelidirler. Gençler nasıl anlaşılırız, yapamayız, ağabeylerimiz var vb... söylemlerle kendi yeteneklerini öldürmemelidirler. Büyükler de bunlar yeni, acemi, heyecanlı vb söylemlerle gençlerin yeteneklerinin körelmesine yol açacak söylemler yerine teşvik edici olmalıdırlar.

Bizlere bu fırsatı tanıyan ve yazıyla buluşma ümitlerimizi kırmayıp teşvik eden İslam ve Hayat sitesine teşekkür ederim. İnşaallah sitemiz daha nice gençlerin kendilerini geliştirebilmelerinin zemini olur ve Kur'an toplumunun yetişmesinde katkı sunacak hizmetlere öncülük eder.

DUAMIZ:

ALLAHIM! BİZLERİ İMAN EDİP SALİH AMELLER İŞLEYEN, HAKKI VE SABRI TAVSİYE EDEN KULLARINDAN EYLE… MÜSLÜMAN OLARAK YAŞAMAYI VE MÜSLÜMAN OLARAK ÖLEBİLMEYİ NASİP EYLE… DÜNYEVİ KAYGILARIN İMANIMIZA ZEVAL VERMESİNE MÜSAADE ETME RABBİM… ŞAHİT KALABİLMEYİ VE ŞEHİT OLARAK ÖLEBİLMEYİ BİZLERE NASİP ET…

SELAM, SABIR VE DUA İLE…