01-09-2008 21:05

Eyvah Ramazan geldi!

Cahiliye medyası, Abdullah bin Selül`ü aratacak boyutta bir iki yüzlülüğü sergilemek için bir kez daha kolları sıvamaya hazırlanıyor. `Esmaül Hüsna` kolyeleri, `Yasin-i Şerif` kitapları dağıtacak ama `oruç haberleri`yle Müslümanlar`a taciz ateşi açmaktan da geri durmayacaklar.

Eyvah Ramazan geldi!

Cahiliye medyası, Abdullah bin Selül'ü aratacak boyutta bir iki yüzlülüğü sergilemek için bir kez daha kolları sıvamaya hazırlanıyor. "Esmaül Hüsna" kolyeleri, "Yasin-i Şerif" kitapları dağıtacak ama "oruç haberleri"yle Müslümanlar'a taciz ateşi açmaktan da geri durmayacaklar.

MEDYATİK SALDIRI BİRKAÇ GÜNE BAŞLAR

Gerçek Hayat dergisinin son sayısında, cahiliye medyasının “Ramazan haberleri”ne başlayabileceği uyarısını içeren bir dosya yayınlandı. Ahmet Topuz'un hazırladığı dosyada şu değerlendirmeler yer aldı:

MEDYA TİMLERİ APORTTA

"Dün sonra eren mübarek Ramazan ayında Müslüman Türkler'in yaşadığı dinî vecd hayatını bir irtica hareketi gibi göstermek için, memleketin şurasında burasındaki münferit olayları bütün bir kitleye mal etmeye kalktılar. Mübarek Ramazan ayı bu yersiz münakaşalarla geçti ve birçok dindaşımızı incitti." Takvimler Nisan 2009'u gösterse tam 50 yılı bulacaktı, Peyami Safa'nın 9 Nisan 1959'da yazdığı bu satırların üzerinden geçen süre. İşte, bir mübarek Ramazan daha ufukta göründü, yine klavyeler yağlandı, fotoğraf makinelerine mühimmat yığıldı, kameraların "gez-göz-arpacık-vizör" ayarları yapıldı… Kısacası, milletin Ramazan'da yoğunlaşacak uhrevî hayatına tarassut /  tahakküm / taciz / tasallut / taarruz için "medya timleri" aportta; "mahfil"den gelecek emri bekliyorlar. Gerçekten de Ramazan ayı, insanın canını fazlasıyla sıkacak denli "kaotik" bir biçimde geçiyor medya vadisinde. Tutarsızlık, kör göze sokarcasına "dinî aksesuar pazarlamacılığı", "içi dışı bir olmamak", en maneviyatlı günlerde bile "sinelerdeki" saldırgan canavara söz geçirememek  "Ramazan-medya" bağlamındaki unsurlardan bir kaçı. Gökhan Özcan, geçen yılki Ramazan öncesinde medyadaki "şizofrenik hava"ya temas etmişti Yeni Şafak'taki yazısında: "Vatandaşın dinle ilgili her türlü davranışını aşağılayarak gündeme getiren medya, Ramazan'a bir hafta kala başlatıyor kampanyalarını. Hesapları, reyting, tiraj, hit ve reklam devşirmek... Ramazan ayı boyunca yaptıkları şeyleri değerlendirme dışı tutuyorlar. Yükselen dini hassasiyetlere uygun bir siyasi dil geliştirirseniz, sizi dini istismar etmekle suçluyorlar; ama aynı mantıkla yayıncılık yapınca kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar. Bir belediye vatandaşı dinî bakımdan bilgilendirecek bir yayın bastığında ayağa kalkıyorlar ama Ramazan ayı boyunca aynı içerikteki kitapları dağıtıyorlar. Evliya menkıbelerini yayınlayanlar da var. Oysa aynı şeyi sakallı bir insan yaptığında etrafına 'hurafe' anlatmış oluyor. Düne kadar gece kulüplerinde nasıl dağıttıklarını haberleştirdikleri magazin kuşlarının ağızlarından, 'Şu yaşımda başımı örteceğim', 'İlk fırsatta Umre'ye gideceğim' gibi çiklet beyanatlar alıyorlar. Bunun adı medyatik şizofreni..." 

SİZİ GİDİ ŞİZOFRENLER SİZİ!

Bu "şizofren yapı", sadece gazete, dergi yazarlarının gözlemlediği bir olgu da değil. Devlet de; üst kuruluyla, üniversitesiyle farkında olup bitenin. Şu satırlar, RTÜK uzmanlarından Dr. Cengiz Özdiker'in raporundan: "Ramazan'da promosyonlar 'Yüce Kitabımız Hz. Kur'an', 'dini kitapçıklar' ve Ramazan sofralarını konu alan 'yemek kitapçıkları' ile sürdürülüyor. Ayrıca, her gün ilave olarak 'Ramazan Gazetesi' verilen bu ayda, 'Vaaz kasetleri, Arabistan hurması, 99 derde deva 'La Havle' dualı altın kaplı kolye, vs.' dahi dağıtılıyor." Şu satırlar ise, Cumhuriyet Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. M. Doğan Karacoşkun'un akademik makalesinden:  "Halkın kaybetmemekte direndiği Ramazan ayı algısına, bir şekilde belki zorunlulukla ortak olan TV'lerin, Ramazan programları da ayrı bir ilginçliğe sahiptir. Oruç açmak için bekleyen ve o anda dinî duyguların zirvesinde yaşayan insanlara hurafelerden uzak zengin dinî motifli programlar yapmak yerine, magazin programı görünümünde  programlar yapılmakta ve bu değer bile yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Genellikle bu programlarda diğer pek çoğunda olduğu gibi, çeşitli ses ve film sanatçıları çağrılarak, yeni çalışmaları vb. üzerinde sıradan konuşmalar yapılmaktadır. Dolayısıyla televizyonlardaki dinî yayınlar,bazen dinî değerlerin önemsenmediği ve aşağılandığı izlenimi vermektedir." 

KIŞIN KALORİFER TADİLATI YAPILIR MI?

Namazda okunan surelerin tefsiri ile "Zorunlu namaz molası" haberlerini aynı sayfaya koyabilme "becerisi" gösteren bir "zekası ve ahlakı" var medyanın. Sarhoş kavgalarını utanmadan, "oruç tutmayan gençler dövüldü" şeklinde verecek kadar insanlıktan nasipsiz çatılır sayfalar, yıllardır basında. Sonra muhbir vatandaşlarla muhabirler el ele kamu kurumlarında tadilata giren yemekhane avına da çıkarlar. "Hım, tadilat ha! Sizi gidi gericiler!" Aslında bu embesillere boşuna anlatmaya çalışmamalı kimse, fonksiyon azlığı ile yapılan işin irtibatını; ama yine de deneyelim. Mesela, kalorifer kazanı yazın elden geçirilir değil mi? Neden? Çünkü yaz aylarında kalorifer kazanı çalışmaz. Keza, okullar tatile girince başlar boya badana işleri. Neden? Çünkü okullar yazın boştur. (Allah'ım! Neleri izah ediyoruz ya!) İşte, neylersiniz ki (!) bu halk oruç tutar Ramazan gelince, serbest mesleklisi de, 657'lisi de. Eh böyle olunca da yemekhanenin kapasite kullanımı düşer, idareciler de bunu fırsat bilip bir aylık bir ara verir ve mekanı elden geçirir. Oruç tutmayanlar da, çoğunluk hakkı için bu ara vermeye katlanır. Mesela, TEM otoyolunda asfaltlama çalışmaları yapılırken, "servis yolunu kullanmayacağım" diyebiliyor musunuz a benim zor anlarlarım?  

TUTMUYORSUN, BARİ SAYGI DUY

"Tokluk bandı"… Bu Ramazan'ın ilk tartışması, bu oldu. "Tokluk bandı takanın orucu kabul olur mu?" Sana ne, sa-na ne! Ramazan ayına denk gelen Refah Partisi Başkanlık Divanı toplantılarını izlerken bile "inatla" oruçsuzluğunu ilan edenlerin, o geleneğin tevarüsçülerinin İstanbul ayağındakiler  soruyor bunu "uzmana", vatandaşa. "Cinsel ilişki ile oruç açılır mı? Öpüşmek orucu bozar mı?" gibi müptezel örnekleri de görmüştük mazide. Bunun Kurban versiyonu ise "Tavuktan, hindiden, balıktan kurban olur mu?" yolluydu. Ne yazık ki, "medyatik hocalar"ın pek çoğu da, bu adice soruları soranlara haddini bildirmek yerine, gazetede manşete, televizyonda ilk habere layık laflar etmeye bayılıyorlar. Onlar; Fıkıh kitapları arasında bazen sade Müslüman'ın bile anlamakta zorlanacağı kimi "alimane mevzular"ı, tutup bu cahillerin eline veriyorlar, çocuk eline tutuşturulan keskin bıçak gibi. 

Neyse, Allahualem ama ne yazık ki birkaç gün sonra büyük bir ihtimalle görmeye başlayacaklarımızla ilgili olarak daha fazla klavye tıkırdatmak zait bir çaba. İyisi mi; mevziinizi alın, ihlasınızı kuşanın, Allah'a sığının...  

(Kaynak: Gerçek Hayat)

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !