Mehmed MAKSUT

19 Ocak 2010

GENÇLER EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZDİR

Her toplumun geleceğe dair varlık mücadelesini verebilmesi ve idealinde kurmuş olduğu bir dünyayı pratiğe geçirebilmesi için bazı dinamiklere ihtiyaç hisseder. Bu ihtiyaçlar temin edilmeden hayata gelecek adına bir düzenlemeye girişilemez. Bu noktada elzem olan dinamiklerden en önemlisi şüphesiz ki gençliktir. Gençlik; duygu olarak, hareket olarak, güçlülük ve gayret olarak bir toplumun en dinamik unsuru olup, geleceği inşa edecek en önemli güçtür. Bunun için yanlış veya doğru, belirli bir amacı olan her hareket gençliğe hitap edip bu dinamiği kazanmaya çalışmaktadır. Tüm hayat görüşleri, planlarının en önemli noktasına gençliği yerleştirmektedir. Çünkü toplum gençliğe sahip çıkmadan, cemiyetini ayakta tutamaz. “Gençliği hayatta olmayan cemiyetin hayatı yatalaktır.” Tabii biz gençliği hayatta olmayan cemiyet derken neyi anlıyoruz? Gençlik bedenen her zaman hayattadır. Ama maalesef bu hayatı yaşayan  gençler; tevhidi hassasiyetlerden, bilinçli imandan, nebevi ahlaktan, islami edepten, yusufi hayâdan yoksun; şirkin kuşatmasında kalarak iffetsiz, izzetsiz, inançsız, duyarsız bir yaşam sürdürüyor. Biz Müslümanlar olarak, böyle bir gençliğe nasıl hayattadır diyebiliriz. Nasıl bu gençleri şirkin ve cahiliyenin kucağında ki esaretini göz ardı edebiliriz. Bu gün göz ardı ettiğimiz gençler yarın gözlerimizi oyacaklardır. Bundan hiç birimizin endişesi olmasın.

 

Biz Müslümanlar unutmamalıyız ki gençler bizim için en büyük değer ve gençlik de hayatın en güzel dönemidir. Gençler toplumsal hareketlerde her zaman en önemli güç olmuştur. Bizim için en büyük zenginlik; silah, para, gümüş, altın değildir. Aksine bugün aradığımız en büyük güç imanlı, ahlaklı, iffetli, izzetli, sorumlu bir gençliktir. Ne yazıktır ki en çok sahiplenilmeye muhtaç bu güç, bu gün doğru ellerde, doğru yollarda ve doğru kulvarlarda değil… Yanlış ideolojiler, yanlış üsve i haseneler, yanlış ve ideolojik batıl eğitimler ve vahiyden yoksun bir ortamda; gençler eğitim adına öğütülüyor, yıpratılıyor, ruhsuzlaştırılıyor… Bu vahim durumlara ses çıkarmamak ve bunları yürekten dert edinmemek, dünyanın imarından sorumlu Müslümanlara yakışmaz. Cemil Meriç’in ifade ettiği gibi  “Cinayete ses çıkarmayan, caninin ortağıdır.” Canilerin işlediği suçların ortağı olmamak için bu yanlış sistemlerin yaptığı cinayetlere sesimizi çıkarmalıyız. Cinayetler sadece silahla yapılmaz. 21.yüzyılda silahlar değişti. Artık bundan böyle eğitim bir silah, yanlış ideolojiler bir silah, heva-heves bir silah ve dünya tutkusu bir silah… Silahların çeşidi farklı olsa da ortak hedef noktalarının genellikle aynı olduğunu görürüz. Hedef; temiz bir fıtrat üzere büyümeye aday fidanları yok etmek. Gençleri kendi   cahil yapılarına uygun hale getirmek.  Yani “Yok etmeden kontrol altına alarak, kullanma mantığı!”

 

Gençlik bizim umut ışığımızdır. İstismar edildiğinde söner. Doğru  yönlendirilmediğin de hayatı yaşanmaz hale getirir. Gençlik bir toplum için en büyük güçtür. Bu gücün doğru insanların elinde iyiye, güzele, doğruya nasıl dönüştüğünü saadet asrında görüyoruz. Şirke, batıl sahte ilahlara, düzenin yanlışlarına, maneviyatsızlığa, haksızlığa, beşeri düzenlere karşı; korkusuzca hak davayı sahiplenen, yücelten, gençler olmuştu. Bu gençlerin gücü yaşlarında değil aldıkları eğitimde idi, edindikleri ahlakta idi ve bağlandıkları ilahi merkezde idi.

 

Müslümanlar olarak 21. yüzyılda bu gençliği mazide kalmış bir tarih portesi olarak anmak yerine bu nebevi gençliğin tekrar oluşumu için eyleme geçme adına temiz bir akılla ve korkusuzca düşünmeliyiz. Sorularla sorgulamalıyız yanlışlıkları. Bu asrı saadet gençliğini yücelten ve değerli kılan şeyler nelerdi? Gerçekleştirenler nasıl gerçekleştirmişti? Bulduğumuz cevapları önce kendimize uygulayıp daha sonra sağlıklı bir şekilde, tohum olmaya aday gençlere aşılama mücadelesine tüm gayret ve samimiyetimizle girmeliyiz. Yoksa ekilmeye müsait tohumlar elimizde heba olacaktır. Gençliği iyi yönetenlerin, insanlığı da iyi yöneteceklerini asrısaadet en güzel şekilde bize göstermektedir. Gençlik İslam ile donanmış olduğu zaman değerlidir. Yoksa; İslamsız, tevhitsiz, ahlaksız, amelsiz bir gençlik toplumun başına  beladır…

 

Bu gün toplum gençlerle dolu; fakat çoğu şaşkın, yaratılış amacından bi-haber… Yazılan çizilen tüm planlar, gençlerde bir türlü tutmuyor. Eğitim sonucunda yanlış ürünler hâsıl oluyor. Ama ne acıdır ki bazıları kaliteli bir gençlik görmek istemiyor. Olgun fert, olgun aile, olgun toplum ve olgun devletin gerçekleşmemesi için şer odaklı güçler, işi baştan sıkı tutup var gücüyle gençlik üzerinde çalışıyor. Modernizim adına nice çirkefleri gençlerimize dayatıyorlar. Çağdaşlığı, iffetsizliğe kadar götürebiliyorlar bunlar. Çocuklarımızı ve gençlerimizi anne babaların eğitmesi gerekirken; çocuklarımızı, yanlış eğitimle hayatlarını devam ettirenler eğitiyor. Bu bizim acı tablomuzdur.

 

Sorun gençliğin bozulması sorunu değil. Sorun, gençleri yetiştirme ile görevlendirilmiş ailelerin yetişmemesi sorunudur. İnançsız evlerden, bilinçsiz ailelerden, yanlışa kapılmış ebeveynlerden doğacak yarınlarımızın sonucunu hep beraber düşünelim. Oysa her doğan çocuğun İslam’ın pak fıtratı üzerine doğduğunu biliyoruz. Temiz olan fıtrat; İslami bir eğitim ve öğretimle, sıratı müstakim yolu üzerinde yürümekle ancak korunabilir. Fıtrat ile çelişmeyen bir ailede, tevhidi eğitim temelinde gençlerimizi evlerimizde yetiştirmeliyiz. Unutmayalım, eğitimin şahsiyet üzerinde ne kadar önemli olduğunu. Ama maalesef gençlerimiz, bugün bilgi kirliliğinin kucağında şahsiyet parçalanması ve kişilik çatışması yaşıyor. Böylece okulda farklı, toplumda farklı bireyler çıkıyor karşımıza.

 

Tüm bunlara rağmen, biz dertli Müslümanlara çok önemli görevler düşüyor. Okullarda içi boş bir saatlik eksik bir din bilgisi ile haftalık bir cuma hutbesiyle gençlik kuşatılamaz… Bunun üzerinde durmak lazım. Yakın tarihe göz attığımızda aslında bu gençlik meselesinin tarihi bir mesele olduğu görebiliriz. Mesela Seyyid Kutup’un “Kuran Nesli” özlemi, Mehmet Akif’in “Asımın Nesli” düşüncesi, Sezai Karakoç’un “Diriliş Nesli” ideali, bu konunun ehemmiyetli olduğunun mesajını veriyor. Said Nursi “Gençlik risalesi”ni yine bu dertten dolayı yazmıştır. Cumhuriyetin kuruluş tarihine baktığımızda da hep gençlere yönelik programların uygulandığını görebiliriz. Çocuk bayramı, gençlik bayramı, güzellik yarışması vb. etkinlikler… Hatta yakın dönemde vefat eden ve İslam düşmanlığı dilinden akan Türkan Saylan’ın bale yapan, dans eden gençleri gördüğünde “İşte medeni gençlik ve muasır gençlik budur” sözü, bunların nasıl bir gençlik görmek istediklerinin dile dökülmüş halidir. Buna benzer bir söylemin Demirel’in de yaptığını biliyoruz. Bunların nasıl bir gençlik istediklerini okullarına bakarak öğrenebiliriz. Okullarda ahlak yok, Allah’ın emirleri yok, hayâ yok, başörtüsü yok, inandığını yaşamak yok…

 

Peki, ne yapmalıyız? Tüm bunlara rağmen ne yapmalıyız? Neleri gerçekleştirmeliyiz? Ağlamalı mıyız…Büyüyünce düzelirler bekleyişine mi girmeliyiz? Bir şey yapamıyoruz diye kenara mı çekilmeliyiz? Yoksa her şeyi gören Allah’tır deyip, sorumluluktan kaçmalı mıyız?

 

Yukarıda zikrettiğimiz şeylerin hiç biri Müslümanlara yakışmaz. Müslümanlar kınayıcıların kınamasından korkmadan, fıtratıyla barışık büyüyen; Kuran ve nebevi ahlak donanımlı, özgün, örnek ve sorumluluklarına duyarlı İslami neslimizi oluşturma çabasına girmeliyiz. Zor olacaktır; ama bilelim zor işlerin mükafatı hep büyüktür. Unutmayalım biz imanla şeref bulmuş insanlarız. “İman edenlere yardım etmek, bizim üzerimizde bir haktır.” (Rum 47) Allah’ın yardımını alarak, Kuran’ın güzellikleriyle süslenmiş bir gençlik oluşturma mücadelesine girmeliyiz.

 

Kerim olan Kur’an, bu noktada bize örnek gençlikten bahsediyor. Hz. İbrahim gibi kendi döneminin putlarından arınan, batan (geçici) şeyleri sevmeyen, mantıksız şeylerin peşinden gitmeyen bir gençlik… Ateşe atılma pahasına da olsa toplumda doğrunun şahitliğini yapabilecek bir gençlik... Hz. Yusuf gibi, Rabbinin rızasını nefsine ve şeytani duygularına hâkim kılabilecek bir gençlik… Zindanları zinaya tercih edebilecek, zindanları medreseye çevirebilecek bir gençlik…

 

‘Şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı anan ve hemen gerçeği gören’ (Araf 201) bir gençlik… ‘Şehvetlerin ardında gidenler ise sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler’. (Nisa 27) Sapıtmayı isteyenleri doğruya çağırabilecek ve şehvetlerinin mahkûmu olmayan bir gençlik… Mevki, makam elde edince bile Rabbinin yolunu kaybetmeyen bir gençlik… Yakup’ların özlemlerini giderebilecek bir gençlik… Ashabı Kehf gibi Allah’ın hakikatlerini Romanın zalim kralının düzenine karşı söyleyebilecek bir gençlik… İlkeleri için hayatı mağaraya tercih edebilecek bir gençlik… Zorluk anlarında isyan etmeyip “Rabbimiz katından bize bir rahmet ve işimizde bize doğruyu kolaylaştır.” (Kehf 10) diyen bir gençlik… Hz. Harun gibi, hak yolun yolcularına yardımcı olabilen bir gençlik… Hz. Meryem gibi iffetiyle abideleşecek, hayâsıyla hayatını bütünleştirecek bir gençlik… Ashabı uhdud gibi, zalimlere Allah’ın adını dillendirebilecek ve ölümüyle nice insanın dirilişine vesile olabilecek bir gençlik… Allah ve resulünün belirlediği inanç ve ahlaki esaslarla ayakta kalıp; dünyada hakkın şahitliğini yapmak için yaşarsak şerefe, ölürsek ebede diyebilecek bir gençlik… Hakkı uyulmaya daha layık gören,  dosdoğru yola uyan ve Allah’ın yolundan ayrı düşürecek yollara uymayan bir gençlik…

 

Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilen bir gençlik... Kalbini öğütle yaşatan, hikmetle aydınlatan bir gençlik... Rabbine yaptığı ibadetle, hiçbir gölgenin olmadığı bir günde Rabbinin gölgesinde gölgelenmeyi hak edebilecek bir gençlik… Hedefi olan, boş şeylerden yüz çevirebilen bir gençlik…

 

Gençlik bizim umudumuzdur. Bazılarının umutlarımızı yıkmasına izin vermemeliyiz. Yarınlarımıza güzel bir dünya bırakmak istiyorsak Hz. Yakup gibi Yusuflarımızı aramalıyız. Hz. Hacer gibi temiz yürekli İsmail’lerin yok olmaması için durmadan koşmalıyız. Unutmayalım ki, Hacer’e suyu veren Rab bizim de Rabbimiz. Eğer biz İsmail’ler ölmesin diye Hacer’ce, yüreği yanık bir arayışa koyulursak aradığımız can suyuna ulaşabiliriz…

 

Yine de gençlerimiz HZ. Nuh’un oğlu misali inatla inkâr eder ise; Hz. Nuh gibi görevimizi yapmanın huzurunu yaşamalıyız

 

Söyleyin; yanlışlığa, kötülüğe ve zulme karşı susanlar özledikleri hayatı nasıl bekleyebilirler?

 

AKİBET MUTTAKİLERİNDİR…