03-01-2009 12:07

Emperyalizm ve tetikçisi siyonizmin hedefindeki Hamas

Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS), genelde 1948`deki ilk felaketin ve özelde 1967 yenilgisinin ardından Filistin halkının içine düştüğü durumun ve şartların bir doğal sonucu şeklinde ortaya çıkmıştır.

Emperyalizm ve tetikçisi siyonizmin hedefindeki Hamas

Emperyalizm ve taşeronu/tetikçisi siyonist terör örgütünün hedefinde bulunan İslami Direniş Hareketi Hamas'ı konu edinen "21. Kuruluş Yıldönümünde Hamas" başlıklı yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz:

21. Kuruluş Yıldönümünde Hamas

Filistin Enformasyon Merkezi

Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS), genelde 1948'deki ilk felaketin ve özelde 1967 yenilgisinin ardından Filistin halkının içine düştüğü durumun ve şartların bir doğal sonucu şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu hareketin ortaya çıkmasına vesile olan etkenleri iki eksende değerlendirmek mümkündür: 1987 yılına kadarki Filistin meselesiyle bağlantılı siyasi gelişmeler ve Filistin'deki İslami uyanışın gelişmesi ve bunun seksenli yılların ortasından buyana geldiği nokta.

a.Filistin Meselesiyle Bağlantılı Siyasi Gelişmeler Ekseni: Filistin halkı, kendisine göre bir ölüm kalım meselesi veya Araplar ve Müslümanlarla siyonistler arasında süre giden bir uygarlık mücadelesi anlamı taşıyan davasının büyük felaketten (1948 felaketinden) sonra sadece bir mülteciler meselesine, 1967 yenilgisinden sonra da düşman saldırılarının geride bıraktığı izleri silme, karşılığında da Filistin topraklarının üçte ikisinden taviz verme oyununa dönüştüğünü görmeye başladı. Bu durum Filistin halkını davasına dört elle sarılmaya yöneltti. Bunun sonucunda da Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve çeşitli halk direniş grupları ortaya çıktı.

Ancak Filistin Kurtuluş Örgütü'nde kendini gösteren ve şekillenen Filistin devrimi programı seksenli yıllarda içten ve dıştan birtakım yıpranmalara ve bozulmalara maruz kaldı. Bu durum söz konusu programın zayıf ve etkisiz hale gelmesine sebep oldu. Yetmişli yıllarda Filistin Milli Misakı'nın üzerinde durduğu çözümlerin dışında da birtakım orta çözümlerin kabul edilmesini mümkün gören çeşitli değerlendirmeler ortaya konmuştu. Bu değerlendirmeler özellikle Camp David anlaşmasının imzalanmasından, ardından siyonist yönetimin Güney Lübnan'ı işgal etmesinden ve 1982'de de Beyrut'u işgal etmesinden sonra Filistin tarafının açık önerileri şeklini aldı. 1982 işgali 1967 yenilgisinden sonra Arap ulusu için en yüz karası olay olmuştu. Filistin'in içindeki tarihi direnişe rağmen, söz konusu olayda bir Arap başkenti, Araplar tarafından gelen hiçbir gerçek fiili tepkiyle karşılaşılmadan üç ay süreyle işgal altında tutulmuştu. Bu olayın sonucu Filistin Kurtuluş Örgütü'nün zayıf düşürülmesi ve Lübnan'dan çıkarılması oldu. Bu sonuç örgüt içindeki siyasi çözüm yanlılarının daha da güçlenmelerine yol açtı.

Ödün vererek siyasi çözüm bulma önerileri iki tehlikeli şart içeriyordu. Filistin halkı bu şartları, Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçekleştirilen fethin verdiği ruhla başlattığı cihadının başlangıcından bugüne kadar sürekli reddetmişti. Bu iki şart da şunlardı:

-Siyonist hakimiyeti ve onun Filistin toprakları üzerindeki varlık hakkını resmen tanımak,

-Filistin topraklarının bir kısmından hatta büyük bir kısmından ödün vermek.

Belirtilen şartlarda, söz konusu öneriler FKÖ'nün ileri gelenlerince kabul görünce silahlı mücadele stratejisi de gerilemeye başladı. Buna paralel olarak Arap dünyasının Filistin davasına verdiği önem de azaldı. Artık bu dava da diğer rutin meseleler gibi sadece uluslararası toplantıların ve sempozyumların gündem dosyalarına konan bir mesele haline geldi. Arap ülkelerinin çoğu amaçlı veya amaçsız bir şekilde bölgesellik anlayışını güçlendirmek ve kuvvetli bir şekilde yerleştirmek için çalışmaya başladı. Bu, "milli vatan ve hakimiyet" anlayışına ağırlık verilmesi ve bölgeci anlayışların yerleştirilmesi suretiyle oluyordu. Özellikle 1974 Rabat Zirvesi'nde FKÖ'nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak kabul edilmesine dair karar alınması söz konusu anlayışların baskın çıkmasının bir sonucuydu.

İran-Irak Savaşı'nın patlak vermesinden sonra gerek uluslararası platformda ve gerekse Arap dünyasında Filistin meselesi ikinci derecedeki meseleler durumuna düştü. Buna paralel olarak siyonist yönetimin politikası daha güçlü ve etkili bir hale gelmeye başladı. Siyonist yönetim artık kendini biraz daha yüksekte görmeye başladı. 1981'de ABD ile İsrail arasında imzalanan stratejik yardımlaşma anlaşmasının ardından ABD'nin bu ülkeye yardım ve desteğinin artmasıyla birlikte İsrail daha da ileri gitti. Söz konusu anlaşmada Golan tepelerinin ilhak edildiğinin açıklanması ve Irak'ın nükleer santrallerinin bombalanması da karara bağlanmıştı.

Uluslararası alanda ABD etki alanını genişletme ve yaptırım gücünü artırma konusunda hayli ilerleme kaydetmiş ve Sovyetler Birliği'ni epey geride bırakmıştı. ABD sadece Ortadoğu bölgesinde değil bütün dünyada gücünü hissettirmeye başlamıştı. Sovyetler Birliği'nde birbirini izleyen problemler çıkması bu ülke yönetimini daha çok kendi iç problemleriyle uğraşmaya zorlamıştı. Sovyetler'in bu alana daha çok ağırlık vermesi bu ülke yönetiminin öncelik verdiği konuları arka plana atması, bölgesel çatışmalardan tedrici şekilde çekilmesi ve alanı Amerikalılara bırakması sonucunu doğurdu. Böylece Sovyetler'in oynadığı rol Arap dostlarının ummadığı bir şekilde onları ümit kırıklığına itecek tarzda sona ermiş oldu. Bu Arap dostlarının bazıları da Filistinlilerdendi.

b.İslami Uyanış Ekseni: Diğer Arap topraklarında olduğu gibi Filistin'de de İslami uyanışın hızlı bir şekilde geliştiği ve yayıldığı gözlendi. Bu durum İslami hareketin hem fikri hem de örgütsel açıdan güçlenmesine ve gelişmesine imkân sağladı. Bu gelişme hem 1948'de işgal edilmiş olan topraklarda hem de Gazze ve Batı Yaka bölgelerinde gerçekleşti.

Filistin'deki İslami akım iki sebebe dayanan ciddi bir olumsuzlukla karşı karşıya olduğunu anlamaya başladı. Bu olumsuzluğun kaynağını oluşturan iki sebep de şunlardı:

Birincisi: Filistin meselesinin Arap ülkelerinin öncelikli konular listesinin en altına düşmesi.

İkincisi: Filistin devriminin programında yer alan "işgal son buluncaya kadar silahlı mücadele"nin yerini, Filistin halkına zorla kabul ettirilecek siyasi bir çözüm arayışının alması.

İşte bu iki geri adımın ve siyonist işgalin Filistin halkına layık gördüğü baskıcı, gaddar uygulamaların etkisiyle, dışarıda değil de Filistin toprakları içinde yaşayan Filistin halkı arasındaki direniş hamurunun da olgunlaşmasıyla birlikte Filistin için cihad anlayışına dayalı İslami bir programın ortaya konması zorunluydu. Bunun ilk tohumları da 1981'de oluşturulan Cihad Ailesi, 1983'te Şeyh Ahmed Yasin'in oluşturduğu cemaat ve daha başka oluşumlarla atılmış oldu.

1987'de Filistin'in kurtuluşu için yeni ilkeler üzerine yeni bir program ortaya koymak için şartlar oluşmuştu. Böylece kuruluşunda, Filistin'deki Müslüman Kardeşler cemaatinin özel bir rolü olan Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) ortaya çıktı.

Kutsal Yürüyüş

Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Filistin halkının ve onun haklı davasının siyonist işgalcilerin 1967'de Filistin topraklarının tamamını ele geçirmesinden sonra içine düştüğü şartların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Filistin halkındaki genel şuurun ve Filistin'de ortaya çıkan İslami akımın özel şuurunun, ilk temelleri seksenli yılların başından itibaren atılmaya başlanan Filistin İslami Direniş Hareketi'nin programının şekillenmesine katkısı olmuştur. Bu katkının sayesinde direniş kollarının oluşturulması imkânı doğduğu gibi, 1986'dan itibaren siyonist işgale karşı toplu direniş hareketine başlamak için pratik hazırlıkların yapılmasıyla birlikte İslami akımın halk tabanı da oluşmaya başlamıştır. Necah, Beirzeit üniversitelerinde ve Gazze İslam Üniversitesi'nde siyonist işgale karşı gerçekleştirilen öğrenci hareketlerinin, işgale karşı geniş çaplı bir halk direnişinin ortaya çıkması için şartların oluşmasında katkısı olmuştur. Özellikle işgal yönetiminin zalim tutumları, baskıcı uygulamaları, halkı ezmeyi amaçlayan metotları kitlelerdeki tepkinin, işgale karşı durma yönündeki cesaretin artmasına ve direniş ruhunun güçlenmesine yol açmıştır.

7 Aralık 1987 akşamı Cibaliya'da siyonistlere ait bir kamyonetle halkımızdan bir grubun arasına kasıtlı olarak girilmesi ve insanlarımızdan dört kişinin şehid edilmesi olayı Filistin halkının cihadının yeni bir döneme girdiğinin ilanı anlamı taşıyordu. Bu olaydan sonra halkın direnişine öncülük eden ilk hareket Filistin İslami Direniş Hareketi olmuştur. 14 Aralık 1987 tarihinde hareket adına yayınlanan ilk resmi bildiriyle, Filistin halkının baskıcı siyonist işgalciler karşısındaki cihadında yeni bir dönemin başladığı duyuruldu. Bu da intifada olarak adlandırılan kutsal halk hareketi dönemiydi.

İntifadanın ikinci ayından itibaren Hareket periyodik bir şekilde halk kitlelerine hitap eden ve halk direnişini yönlendiren, direnişi sürdürenler için belirli programlar ortaya koyan bildiriler yayınlamaya başladı.

Hareket bir yandan da siyonist düşman karşısında sürdürülmesi gereken mücadelenin mahiyetiyle ilgili görüşlerini ve Filistin'in çeşitli ulusal meseleleriyle ilgili siyasetlerini ve tutumlarını ortaya koyan bildiriler yayınlamaya başladı. Bu bildirilerinde siyasi olaylar ve gelişmeler, Filistin'de faaliyet yürüten değişik güçler ve gruplar arasındaki ilişkiler hakkındaki görüşlerini de ortaya koyuyor, zaman zaman Filistin halkının haklı davasına destek olmaları için özelde Arap genelde bütün İslam ülkelerine ve dünya kamuoyuna çağrıda bulunuyordu.

HAMAS hareketinin etkili bir şekilde ortaya çıkması siyonist düşmanı son derece rahatsız etti. Dolayısıyla siyonist istihbarat örgütleri HAMAS'ın faaliyetlerini ve liderlerini gözetlemek amacıyla bütün organlarını harekete geçirdiler. İşgal yönetimi Ağustos 1988'den itibaren kalabalık halk kitlelerinin HAMAS hareketinin boykot çağrılarına uyduğunu ve Hareketin bir misakının yayınlandığını görünce birbirini izleyen tutuklama kampanyaları başlattı. Bu tutuklamalar o tarihten itibaren Hareketin mensuplarını ve destekçilerini hedef alıyordu.

Harekete karşı ilk geniş çaplı tutuklama kampanyası Mayıs 1989'da başlatıldı. Bu kampanyada Hareketin kurucu önderi ve sembolü durumundaki büyük mücahit Şeyh Ahmed Yasin de tutuklandı.

Zaman içerisinde Hareketin direniş metotları da gelişti. 1989 kışından itibaren siyonist askerlerin rehin alınması ve işgal kuvvetlerinin askerlerine bıçakla saldırılar düzenlenmesi de direniş eylemleri arasına girdi. Aralık 1990'dan itibaren büyük bir tutuklama kampanyası daha başlatıldı. İşgal kuvvetleri bu tarihte Hareketin ileri gelenlerinden ve liderlerinden dört kişiyi sınır dışı etti. Ayrıca sadece bu harekete mensup olmayı bile ağır cezalarla cezalandırılmayı gerektiren suç saymaya başladı.

Hareket, 1991 sonunda İzzettin Kassam Tugayları adıyla askeri kanadını kurduğunu açıklamasıyla birlikte yeni bir tutum içine girdi. Bu gelişmenin ardından düşmana ağır kayıplar verdiren çeşitli askeri eylemler gerçekleştirmeye başladı. Üstelik düşman, eylemleri gerçekleştiren mücahitlerin üstlendiği yerleri belirleyemiyordu.

Tolidano operasyonundan sonra siyonist yönetim Harekete karşı son derece insafsız bir tutuklama kampanyası başlattı. Rabin, HAMAS hareketini cezalandırmak amacıyla halkın önderlerinden 415 önemli şahsiyeti sürgün etme kararı aldı. Bu, ilk toplu sürgün kararı oluyordu.

Hareket, işgal kuvvetlerine karşı direnişe ve işgalci askerleri zor durumda bırakmaya önem verirken Filistinlilerin cephesinde de birliğin korunması için büyük çaba harcadı. Bu çabalarıyla, Filistinliler arasında fitne çıkarmayı, onları kendi aralarında bir kavgaya sürüklemeyi amaçlayan pek çok uğraşıyı boşa çıkardı.

FKÖ liderleri, 1991 Ekim'inde gerçekleştirilen Madrid Konferansı'yla birlikte, halkımızı ve milletimizi zor durumda bırakacak bir temel üzere kurulan uzlaşmacılık yoluna girince HAMAS da bütün halk kitlelerini ve grupları, Gazze-Eriha anlaşmasıyla son şeklini alan bu uzlaşmacı tutuma karşı tavır sergilemeye çağırdı. Bunun sonucunda on Filistinli grup arasında söz konusu tavra karşı bir işbirliği anlaşması yapıldı. Arkasından Filistinli Güçler Birliği anlaşması sağlandı.

HAMAS hareketi, Yüce Allah kesin zaferi nasip edinceye kadar, Filistin'in kurtuluşu için cihadın öncüsü ve mücadelenin önderi olmaya devam edecektir.

HAMAS'ın Siyasi Kimliği

Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) Akdeniz'den Ürdün ırmağına kadar Filistin topraklarının tamamının kurtuluşu için mücadele eden cihadi bir halk hareketidir. Düşüncesinde, metotlarında, siyasetlerinde ve tutumlarında tamamen İslam'ın ilkelerine ve fıkhi esaslarına dayanmaktadır. Düşüncelerini ve ilkelerini kabul eden herkesi saflarına kabul etmektedir. Filistin'in kurtarılması ve orada bağımsız devlet kurulması amacıyla verilecek mücadelenin ve sürdürülecek cihadın yüklerini kaldırabilmek için hazırlığını yapmıştır. Prensiplerini İslam uygarlığından çıkarmakta, kurmaya çalıştığı düzeninde aydınlık çağların tecrübelerinden yararlanmaktadır. Adaletinin gölgesinde Filistin halkının bütün kolları ve grupları gölgelenmektedir. Bu niteliğiyle HAMAS geniş tabanlı bir halk hareketidir. Bir parti örgütü veya dar tabanlı bir grup çalışması değildir. Benimsediği görüşleriyle, düşünceleriyle, tutumlarıyla ve siyasetleriyle Filistin'deki vatani çalışma alanına, özlü ve kendine özel bir katkıda bulunduğuna inanmaktadır. HAMAS Filistin halkının bağrından çıktı. Filistin halkının vicdanına ve onun meşru haklarını elde etme, vatanını kurtarma, kendi çizgisini belirleme ve dininin ilkelerine ve sahip olduğu uygarlığa dayalı olarak kendi geleceğini kurma isteğine tercüman olmaktadır.

HAMAS'ın Mücadelenin Mahiyeti Hakkındaki Görüşleri ve İdari Yapısı

HAMAS Filistin'deki Müslümanlarla ve genelde Araplarla siyonistler arasındaki mücadelenin bir uygarlık ve varlık mücadelesi olduğuna inanmaktadır. Bu mücadeleyi hazırlayan sebepler ortadan kalkmadan bu mücadelenin son bulması mümkün değildir. Sebep ise siyonistlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesidir. Siyonistlerin düşmanca bir tutumla Filistin'e yerleşme projeleri, Batının Müslüman toplumların kendi uygarlıklarıyla olan bağlarını koparmayı amaçlayan projelerinin bir devamıdır. Büyük İsrail projesinin tam olarak gerçekleştirilmesi suretiyle de Batının ve siyonistlerin Müslümanlar üzerinde tam bir hakimiyet kurmaları, bütün İslam ümmetinin siyasi ve ekonomik yapılarına hâkim olmaları amaçlanmaktadır. İslam ümmetinin ve Arap toplumlarının şu an yaşadığı dağınıklık, parçalanmışlık, geri kalmışlık ve bağımlılık söz konusu projelerle bağlantılı uygulamaların bir sonucudur.

İşte bu ortamdaki bir mücadele hak ile batıl arasındaki mücadele şekillerinden biridir. Dolayısıyla bütün Müslümanların bu mücadelede Filistin halkına destek olması, onunla birlikte siyonizm varlığına karşı, onu Filistin toprağından söküp atmak ve tehlikesinin diğer İslam ülkelerine de ulaşmasına engel olmak için verilecek cihadın yüklerini yüklenmesi gerekir. HAMAS siyonistlerin bölgeyi vatan edinme çabalarının önüne geçmenin ancak geniş çaplı bir cihadla mümkün olabileceğine inanmaktadır ki, silahlı mücadele de bu cihadın temel unsurudur.

HAMAS siyonist düşman karşısında verilecek mücadeleyi yönetmenin en güzel yolunun kalabalık halk kitlelerini cihad bayrağını taşımaya, mümkün olan her yolla siyonist varlığa karşı savaşmaya yöneltmek, özelde Arap toplumlarını ve genelde bütün İslam ümmetini ayağa kaldırmak suretiyle düşmana karşı topluca mücadele edilmesi için gereken şartları oluşturmak, mücadele ateşini her zaman alevli tutmak, mevcut enerjileri harekete geçirmek ve devreye sokmak suretiyle kuvvet üstünlüğü için gereken sebeplere başvurmak, hareket ve siyasi karar birliği sağlamak olduğu görüşündedir. Filistin'in kutsallığına ve onun İslam'daki yerine inanarak, siyonistlerin Filistin'le ilgili projelerinin tehlikesini kavrayarak bu belirtilenler gerçekleşinceye kadar çaba harcamak gerekir. HAMAS hiçbir durumda Filistin toprağının en ufak bir parçasından bile taviz verilmesinin veya onun üzerindeki siyonist işgalini meşru olarak görmenin caiz olmadığına inanmaktadır. Aynı şekilde Filistin halkının ve onların dışındaki tüm Müslümanların, siyonistleri geldikleri gibi Filistin'den çıkmaya zorlamak için savaşmak üzere gerekli hazırlıkları yapmaları gerektiğine inanmaktadır.

Hareketin Stratejisi

HAMAS, siyonist düşman karşısında verilecek mücadelenin mahiyeti hakkındaki düşüncesinden, bu meselenin İslam ümmetinin Batı uygarlığına yöneltilmesini, İslam beldelerinin Batının sanayi ürünlerinin tüketildiği bir pazar haline getirilmesini, bağımlılığa ve geri kalmışlığa mahkûm edilmesini amaçlayan Batı planıyla bağlantılı olduğu hakkındaki değerlendirmesinden, uluslararası ve bölgesel dengelerin hep ABD-İsrail işbirliği lehine değiştirildiğini gösteren tespitlerinden yola çıkarak Filistin topraklarına iyice yerleşme çabası içindeki siyonist işgalciler karşısında vereceği mücadelesinde izleyeceği stratejinin genel özelliklerini şu şekilde belirlemiştir:

1.Siyonistlerin Filistin'e yerleşme çabalarında ilk hedef Filistin halkıdır. Dolayısıyla insafsız işgalciler karşısında verilecek mücadelede en ağır yük de bu halkın üzerine düşmektedir. Bu itibarla gasp edici düşman karşısındaki direniş ve mücadele için bu halkın sahip olduğu gücü öncelikle devreye sokmak gerekir.

2.Düşmana karşı direniş alanı Filistin'dir. Diğer İslam toprakları ise Filistin'deki halkımıza yardım ve destek alanlarıdır. Özellikle bu alanlardan verilecek yardım ve desteklerin siyasi alanda, iletişim alanında ve mali alanda yoğunlaşması gerekir. Siyonist düşmana karşı verilecek fiili mücadelenin ise çağlar boyunca şehitlerin temiz kanlarıyla sulanmış olan kutsal Filistin topraklarında yürütülmesi gerekir.

3.Filistin'de düşmana karşı verilecek mücadelenin ve direnişin zafere ve o toprakların kurtarılmasına kadar sürmesi gerekir. Düşman karşısındaki direnişte yapabileceğimiz en üstün şey ise Allah yolunda cihaddır. Çarpışma, düşman askerlerine ve sahip olduğu araç gereçlere zarar verme ise direniş metotlarının başında gelmektedir.

4.Bizim görüşümüze göre siyasi çalışma siyonist düşman karşısında yürütülecek mücadele tarzlarından biridir. Bize göre bu çalışmanın amacı da halkımızın siyonist düşman karşısındaki cihad ve direnişine destek sağlamak, halkımızın ve bütün Müslüman halkların güçlerini davamıza destek için devreye sokmak, Müslümanları halkımızın haklarını savunmaları ve haklı davasını dünya kamuoyunun önüne koymaları için harekete geçirmektir.

Hareketin Genel ve Siyasi Tutumları

Birincisi: Filistin'le İlgili Konularda

1.HAMAS, değişik görüş ve düşüncelerle, siyonist işgal karşısındaki ulusal Filistin direnişinin faaliyet alanının genişlediğine inanmaktadır. Aynı şekilde buradaki ulusal faaliyetlerde birliği sağlamanın bütün grupların, güçlerin ve çalışanların gerçekleştirmesi gereken bir amaç olduğuna, bu amaca ulaşmak için çalışmak gerektiğine inanmaktadır.

2.HAMAS Filistin alanında faaliyet yürüten bütün güçlerle, gruplarla ve çalışanlarla işbirliği ve organizasyon içine girmek için çaba harcamaktadır. Bu konuda bize şu altın ilke yön vermektedir: "Üzerinde görüş birliğine vardığımız konularda yardımlaşır, görüş ayrılığına düştüğümüz konularda ise birbirimizi mazur görürüz."

3.HAMAS Filistin'de ortak bir ulusal faaliyetin güçlendirilmesi için çaba harcamakta ve yürütülecek ortak faaliyetin üslûbunun Filistin'in kurtarılması için çalışma ve siyonist düşmanın hakimiyetini tanımama yahut ona Filistin'in hiçbir parçası üzerinde varlık hakkı vermeme ilkesine dayanmasının gerektiğini düşünmektedir.

4.HAMAS, vatani faaliyet alanındaki değerlendirmelerde ne kadar büyük görüş ayrılıkları ortaya çıksa da, kişisel görüşler ne kadar birbirinden farklı olsa da, her hangi durumda ve her hangi gerekçeyle olursa olsun, tartışmaları gidermek veya görüş ayrılıklarını çözmek yahut kendi görüş ve değerlendirmelerini kabul ettirmek için güç ve silah kullanma yoluna gidilmemesi gerektiğine inanmaktadır.

5.HAMAS, İslami cemaatleri ve faaliyet gruplarını birleştirmeye öncelik vermekte ve bu gruplar arasındaki ortak değerlerin ayrılmaya sebep olan etkenlerden çok çok daha fazla olduğuna inanmaktadır.

6.HAMAS, Filistin halkının haklarını, herhangi bir din, soy ve grup ayrımına gitmeden savunmaktadır. Filistin halkının toprağını ve vatanının kurtuluşunu savunurken değişik grup ve kollarıyla bu halkın tümünün hakkını kabul etmekte ve Müslümanlarıyla Hıristiyanlarıyla Filistin halkının tek bir halk olduğuna inanmaktadır.

İkincisi: Arap Dünyasıyla ve İslam Dünyasıyla İlgili Konularda

1.HAMAS, siyasi meselelerdeki farklı tutumların ancak, halkımızın baskıcı siyonist işgalciler karşısındaki direniş ve mücadelesine destek vermeğe hazır olan taraflardan biriyle bağlantı kurulması ve yardımlaşılması yoluyla giderileceğine inanmaktadır.

2.HAMAS, ülkelerin iç işlerine müdahale niyetinde değildir ve bölgesel yönetimlerin kendi siyasetlerine karışmamaktadır.

3.HAMAS, İslam ülkelerindeki yönetimleri aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye ve milli meselelerde ortak tutum sergilemeye teşvik etmekte ancak bir tarafa karşı diğer bir tarafın yanında yahut herhangi bir siyasi tutuma karşı bir başka siyasi tutumun yanında yer almayı kabul etmemektedir.

4.HAMAS, İslam ümmetinin birliğine inanmakta, bu birliğin sağlanması yolunda sarf edilen bütün çabaları kutlamaktadır.

5.HAMAS, İslam ülkelerindeki bütün yönetimleri, siyasi partileri ve güçleri halkımızın davasına, siyonist işgal karşısındaki direniş ve mücadelesine destek konusunda üzerine düşen görevi yerine getirmeye, Hareketimizin de görevini yerine getirmesine yardımcı olmak amacıyla faaliyetlerini yürütebilmesi için kolaylık sağlamaya çağırmaktadır.

Üçüncüsü: Uluslararası Alanda

1.HAMAS, dini inancına, ulusal kimliğine ve siyasi yapısına bakmaksızın bütün yönetimlerle, siyasi partilerle ve uluslararası güçlerle diyalogun önemine inanmaktadır. Bunlardan biriyle, halkımızın haklı davasına ve onun meşru haklarını elde etme çabasına destek olmak yahut siyonist işgalcilerin tutumları, Filistin halkına reva gördüğü insanlık dışı baskı uygulamaları hakkında dünya kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yardımlaşmaya girmek için herhangi bir engel söz konusu değildir.

2.HAMAS hiç kimseye dini inancından veya soyundan dolayı düşmanlık etmez. Aynı şekilde halkımıza karşı zulme başvurmadığı ve siyonist işgalcilerin halkımızın fertlerine reva gördüğü insanlık dışı uygulamalarında ve baskıcı tutumlarında onlara yardımcı olmadığı sürece hiçbir ülkeyle veya örgütle düelloya girmez.

3.HAMAS, halkımızın vatanıyla ve toprağıyla ilgili haklarını, vatanını işgalden kurtarıncaya kadar cihad ve kendi geleceğini belirleme gibi meşru haklarını elinden almadığı veya bu haklarına ters düşmediği sürece uluslararası örgütlerin ve heyetlerin halkımızın davasıyla ilgili kararlarına saygı duyar.

4.HAMAS, siyonist işgale karşı mücadele alanını Filistin'den buranın dışında bir başka alana taşımak için çalışmamaktadır.

5.HAMAS, ülkeleri, uluslararası örgütleri ve heyetleri, uluslararası bağımsızlık hareketlerini halkımızın haklı davasının yanında yer almaya, siyonist işgalcilerin izlediği, her türlü uluslararası kanunlara, kurallara, insan haklarına aykırı baskı politikalarını kınamaya, topraklarımız ve kutsal değerlerimiz üzerindeki haksız işgale son vermesi için siyonist yönetime baskı yapmaya çağırmaktadır.

Hareketin Siyasi Çözüm Konusundaki Tutumu

HAMAS siyasi çözüm konusundaki tutumunu belirlerken iki etkene dayanmaktadır:

Birincisi: Siyonist düşmanın kimliği, onun, kaynağını Tevrat, Telmud ve siyonist hareketin kurucularının yazılarından alan fikri arka planı hakkındaki sağlam bilgisi. Siyonistler vadedilmiş topraklar hurafesine, kendilerinin Allah'ın seçilmiş halkı oldukları inancına, topraksız halk - halksız toprak ilkesine ve Büyük İsrail düşüncesine sıkıca sarılmaktadırlar. Bunun yanı sıra 1949 anlaşmasında, 1978'de imzalanan Camp David anlaşmasında, 1993'te FKÖ ile siyonist düşman arasında gerçekleştirilen ilkeler beyanında ve daha başka anlaşmalarda kendini gösteren hilenin derinliğini de çok iyi bilmekteyiz. Biz inanıyoruz ki siyonist düşman siyasi çözümler yoluyla, işgal ettiği toprakları genişletme ve oralara yerleşme planını gerçekleştirme yolunda yeni bir merhaleye giriş projesini devreye sokmak istemektedir. Uluslararası ve bölgesel dengelerin gayet açık ve net bir şekilde onun lehinde bozulduğuna bakarak bu konuda onun önünde bir fırsat olduğunu da anlamamız mümkündür.

İkincisi: Kaynağı ne olursa ve ne gibi maddeler içerirse içersin siyasi çözüm ilkesi siyonist düşmana Filistin topraklarının çoğu üzerinde varlık hakkı tanıma içeriği taşımaktadır. Bu da milyonlarca Filistinlinin yurtlarına geri dönmeleri imkânının tamamen ortadan kaldırılması; aynı zamanda Filistin topraklarının tamamı üzerinde Filistinlilerin kendi yaşayış tarzlarını belirleme, bağımsız devletlerini ve ulusal kurumlarını kurma haklarının bütünüyle ellerinden alınması anlamı taşır. Böyle bir şeye yol açmak ise bütün uluslararası ve insani değerlere, ilkelere ve geleneklere aykırı olduğu gibi İslam fıkhı açısından da yasak edilmiş fiiller arasına girer. Dolayısıyla böyle bir şeyi kabul etmek caiz değildir. Filistin toprağı kutsal bir İslam toprağıdır. Siyonistler burayı baskı yoluyla gasp etmişlerdir. Müslümanların burayı geri almak ve işgalcileri oradan çıkarmak için cihad etmeleri farzdır.

İşte bu sebeplerden dolayı Hareket, Shultz ve Baker'in planlarını, Mübarek'in on maddesini, Şamir planını, Madrid - Vaşington görüşmelerinde ortaya atılanları tamamen reddetmiştir. HAMAS bugüne kadar ortaya atılmış olan siyasi çözüm planlarının en tehlikelisinin, öncelikle, 13 Eylül 1993 tarihinde FKÖ ile siyonist yönetim arasında Vaşington'da imzalanmış olan Gazze-Eriha anlaşması ve tarafların karşılıklı olarak birbirlerini tanımalarını öngören vesika olduğuna inanmaktadır. Bunun tehlikesi sadece, siyonist düşmana Filistin topraklarının tamamı üzerinde hâkimiyet hakkı tanıyan içeriğinden ve siyonist yönetimle Arap ülkeleri arasında uzlaşmaya kapı açması dolayısıyla siyonistlerin bölgeye hâkimiyet elini uzatmasına imkân sağlamasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda, Filistin halkını gerçek anlamda temsil hakkına sahip olmamasına rağmen Filistin tarafı diye ortaya çıkan bir grubun buna muvafakat etmesi ve razı olması açısından da tehlike arz etmektedir. Çünkü bu, Filistin dosyasının kapatılması ve Filistin halkının kendi meşru haklarını isteme yahut bu haklarını elde etmek için meşru yollara başvurma imkânından mahrum edilmesi anlamı taşımaktadır. Buna ek olarak Filistinlilerin çoğunun kendi vatanlarında ve topraklarında yaşama imkânlarının ellerinden alınması anlamı da taşımaktadır. Bütün bunların doğuracağı sonuçlar sadece Filistin halkını etkilemekle kalmayacaktır. Aksine bunlar bütün Arap toplumlarını ve diğer İslam toplumlarını da etkileyecektir.

Filistin İslami Direniş Hareketi, ortaya atılmış olan siyasi çözüm planlarının arz ettiği tehlikeyi dikkate alarak bu konuda, aşağıdaki maddelere dayanan bir tutum benimsemiştir:

1.Siyasi çözümün, özellikle Gazze-Eriha anlaşması olarak adlandırılan ilkeler beyanı anlaşmasının ve bunların doğuracağı etkilerin tehlikesi konusunda Filistin halkının şuurlandırılması.

2.Siyasi çözüm yoluna ve Gazze-Eriha anlaşmasına karşı çıkan Filistinli güçlerin toplu hareket etmelerini ve Filistin'de de, Arap âleminde de, uluslararası platformda da kendi tutumlarını açıkça ortaya koymalarını sağlamaya çalışmak. HAMAS, Gazze-Eriha anlaşmasına karşı çıkan on Filistinli grubun işbirliği sonucu oluşturulan Filistinli Güçler Birliği'ni bu yönde atılmış ilk adım olarak değerlendirmektedir.

3.FKÖ'nün Yürütme Kurulu'nu siyonist yönetimle görüşmelerden çekilmenin, halkımızın Filistin'deki varlığını tehdit eden ve halihazırda bölünmeye yol açtığı gibi gelecekte de bölünmeye yol açacak olan Gazze-Eriha anlaşmasını iptal etmenin zorunluluğuna inandırmaya çalışmak.

4.Arap ülkeleriyle ve meseleyle bağlantısı olan diğer İslam ülkeleriyle bağlantı kurarak siyonist yönetimle görüşmelerden çekilmelerini, bu yönetimle diplomatik ilişkileri başlatma oyununa gelmemelerini, siyonist düşmana karşı yürüttüğümüz cihadda ve siyasi çözümü kabul etmememiz, Gazze-Eriha anlaşmasına karşı çıkmamız konusunda bizim yanımızda yer almalarını istemek.

Geleceğe Yönelik Ümit ve Beklentiler

Filistin İslami Direniş Hareketi'nin ortaya çıkmasının ve mücadele yürüyüşünü başlatmasının üzerinden yirmi bir yıl geçti. Hareket bu süre içinde, Allah'ın yardımıyla halkımızın siyonist düşmana karşı yürüttüğü cihadı yönlendirmede etkin bir noktaya gelmiştir. Kutsal intifadayı başlatmak ve yaymak attığımız ilk büyük adım olmuştur. Bu adım, diğer Filistinli güçlerin de katkısıyla halkımızın cihadına yeni bir şekil kazandırmıştır. Çünkü bu sayede artık mücadele ve cihad alanı Filistin'in içi olmuştur, 1948'de yaşanan ilk felaketten sonraki dönemde olduğu gibi Filistin'in dışı değil.

Aynı şekilde intifada etkinlikleriyle birlikte Filistin'deki toplumumuz etkin bir topluma dönüşmüştür. Direniş hareketleri da küçük gruplara bağımlı olmaktan çıkarılarak toplu ve kitle halindeki direniş hareketlerine dönüşmüştür. Bu faaliyetler de, Filistin halkının, siyonistler tarafından insan haklarıyla ilgili bütün değerlere ve ölçülere aykırı baskı uygulamalarına maruz bırakıldığını bütün dünyaya açık bir şekilde duyurmuştur. Aynı şekilde haklı davası için dünyada destekçiler de kazanmıştır.

Filistin İslami Direniş Hareketi'nin faaliyetleri ve halk tabanındaki desteği gittikçe artmaktadır. Bu itibarla Filistin'deki halkımızın davasına toplumun yararlarını öne çıkaran köklü bir bakış açısıyla baktığından dolayı gelecekte bütün Filistin halkının, Arap toplumlarının ve İslam ümmetinin, kendi etrafında toplanacağını ümit etmektedir.

Biz düşman karşısında sürdürdüğümüz savaşın kolay olmadığının farkındayız. Ancak halkımıza ve ümmetimize olumlu değişmeleri de gösteriyoruz. Her gecenin arkasından mutlaka bir sabah gelir. Her darlığın sonunda genişlik vardır. Biz HAMAS mensupları olarak cihad yolunda devam etmeye kararlıyız. Allah'a ve halkımızın mensuplarına bu konuda söz verdik. Yol uzun sürse de zafere ulaşacağımızı kuvvetle ümit ediyoruz.

"O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Yakında olması umulur." (İsra, 51)

(Kaynak: filistinhaber.com)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !