23-08-2007 11:17

Namazı diriltmek, namazla dirilmek

İlk Kur’an nesli “kıl beşini, yap işini” veya “namazını kıl, etliye sütlüye karışma” demediği, hayatı namaz eksenli yaşadığı ve etliye sütlüye karışmayı namazlı olmanın mutlak bir gereği olarak gördükleri için mescidleri hayatın kalbi kılmıştı.

Namazı diriltmek, namazla dirilmek

Şükrü Hüseyinoğlu

(Kur'an Nesli Dergisi)

 

İslam bir anlamda mescid/camii merkezli bir toplum öngörür. Başta Hz. Peygamber öncülüğünde ilk Kur’an neslinin emekleriyle oluşturulan Asr-ı Saadet toplumu olmak üzere İslami ilke ve ölçüler üzere yükselen tüm toplumların mutlaka mescid ve camii ekseninde örgütlendiği, sosyal ve siyasal işleyişin mescid/camii merkezli yapılandığı görülür.

İslam davetinin başlamasıyla birlikte perderpey oluşmaya başlayan İslam cemaati hep Kabe’nin merkezde bulunduğu bir mücadelenin içerisinde bulundu. Bunun yanında başta Hz. Erkam ve Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazı Müslümanların evleri Müslümanların bir araya gelip namaz kıldıkları, Kur’an dersi yapıp sosyal ve siyasal gelişmeleri değerlendirdikleri şumullü bir mescid işlevi görmeye başladı.

Mekke oligarşisinin İslami yükselişi önlemek için başlattığı sindirme operasyonları giderek ağırlaşıp, ambargo, işkence ve giderek Müslümanların hayatına kastetme safhasına vardığında Hicret’e yönelen ilk Kur’an neslinin hayatında mescidin merkezi yeri yine değişmedi. Hz. Peygamber, Hicret yolunda ilk konakladığı yer olan Medine yakınlarındaki Kuba’da hemen bir mescid inşa edilmesine öncülük etti. Ardından da İslam’ın örnek iktidarını tesis edeceği Medine’ye vardığında orada da ilk işi Mescid-i Nebevi’yi inşaya koyulmak oldu.

Mescidler ilk Kur’an nesli için sosyal hayatın kalbinin attığı yerlerdi. Hayat mescidlerden besleniyordu, toplumsal eğitim, dayanışma, sorunların çözümü hep mescidlerin işlevleri arasında bulunuyordu.

Bu böyleydi, çünkü ilk nesil namazı doğru anlamıştı. Namaz merkezli bir hayat tasavvuruna sahip olmaları sebebiyledir ki, mescidlere hayatın merkezi, kalbi işlevi yüklemişlerdi.   

Bugün alabildiğine işlevsizleştirilen, hayattan koparılıp sadece namaz vakitlerinde adeta bir mesai mantığıyla açılıp kapanan, birçok insanın sadece Bayram ve Cuma namazlarında uğradıkları, bazıları için ise yalnızca cenaze kaldırma yeri anlamı taşıyan mescid ve camilerimizi görünce ne kadar mahzun, ne kadar kederli olduklarını hissedebiliyoruz. Adeta doktorluk yapma imkanı elinden alınan ve bir köşede ölümü bekleyen işinden edilmiş bir doktor gibi, mesleğini yapması engellenen bir mimar gibi mahzun ve kederli mescid ve camilerimiz.

Mescid ve camilerimizin işlevsizleştirilmesinde, şüphesiz İslam’ı hayattan uzaklaştırıp batının normlarına dayalı seküler bir hayatı topluma dayatmayı temel hedeflerinden biri olarak benimsemiş olan laik sistemin etkisi büyük, fakat bu acı neticeyi sadece bu şekilde açıklamak mümkün değil. Emevi-Abbasi sultalarının güdümünde oluşturulan, salt bireysel ibadetlere ve bazı sınırlı toplumsal ritüellere indirgenmiş, zalimlerle alıp vereceği olmayan “kıl beşini, yap işini” mantığına sahip bir din anlayışının mescid ve camilerin işlevsizleştirilmesindeki etkisini özellikle vurgulamak gerekiyor.

Tarihsel süreçte, ne yazık ki birçok İslami kavram, şiar ve ibadet gibi namazın da içeriği büyük ölçüde boşaltılmış, cesedi yaşatılırken anlamı ve işlevi geri plana itilmiştir. Namazın diriltici ve hayata hükmedici işlevini yitirmesi beraberinde mescid ve camilerin de işlevsizleşmesini getirmiştir.

İnsana istikamet kazandıran tevhidi bir bilinç eylemi olan, ona Rabbine sığınmayı, Rabbine dayanmayı, yalnız Rabbinin huzurunda eğilmeyi talim eden, yüce Allah’ın her türlü eksiklikten münezzeh ve her şeye kadir olduğunu her daim hatırlamasını sağlayıp yalnız O’na yönelmeyi, O’ndan başka sığınak, dayanak aramamasını öğreten namazın salt bir şekilsel ibadete dönüştürülmesiyle diriltici, uyandırıcı, harekete geçirici misyonu önemli ölçüde unutulmuş/unutturulmuştur.

Nasıl ki bugün hacca giden birçok Müslüman haccın diriltici, bilinç aşılayıcı anlam ve işlevinden bihaber olarak bu ibadeti yerine getiriyorsa, namaz da birçokları tarafından aynı bilinçsizlikle, anlamdan uzak sadece şekli olarak eda ediliyor ne yazık ki. Şehid Ali Şeriati’nin belirttiği gibi, bu bilinçsizlik yüzünden, haccda şeytan taşlayıp memleketlerine döndüklerinde tağutları alkışlama çelişkisine düşenler olduğu gibi, namazda yalnız alemlerin Rabbi’nin huzurunda eğileceğine söz verip, yalnız O’na kulluk edeceğini dillendirip de, neye söz verdiğini, neyi dillendirdiğini bilmediği, bu bilinçle namazı ikame etmediği için namazdan sonra tağutların peşinden koşan, batıl ideolojilere taraftar olanlar da az değil ne yazık ki.

 

Namazlar, Kur’an’ı anlama cehdinden mahrum bırakıldı

  

Namazın diriltici işlevinin geri plana itilmesi ve unutulması sürecinin en önemli sac ayaklarından birini hiç şüphesiz, Müslümanlara gün içinde düzenli olarak Kur’an okuma ve Kur’an’ın mesajlarıyla muhatap olma imkanı sağlayan namazdaki Kur’an tilavetinin, anlama ameliyesinden uzak, Rabbimizin şart kıldığı namazda ne dediğini bilme (Nisa 4/43) bilincinden mahrum olarak yerine getirilmeye başlanması olmuştur.

Namazın temel şartlarından olan anlamak maksadıyla Kur’an okuma eyleminin, anlam ve işlevden yoksun bırakılmış salt bir tekrara dönüştürülmesi, namazın işlevsizleştirilip, hayata müdahil olamayan şekilsel bir ibadete dönüştürülmesinde önemli ölçüde etkili olmuştur.      

Namaza namaz yapan, onu İslami hayatın temel direklerinden biri haline getirip, kötülüklere karşı bir kalkan işlevine sahip kılan anlam ve içeriğinin geri plana itilip sadece cesedine sahip çıkılması, namaz kılan fakat zulme karşı durmayan, namaz kıldığı halde tağuti düzenlerle bir sorunu olmayan, hak ve adalet mücadelesinden haberdar dahi olmayan, “kıl beşini, yap işini” mantığına sahip bir dindarlığın türemesine yol açmıştır.

İlk Kur’an nesli “kıl beşini, yap işini” veya “namazını kıl, etliye sütlüye karışma” demediği, hayatı namaz eksenli yaşadığı ve etliye sütlüye karışmayı namazlı olmanın mutlak bir gereği olarak gördükleri için mescidleri hayatın kalbi kılmıştı.

Kur’an’dan öğreniyoruz ki, önceki Peygamberler ve ümmetleri de hayatı namaz eksenli ve mescid merkezli algılayıp yaşıyorlardı. Örnek olarak seçtiğimiz şu ayet-i kerimeler bu gerçeğe işaret ediyor:

“Biz, Beyt'i (Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.

İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle…

Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.”

(Bakara 2/125-127)

“Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: 'Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele.” (Yunus 10/87)

Ölçü ve tartıda hile yapan toplumunun bu zulmüne müdahale eden(1) Şuayb (a.s.)’a kavmi şöyle itiraz etmişti:

“Dediler ki: Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (bir adam)sın.” (Hud 11/87)

 

Namazı diriltmeliyiz ki, namazla dirilebilelim

 

Yazar Abdullah Yıldız’ın “Namaz / Bir Tevhid Eylemi” başlıklı kitabında da temel fikir olarak işlediği gibi namaz tam anlamıyla bir tevhid eylemidir. Hayatın bütününe dair mesajı olan, Müminler için belli vakitlerde farz kılınmış (Nisa 4/103) bir ibadet olmakla birlikte hakkıyla eda edildiği takdirde taşıdığı mesajlar ve insan üzerinde bıraktığı etkiyle hayatın her anına nüfuz eden, bireysel ve toplumsal hayata istikamet veren bir ıslah projesi ve tevhid eylemidir başlı başına.

Rabbimiz Kitab-ı Keriminde namazın hayata nüfuz eden gücünü şu ayet-i kerimeyle de vurgulamıştır:

“Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı [başka insanlara] ilet ve namazında dikkatli ve devamlı ol. Çünkü namaz [insanı] çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük [erdem ve iyilik]tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)

Namaz, alemlerin Rabbi yüce Allah tarafından günün belli noktalarına yerleştirilmiş tevhidi bir ıslah, ihya ve inşa eylemidir. İslam toplumunun ihya ve inşasında temel bir işleve sahiptir. İlk Kur’an neslinin ihya ve inşasında namazın rolü şüphesiz çok büyüktü. Asr-ı Saadet, namaz eksenli ve mescid merkezli bir mücadelenin neticesinde yükselmişti tevhid akidesi temeli üzerinde. Bugünün Müslümanları olarak yeniden dirilmemiz, İslami hayatı yeniden ihya ve inşa etmemiz, ilk Kur’an neslinin izlerini takip etmekle mümkün olacak hiç şüphesiz. Bunun için de namazı yeniden hayatın eksenine yerleştirmemiz, mescid ve camilere yeniden Nebevi misyonlarını kazandırmamız gerekiyor.

Sözün özü, dirilişimiz namazla olacak, bunun için de önce namazı diriltmemiz gerekiyor. Bunun için de ilk adım olarak, namazlarda okuduğumuz ayet, dua ve tesbihleri anlamadan tekrar etme yanlışına son verip, Rabbimizin şart kıldığı üzere namazda ne dediğimizi, neye söz verip, neleri reddettiğimizi bilme cehdini ortaya koymamızdır. Namazların, bize gün içinde düzenli olarak Kur’an okuma ve Kur’an’ın mesajlarıyla muhatap olma imkanı sağlayan kıraat şartının gereğini doğru olarak yerine getirmemiz, namazı diriltmenin ilk ve önemli bir adımı olacaktır.     

 

 

Dipnotlar:

 

1- “Medyen'e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik): Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inananlar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!" (Araf 7/85)

 

 

 

YORUMLAR
  • Süleyman Dilmen   10-09-2007 10:20

    s.a şükrü abi, Allah senden razı olsun. yazı hakikaten namazımızı diriltecek öz bilgiler içeriyor. Namazı diriltmek için yaptığın, namazda okuduklarımızı anlama vurgusu çok isabetli olmuş. İnşaallah namazı dirilten, bu sayede dirilen ve insanların da dirilmesine vesile olan muvahhidlerden oluruz.