Kudüs Buluşması tamam, sıra “Kudüs’te Buluşma”da
İslam dünyasının zincirlerini kırması için yegane seçenek olan İslami direniş hareketlerinin, bir yandan fiili saldırılarla diğer yandan da devşirilen bazı “Müslümanlar”ın katkılarıyla “Ilımlı İslam” vs adı verilen “dine karşı din” eksenli şeytani projelerle zayıflatılıp tasfiye edilmek istendiği, evrensel İslami mücadelenin önemli bir parçası olan Filistin İslami direnişinin siyonist saldırılar ve işbirlikçi komplolarla köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı, büyük şeytan ABD’nin Filistin direnişine karşı tertiplediği Annapolis tuzağının gündemde olduğu bu süreçte İstanbul’da düzenlenen Kudüs Buluşması, belki bu yargıyı abartılı bulanlar olacaktır ama bana Akabe buluşmalarını hatırlattı.
İslam davetinin yedinci yılında, Mekke oligarşisi İslam davasının önünü bir türlü alamayınca Hz. Peygamber ve beraberindeki Müslümanlara karşı büyük bir ambargo ve boykot uygulama kararı alırlar. Baskıların artması üzerine Müslümanlar ve İslam’la şereflenmemiş olmakla birlikte Müslümanları himaye eden bir kısım akrabaları, Mekke’nin kenar mahallelerinden olan Ş’ib Ebi Talib’e sığınmak durumunda kalırlar. Mekke oligarşisi tıpkı bugün siyonist işgalcinin Filistinli Müslümanlara karşı uyguladığı gibi, Hz. Peygamber ve Müminleri açlıkla, susuzlukla teslim almaya çalışmaktadır. Üç yıl süren bu ambargo ve boykot Mekke’deki akrabalık ilişkilerinin de etkisiyle sona erdiğinde de Hz. Peygamber ve beraberindeki Müminlere Mekke’de rahat yüzü gösterilmeyecektir. Üstelik Allah Resulü’nün (a.s.) en büyük destekçilerinden olan amcası Ebu Talib’ın vefat etmesi ve yerine Haşimoğulları’nın başına İslam düşmanı amcası Ebu Leheb’in geçmesi durumu daha da vahim hale getirmiştir. Hz. Peygamber boykot ve ambargonun uygulandığı yıllarda hac mevsiminde Mekke dışından hac için diğer şehirlerden gelenlerle yaptığı görüşmelerden henüz bir sonuç alabilmiş de değildir. Davet çalışmalarını daha rahat yürütebileceği, İslam’ın mesajına kucak açacak bir yer aramaktadır. Bu amaçla akrabalık bağlarının bulunduğu Taif’e gitmeye karar verir. Ne var ki, nübüvvetin 10. yılında gerçekleşen bu açılım da sonuçsuz kalır. Taif’ten taşlanarak kovulan Allah Resulü, Taif dönüşü sığındığı Mekkelilere ait bir bahçede ellerini alemlerin Rabbine açıp gücünün tükendiğini ve Rabbani yardıma muhtaç olduğunu dile getiren bir duada bulunur. Artık gidebileceği bir yer kalmamıştır.
Tüm destek arayışlarının sonuçsuz kaldığı, Taif ziyaretinden de sonuç alınamadığı bu zor dönemde (Nübüvvetin 11. yılı) bu olumsuz havayı tamamen değiştirecek ve İslami davetin önünü açacak bir gelişme yaşanır. Daha önce hac kafileleriyle yapılan ve sayıları onbeşi bulan fakat sonuçsuz kalan görüşmelerin aksine bu defa Allah Resulü’nün Medine’den hac için gelmiş olan altı kişilik bir grupla Akabe mevkiinde yapmış olduğu görüşme büyük bir inkılabın ilk adımını teşkil edecek bir neticeyle noktalanır. Medineli bu altı kişi, İslam’ı benimseyip bir sonraki yıl yine Akabe’de bir araya geleceklerine dair Hz. Peygamber’e söz verip Medine’ye dönecekler ve ertesi sene toplam oniki kişi olarak Akabe’de Hz. Peygamber’e biat edeceklerdir. Bu gelişmenin ardından Hz. Peygamber Mus’ab bin Umeyr’i (r.a.) İslam’ı anlatmak üzere Medine’ye gönderecektir. İslam tarihçilerinin Birinci Akabe Biatı olarak nitelendirdiği bu buluşmanın ardından ertesi yıl Mus’ab bin Umeyr, beraberindeki yetmişbeş Medineli Müslümanla birlikte hac için Mekke’ye gelecek ve Hz. Peygamber yine Akabe’de Medineli bu yetmişbeş öncü Müminle buluşup Medine’deki İslam inkılabının yolunu açan İkinci Akabe Biatı’nı gerçekleştirecektir.
Emperyalizm ve şımarık çocuğu siyonizmin gerek fiili gerekse kültürel işgallerle İslam coğrafyasını ahtapot misali sarıp kuşattığı ve yutmaya teşebbüs ettiği ve bu teşebbüsüne karşı oluşan direnci kırma misyonunu yükleyeceği işbirlikçiler bulmakta da maalesef hiç zorlanmadığı, İslam dünyasının zincirlerini kırması için yegane seçenek olan İslami direniş hareketlerinin, bir yandan fiili saldırılarla diğer yandan da devşirilen bazı “Müslümanlar”ın katkılarıyla “Ilımlı İslam” vs adı verilen “dine karşı din” eksenli şeytani projelerle zayıflatılıp tasfiye edilmek istendiği, evrensel İslami mücadelenin önemli bir parçası olan Filistin İslami direnişinin siyonist saldırılar ve işbirlikçi komplolarla köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı, büyük şeytan ABD’nin Filistin direnişine karşı tertiplediği Annapolis tuzağının gündemde olduğu bu süreçte İstanbul’da düzenlenen Kudüs Buluşması, belki bu yargıyı abartılı bulanlar olacaktır ama bana Akabe buluşmalarını hatırlattı. Zira Kudüs Buluşması, emperyalizm ve beslemesi siyonizmin Filistin direnişini Gazze’ye sıkıştırıp ambargo ve saldırılarla teslim almaya çalıştığı, işbirlikçilerin de işgalcilerin planlarına dahil olduğu mevcut süreçte, Filistin direnişine çok önemli ve anlamlı bir moral destek sağlamıştır. İslam dünyasının hemen her bölgesinden gelmiş olan heyecan dolu, Kudüs’ün adı zikredilince gözleri parıldayan katılımcılar ve konuşmacılar üç gün boyunca Filistin direnişine desteklerini ortaya koymuş, yayınlanan sonuç bildirgesinde de Filistin için tek çözümün direniş olduğunu ilan ederek Annapolis tuzağına karşı Müslümanların ortak direncini seslendirmişlerdir.
Tıpkı Mekke oligarşisi ve çevre beldelerin müşrik önderlerince ambargo ve baskılara maruz bırakılıp yok oluşa mahkum edilmek istenen Nebevi davetin, en zor dönemde gerçekleşen Akabe buluşmalarıyla İslam İnkılabı’na giden yola girmesi misali, inşaallah İstanbul’daki Kudüs Buluşması da Kudüs’ün siyonist işgalden kurtarılmasına giden yolda önemli ve öncü adımlardan biri olma işlevi görecektir.
Kudüs Buluşması, emperyalistlerle “diyalog” kura kura emperyalizmin projelerine sempati beslemeye başlayan ve onların yalanlarını Müslümanlara pazarlama misyonu yüklenmiş görünen içimizden birileri var olsa da, emperyalizmin her türlü yalan, dolan ve planlarına karşı durmakta kararlı, yegane çözümün İslami direnişte olduğu bilincine sahip büyük bir potansiyelin tüm İslam coğrafyasında mevcut olduğunu dosta düşmana göstermiştir. Bu çok önemli organizasyon, büyük şeytan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında fiili ve/veya kültürel işgal yoluyla kendi güdümünde olmaya zorladığı Endonezya’dan Fas’a geniş İslam coğrafyasında söz konusu şeytani planlara karşı büyük bir direncin gelişmekte olduğu gerçeğine tanıklık etme imkanı sunmuştur bizlere.
Çeşitli coğrafyalardan renkleri, dilleri, kıyafetleri ayrı, fakat heyecanları, sloganları, sevinç ve öfkeleri aynı olana Ümmet fertlerinin küçük çaplı bir buluşması şeklinde geçen, son derece isabetli zamanlaması itibariyle de emperyalizm ve siyonizmin planlarını zora sokan bu anlamlı toplantı sahne olduğu ve yansıttığı enerjiyle Kudüs’ün işgalden kurtarılmasına giden yolda büyük bir sinerji meydana getirmiş bulunuyor.
Gerek İslam dünyasından çeşitli kuruluşların standlarını yer aldığı fuar alanında, gerekse Kudüs davası ekseninde önemli oturumların gerçekleştirildiği konferans salonunda Mısır’dan Cezayir’e, Filistin’den Irak’a, Somali’den Güney Afrika’ya, Fas’tan İran’a, Suudi Arabistan’a, Lübnan’a, Endonezya’ya, Yemen’e, Sudan’a İslam coğrafyasının sair bölgelerinden Kudüs için koşup gelmiş farklı renklerdeki o aydınlık yüzlü kardeşlerimi görmek, onların Kudüs’ten ve direnişten söz edilen cümleler karşısındaki heyecanlarına tanık olmak ümidimizi tazeleyen bir gelişme olmuştur.
Özellikle de kadın katılımcıların çokluğu ve yine farklı renklerdeki bu katılımcıların konferanslara gösterdikleri interaktif ilgi, yer yer anlamlı sloganlar atıp katılımcılara öncülük etmeleri etkileyici ve geleceğimiz adına sevindiriciydi.
Buluşmanın sonunda yayınlanan İstanbul Bildirgesi’nde yer alan şu cümleler, ilk kıblemiz olan Kudüs’ün işgalden kurtarılması davasının tüm Müslümanların ortak ve birleştirici meselesi olduğunu ve Müslümanların Kudüs yolunda yürüme kararlılığından vaz geçmeyeceklerini bir kere daha deklare etmiştir:
“Hepimiz Kudüs için çalışıyoruz.
El ele omuz omuza Kudüs’e giden yolda ilerliyoruz.
Zaman uzasa da büyük fedakarlıklar gerekse de direnmeye devam edeceğiz.
Bugün Kudüs için birlikteyiz İnşallah yarın Kudüs’te birlikte olacağız.”
Kudüs Buluşması, Kudüs davasının sadece Filistinli Müslümanların davası olmayıp, Endonezya’dan Fas’a büyük bir heyecan dalgası oluşturan cihanşümul bir dava niteliği taşıdığını bir kez daha tescil etmiştir. Böylece Filistin için hazırlanan şeytani bir tuzak olan Annapolis Konferansı başlamadan ölü doğmaya mahkum edilmiştir.
Kudüs Buluşması, zamanlaması, taşıdığı enerji ve yaydığı sinerjiyle Kudüs’ümüzün Siyonist işgalden kurtarılması için tarihi bir gelişme olmuştur. Şimdi sıra, kapanış bildirgesinde vurgulandığı gibi Kudüs için çalışıp, Kudüs yolunda ilerleyerek “Kudüs’te Buluşma”ya gelmiştir. (Anadolu Gençlik Dergisi, Aralık sayısı)