Cüneyt TAŞOĞLU
HER MÜ'MİN BİR LİDERDİR
Bir insanın Allah yolunda olduğunun en büyük göstergesi, ne durduğu namaz, ne tuttuğu oruç, ne de verdiği zekat vs'dir. Yüce Allah‘ın salih kulları, ritüel ibadetlerle birlikte toplum içindeki davranışları (takva) ve söylemleri ile öne çıkan insanlardır. İçinde bulunduğumuz zamana ve hayata baktığımızda, karakteri pozitif yönde farklı olan her insan toplumda öne çıkar; ister maddi imkanı olsun ister olmasın bu olgu tartışılmaz bir gerçektir.
Çünkü insan, vicdanı ile beraber yaratılmıştır, doğru söze ya da davranışa karşı gelse bile muhakkak vicdanı ile başbaşa kalma mecburiyetinde bırakılmıştır. Sağlam karakterli insanlar, toplum vicdanına hükmederek değerlerini vicdanlarda oluştururlar. Bu tip insanları beğenmeyen, hatta beğenmemekle kalmayıp onlara karşı haksız/adaletsiz fiiller içine giren insanlar bile aslında onların (karakter sahiplerinin) çok güvenilir olduğunu vicdanlarında kabul etmişlerdir.
Yüce Allah Kur'an'da insanın bu vicdan muhasebesiyle ilgili şu örnek haberi vermektedir:
“Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.’’ (21/ 64)
Buraya kadar tamam da, hakkı söyleme yöntemi nasıl olacak, nasıl bir yol izlenecek. Bu hususta Yüce Allah‘ın İblis'e hitabıyla ilgili ayetler bu durumu belirtir. Mealen şöyle buyurur Rabbimiz;
"Allah: Ey İblis! Ellerimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi." (38/75)
Burada genelde gözden kaçan hayati bir yöntem sunuyor Rabbimiz. Yüce Allah her şeyi, kalplerin özünü bildiği halde, İblis'i neden muhattap alarak soru soruyor? Tabii ki en iyi Rabbimiz bilir, fakat zannımca Rabbimizin burada bir yöntemi var. O da;
En zalim/adaletsiz kimselerle bile konuşurken, onları dinleyin, kendilerini değerli hissetsinler, ne için böyle yaptıklarını, mazeretini ya da gerekçelerini dinleyin, güzel konuşarak onşların gerekçelerini çürütüp, kendisinin yaptığının yanlış olduğunu itiraf ettirmek ya da en azından dil ile söylemese bile içinden ‘‘Evet ben bu konuda yanlıştayım’’ dedirtmektir. Yeryüzünde hiçbir insan yok ki, kendisine değer verilmeden muhattabının sözlerini dikkate alsın.
Bunun ardından İblis çözülerek aşagıdaki ayette de belirtildiği gibi ‘‘Onları senin dosdoğru yolundan saptıracağım ’’ ifadesi ile Yüce Allah‘ın yolunun dosdoğru olduğunu itiraf etmektedir.
"Onları senin dosdoğru yolundan saptıracağım, olmaz isteklere sürükleyeceğim, putlara hayvanlar adatacağım da onların kulaklarını yarmalarını, Allah'ın yarattığını bozmalarını emredeceğim. Allah'ı bırakıp Şeytan'ı dost edinen, apaçık bir zarara düşmüş, ziyana uğramıştır." (4/119)
İşte esas mesele İblis'in, Yüce Allah'ın yolunun dosdoğru yol olduğunu itirafıdır. Karşınızdaki insana bir şey sunarken ister sizi kabul etsin ister ise kabul etmesin, vicdanında doğruyu kabul etmesi sağlanmalıdır.
Bundan sonrasında Rabbimiz bizden o kişiye bekçilik yapmamamızı ister, çünkü artık onun vicdanına söylemişsinizdir ve göreviniz bitmiştir, fazlasını söylemek artık kendi nefsimizdendir. Size karşı gelse bile onun vicdanında iyilerdensinizdir. Şunu çok net söyleyebilirim ki; Yüce Allah'ın yöntemi ile insanlara yaklaştığımız takdirde, muhatabımızın gönlünde taht kurarız, bundan sonra ister Yüce Allah'tan korkup ‘‘Haklısın arkadaş’’ diye dile getirsin, ister ise getirmesin, siz onun için güvenilir, sağlam ve karakter sahibi bir insansınızdır. Aleyhinizde atıp tutsa bile, o en çok size güveniyordur.
Bütün peygamber kıssalarında da bu vardır. Ne kadar reddedilseler, ne kadar şiddet görseler bile aslında onlar en çok güvenilenlerdi. Bu anlamda bakıldığında ‘‘İnsanlar sadece paran varsa değer veriyor ’’ anlayışı kesinlikle yanlıştır. Her insan ama eksiksiz her insan vicdanında kesinlikle hak olana, adaletli olana değer verir. Fakat vicdana hitap etme görevi zor ve bedellidir ve bu görevden (hakkı söyleme görevinden) hiç kimse kaçmamalıdır.
Mü'minler her topluma lider olma görevi ile görevlendirilmiştir, insan mü'min olunca otomatikmen bu görevi kabul etmiş olur. Bu görev, dağların bile kaldıramayacağı, topluma hakkı söyleme görevidir, adaletin inşaası görevidir. Toplum düzeni ancak bu görevi üstlenenlerin sayısı ile doğru orantılıdır.
Kur'an kıssalarına dikkat ettiğimizde, kendilerini mü'minlerin ilki olarak görüyorlar. Oysa ortada iman edenler de vardı, yani kitap elinden hak yolda olanlar da vardı. Burdaki verilen bu mesaj, her insanın İslam'ın ilk temsilcisiymiş gibi o coşkuyla, sanki vahiy ilk kendisine gelmiş gibi hemen hakkı anlatması gerektiğinin duygusu ve buluınduğu çevreye lider olması gerektiğinin mesajı/hissidir.
‘‘Bana mü'minlerin ilki olmam emrolundu.’’ (39/ 12)
‘‘Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tur'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca, "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben mü'minlerin ilkiyim.’’ (7/ 143)
BAŞTA HEDEFİMİZ ALLAH RIZASI OLMAK ÜZERE, EĞER VİCDANLARDA DEĞER GÖRMEK, RİYAKÂRLARDAN UZAK DURMAK İSTİYORSAK; Kİ ALLAH DA BUNU İSTER, HAKKI YÜCE ALLAH'IN YÖNTEMİYLE SÖYLEMELİYİZ.