Murat KURTULDU
İLETİŞİM: "ANLAŞILANLARI ORTAK KILMA SÜRECİ"
İLETİŞİM: "ANLAŞILANLARI ORTAK KILMA SÜRECİ"
“Anlaşılanları ortak kılma” süreci olarak da tanımlanabilecek iletişim, aynı dili konuşsanız, aynı kültürle yetişmiş olsanız da başarılması kolay olmayan bir olgu. Geçmişten günümüze üretilen bilgi çoğaldıkça, bakışlar bu farklı üretimlerle başkalaştıkça “iletişim” daha da zorlaşıyor.. Özellikle günümüzde bilgi teknolojilerinin yarattığı yoğun enformasyon bombardımanları altında modern bireyin giderek iletişimsizliğe sürüklenmesinin en temel nedenlerinden biri de belki bu durum..
Anladıklarımızın, anlatılanların rotasından sapma göstermeye başlamasıyla iletişimin “iletişimsizliğe” doğru sürüklendiğini kavrarız. Aile içi iletişimde ya da çevremizdeki insanlarla yaptığımız küçük sohbetlerde veya okuduğumuz kitapta bu kırılma noktasını fark etmek demek konuşulan / okunulan / dinlenilen onca şeyin hatalı bir konumda olabileceği anlamına gelir. İnsan bu noktaya geldiğinde çoğu kez iletişimi sürdürmekten ziyade daha önceki süreci gözden geçirmeye ya da iletişimi bitirmeye eğilimli olur.
Birçoğumuzun hayatında sıklıkla karşılaştığı bu durum ile ilgili “iletişim” uzmanlarının verebileceği bir çok önerisi bulunabilir. Ancak problemin kaynağında yatan temel neden “iletişim”i anlamlı kılan faktörlerin bir veya birkaçını unutmamızla ilgilidir..
Söylediklerimiz
ya “anlaşılabilirlikten”,
ya “güvenilirlikten”,
ya “yeterlilikten”,
ya da “yerindelikten" uzaktır. İletişimi her iki taraf içinde belirli bir “değer” haline getiren bu unsurlar aynı zamanda “anlaşılanları ortak kılma” amacını da daha “mümkün” hale getirmemizi sağlar..
Oysaki günümüz popüler kültürünün “sosyal” yaşamdan çekip “asosyal”leştiren alışkanlıklarla yeniden planladığı insanlar ne yazık ki bu etkenlerden herhangi birine dikkat etmekten oldukça uzaktalar. İletişimi tek taraflı bir bilgilendirme sürecinden ibaret sanma probleminin bir sonucu olan bu durum sadece doğru anlaşılmayı engellemekle kalmadığı gibi çoğu kez anlatılanların zıddı sonuçlara da neden olabiliyor..
İletişim ile ilgili pek çok konuyu tek tek ele alıp incelemek gerekiyor. Ancak ben şimdilik sadece iletişimin maksimum düzeye ulaştığı bir seviyeden söz etmek istiyorum.
Sokrat iletişimi tanımlarken “… karşıdakine söylemek istediğinizi ona söyletecek sabrı göstermektir” diyor. Anlamları ortak kılma çabasının yüzde yüze en yakın noktasını ifade eden bu tesbit, aslında iletişimi doğru anlamakla da doğrudan ilgili. Hedeflerimiz, mesajımızın anlaşılabilirliği, muhatabımızın bu faktörlerle olan etkileşimini dikkate alarak “söylemek istediklerimizi” daha biz dillendirmeden karşımızdakinin aklına düşürmek mümkün..
Reklamcılık sektöründe sıkça kullanılan ve iyi bir analiz / farklı bir perspektifle başarılabilen bu durum aynı zamanda “reklamın” hedef kitlenin bilinç dünyasında en anlamlı konuma oturmasını da sağlıyor.. Reklamın metin kurgusunda hiç “güvenlik, sağlamlık” gibi kelimeler geçmese bile yaratılan imaj bu kavramları karşılamayı başarır.. Bu konuda güzel bir örnek bir diş macunu firması tarafından yapılmış:
Invisible Red’de yayınlanan bu çalışma kullanım mecrası ve yarattığı imaj ile hiç söylemediği bir kavramı akıllara düşürüyor: “Sağlam, güçlü” // sağlıklı dişler. Dakikalarca izlediğimiz reklam filmleriyle ya da diş macunu üzerine okuduğumuz onlarca sloganla oluşabilecek etki “doğru görseli, doğru yerde” kullanma ilkesi ile daha etkin ve daha kısa sürede oluşturulabilmiş.
Reklamcılık sektörünün çok iyi kullandığı böylece popüler kültürü daha da popüler hale getirdiği, tüketimi tetiklemeyi başardığı bu küçük ama etkili püf nokta ne yazık ki biz Müslümanlar tarafından doğru kullanılamıyor..
Tasarladığımız broşürler, yaptığımız web siteleri alanına yenilik getirmekten uzak, yaratıcılık taşımayan basit ve klişe işlerden ibaret ne yazık ki. “Vizyon” sahibi olmamanın doğal bir sonucu olan bu durum aynı zamanda bizim “iletişim” için kullandığımız metodlara yeterince dikkat etmediğimizi de gözler önüne seriyor.
Oysaki “neyi anlattığımız kadar nasıl anlattığımızda” çok önemli. Altı Üstü Tasarım’da Mehmet Doğan bilgi çağındaki insanı tanımlarken çok güzel bir benzetme yapıyor: O’na göre bilgi çağında insan otoyolda aracıyla seyredenden çok farklı değil.. Yol kenarında binlerce tabela görüyor, farklı onlarca tasarımla karşılaşıyor ama başını çevirip baktığı, okumaya çalıştıkları sadece çok fazla ilgisini çekenler oluyor. Bilgi çoğaldıkça nitelik belirleyici hale geliyor.. Sonuçta bugünün modern bireyine ulaşmanın, onun dünyası ile “iletişim” kurmanın en öncelikli adımı “dikkat çekici ve fark yaratan” sunumlar hazırlamakla ilgili… Bunu yapabilmenin ön koşulu ise ihtiyaçları doğru belirleyip uygun görsel tasarımlar hazırlamak.
Sunduğumuz içeriğin dönüştürücü gücüne verdiğimiz önem, taşıdığı anlamı daha tutarlı hale getirmek için sarfettiğimiz çabayı onu sunmak için kullandığımız yöntemlerde hak ediyor.. fark edilmek, fark yaratmak ve yüzbinlerce bilgi arasında dikkat çekici hale gelebilmek için “amaçladıklarımızı” söylettirmenin yollarını aramalıyız…