06-07-2020 20:00

İnsanı kuzu ve kurt yapan teknoloji

İnsanlık bir taraftan “kuzulaşarak”; diğer taraftan “kurtlaşarak“ yaşıyor bu serencâmı.. Kuzu kuzu, 6 yetmez 7; yetmez 8; yetmez 15 G teknolojiyi bekliyor .. Tabiî ki bir de kurt tarafımız var; sosyal medyada ortaya çıkan, herkesin birbirini yediği ve asla doymadığı…

İnsanı kuzu ve kurt yapan teknoloji
Kuzular ve kurtlar…
 
Evvelâ bir karışıklığı gidermek yerinde olacaktır. Teknik ve teknoloji kavramları, köklerinin aynı olması -Eski Grekçede Tekne- sebebiyle karıştırılıp birbiri yerine kullanılabiliyor. Hoş; daha çok tercih edilen teknoloji kavramı. Teknik sanki biraz demode kaçıyor ve modern dilde kullanım oranı hızla düşüyor. Muhtemelen kısa bir zaman sonra unutulacak. Buna şaşırmamak gerekir. Gerçekten de modern târih, teknik değil teknolojik bir târih. Bâzı farklara bir bakalım. Yok; merak etmeyin, Heidegger’e falan girecek değilim. Basit, sâde bir akıl yürütme yapmaya gayret edeceğim.
 
Teknik, esasta “tekilliği” vurgulayan bir mânâya sâhip. Ama teknoloji denildiğinde birden fazla tekniğin iç içe veyâ yan yana kullanıldığı daha çok boyutlu bir durumu anlıyoruz. Teknik, bir işin görülmesi için başvurulan âletleri ifâde ediyor. Yâni araçsal bir mânâsı var. Maksat o işin görülmesi. Başka bir farklılık ise tekniğin daha çok bildik usulleri zorlamayan, daha kâideci olması; teknolojinin ise bu tarz kâidelerin, usullerin çok dışında, kendi kendisini fişekleyen; kimilerine göre daha daha fazla “yaratıcılığı” çağrıştırması. Bir misâl verelim: Ahşap gemi tekniği asırlar boyu, denizlerde, göllerde veyâ akarsulardaki taşıma “işini” gören basit prensipleri olan bir teknikti. Belki Viking gemileriyle Çin Denizi’nde kullanılan tekneler arasında teknik bâzı farklılıklar mevcuttu. Ama bunlar târihçi uzmanlarca çalışılan; lâkin başkaları için kolaylıkla ihmâl edilebilir farklılıklardır. “Antik gemi teknolojisi “kavramı nasıl bir “zorlama” çağrışımı yapıyorsa; “modern gemi tekniği “kavramı da o kadar “eksikli“ gelmiyor mu kulaklara?
 
Teknik târihi “mekanik”; teknolojik târihi ise elektrik-elektronik gibi “mekanik-ötesi” süreçler belirledi. Bir farklılık da burada tespit edilebilir. Gelelim benim için çok daha mühim olan bir farklılığa: Teknik süreçleri “kullanım değeri” belirledi. Teknolojik târihi ise “değişim değeri”. İkisi arasındaki farkı biraz da bununla açıklamak mümkündür. Bana kalırsa kritik ehemmiyette olan da budur. Çünkü teknik târihteki “insan ile eşyâ” ve “insan ile insan” arasındaki alâka ve rabıtayı kökten değiştiren çok ama çok büyük bir kırılmayı görüyoruz. Ürünlerin değişim değeri kazanması, basit olarak mallaşmaya ve kârlılık üzerinden ekonomik değer kazanmasına işâret eder. Bunu başaran kapitalist yeniden üretim tarzıdır. Son 200 senede ortaya çıkan ve artık tâkibi bile yapılamayan teknolojik sıçramaları sağlayan da bu dönüşümün bizzât kendisidir. Teknoloji insan hayâtını kolaylaştırmakla berâber, üreten(insan) ile üretilen(cihaz, âlet ) arasındaki ilişkiyi yabancılaşmaya tâbî kılan bir dinamiğe sâhiptir. Kompleks sanayi devrimi, emeği onu üreten ürüne yabancılaştırarak yükseldi. Benzer durum ürünü tüketen için de geçerliydi. Yine bir misâl verelim: Bisiklet mekanik bir âlettir. Eğer meraklı iseniz, bir bisikleti yürüten parçaları kısa bir zaman zarfında öğrenip kullandığınız âleti tanıyabilirsiniz. Kısaca göz gezdirmek bile insana bisikletin çalışma prensiplerini öğretebilir. Ama bir otomobil için durum farklıdır. Bugün ileri teknolojinin mahsûlü olan otomobilleri kullananların ekserisi onun nasıl çalıştığı hakkında bir fikir sâhibi değildir. Modern insan; çalışma prensipleri hakkında kara câhil oldukları radyo, televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi vb sayısız cihazla kuşatılmış vaziyettedir. Teknolojik dünya mühendis seçkinlerin dünyâsıdır. Ama bugün sayısız işbölümü ve uzmanlıklara ayrılmış olan mühendisler de artık duruma toptekûn hâkim değil. CERN tecrübesi bunun şâhikası değil mi?
 
Başlangıçta mesele, insanın, ulûm ve fünûn üzerinden gelişen teknoloji “vasıtasıyla” tabiata hâkim olarak târihinin öznesi olması, bolluk, refah içinde yaşayacağı ileri bir medeniyet idealini başarmasıydı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Tabiata bağımlı olmaktan büyük ölçüde kurtulduk. Ama bedeli ağır oldu. Evvelâ ürettiklerimize yabancılaştık; nihâyet ürettiklerimize bağımlı hâle geldik. Hesap bu değildi. Teknolojinin hediyesi olan makinalar bizi kol emeğine bağımlı olmaktan kurtaracak, bu “yakışıksız” işleri makinalara havâle edecek; kazandığımız boş zamanı ise insanlığımızı derinleştirecek ve yüceltecek zihnî ve ruhî işlere hasredecektik. Engels Anti-Dühring’de bunları yazıyordu. Ne kadar safmış değil mi? Yazdıklarının hiçbiri olmadı. Tam tersine ürettiğimiz “aygıtların” bizi daha fazla yönettiği bir dünyada yaşamaya başladık. Yabancılaşma ve bağımlılık artık teslimiyete evriliyor. Teknoloji mi bizim için; değilse biz mi teknoloji için varız ? Soru artık budur. Bu soruyu çok az insan namusluca soruyor ve fikr-i tâkip üzerinden sâhipleniyor. Ama nâfile.. Hoş îtiraz etsek ne olur ki? Troçki’nin dediği gibi eşanlı olmayınca devrim devrim olmuyor ki..(Demek ki devrim târihsel olarak imkânsızdır). Büyük bir çoğunluk ağzı açık Elon Musk gibilerin, insanı makinaların mutlak kölesi hâline getirmeyi ballandıra ballandıra anlatan hikâyelerini dinliyor. Buna îtirâz edenlere ilerleme düşmanı, dar görüşlü, gerici muamelesi yapılıyor. Bâzıları ise tıpkı bir zamanlar “Efendim medeniyeti alırız, kültürümüzü ahlâkımızı koruruz” diyen zavallılar gibi, ”Dijital dünyâya biz de dâhil oluruz; ama kültürümüzü ahlâkımızı yaşatırız” diyorlar. Kurtuluş yok. Bu görülüyor. İnsanlık bir taraftan “kuzulaşarak”; diğer taraftan “kurtlaşarak“ yaşıyor bu serencâmı.. Kuzu kuzu, 6 yetmez 7; yetmez 8; yetmez 15 G teknolojiyi bekliyor .. Tabiî ki bir de kurt tarafımız var; sosyal medyada ortaya çıkan, herkesin birbirini yediği ve asla doymadığı… Gâliba insanlıktan çıkmak kuzulaşmayı ve kurtlaşmayı eş anlı yaşamakla oluyor...
 
(Süleyman Seyfi Öğün / Yeni Şafak)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !