Irak`ta Saddam`ın dönüşü
Nitekim Musul`dan bu harekete katılmış bazı kabileler bu olayın bir IŞİD hareketi olarak nitelenmesine karşı çıkıyor, harekete `aşiretler komitesi` diyorlar. Nitekim, Sünni aşiretler ve Saddam döneminin subayları mesela Saddam`ın yardımcılarından İzzet İbrahim el Dürri işin içinde.
Irak'ta Saddam'ın dönüşüYasin Aktay / Yeni ŞafakBir tuhaf hareketti Irak Şam İslam Devleti (IŞİD). Irak'ta işgal sonrası El-Kaide'nin uluslararası katılımla giderek büyüyen ve yaptığı acımasız ve sansasyonel eylemleriyle sürekli gündemdeydi. Tabi yönetimde değil ama etkisi itibariyle yönetimin üzerine çökmüş bir kabus olarak hükmünü icra ediyordu.Tuhaflığı şimdiye kadar hakkında oluşabilen bütün kanaatleri kısa sürede altüst eden, kendisi hakkında bir ezberin oluşmasına fırsat vermeyen şaşırtıcı ve tutarsız davranışları.Selefi diye bilinir ama pekala sufilerle de ittifaklar kurabiliyor. Şeriat diyor, ama şu ana kadar Şeriat adına ortaya koyduğu performans, hakimiyet sağladığı bölgelerde tedhişle infazlar yapmaktan başkası değil.Eylemleriyle İran'ın Irak'taki nüfuzunun önünü açan sonuçlara yol açtığı için İran istihbaratıyla ilişkili diye düşünülürken, gerek Şii hedeflere gerekse İran'ın çıkarlarına karşı da net sonuçları olan eylemler ortaya koyabiliyor.Hareket, Suriye'de krizin başladığı saatten itibaren ismini IŞİD olarak revize etti, bütün tedhişiyle Suriye'ye de girdi ve buraya kendisinden önce yerleşmiş ve etkili olduğu bölgelerde şaşılacak derecede sempati kazanmış olan Nusra cephesinin kendisine biat etmesini istedi.Nusra IŞİD'le üslup ve muhtemelen hedef farkı değerlendirmesinde bulunarak, bu biattan kaçmak için doğrudan E-Kaide'ye biat ettiğini duyurdu. Bu, Nusra cephesinin El-Kaide'yle ilişkilenmesinin başlangıcı oldu. IŞİD ise tuhaf farkını burada da ortaya koydu. Suriye'de Esad'la hiç bir çatışmaya girmedi. Onun yerine hem el-Nusra hem Özgür Suriye Ordusu hem de PYD ve Türkmenleri hedef alan son derece acımasız eylemler yaptı. Bir yandan da ele geçirdiği bölgelerdeki petrol bölgelerinden Esad rejimine petrol sevkiyatı yapıyor olduğu da biliniyordu.Bütün bu durumlar IŞİD'in tamamen Esad adına hareket eden bir örgüt olduğu izlenimini giderek pekiştirirken Irak'taki eylem tarzıyla bir arada düşünülerek İran'a çalışıyor olduğu izlenimini pekiştiriyordu.Sadece birkaç gün içinde Musul'u ve ardından bir çok Irak şehrini ele geçirmesi, Irak yönetiminin kendisine bütün bu alanları terk ediyor olduğunu, dolayısıyla her şeyin bir anlaşma çerçevesinde gerçekleşiyor olduğunu düşündürttü. Oysa ne olursa olsun IŞİD'in bu ilerleyişi Maliki yönetimindeki Irak merkezi yönetiminin bütün prestijini bir daha toparlanamayacak şekilde yerle bir eden bir olay. Maliki'nin veya İran'ın bütün bu olup bitenleri bir plan çerçevesinde yönetiyor olduklarını düşünmek gittikçe muhal bir ihtimal haline geliyor.Öyle veya böyle düzensiz bir gerilla hareketi neredeyse bütün Irak'ın yönetimini ele geçirecek hale gelebiliyor. Musul'da tek mermi atmadan şehri teslim eden Irak yönetimi, bu vesileyle şu ana kadar Irak'ı yönetme tarzı dolayısıyla sorgulanmaktan kurtulamayacak.İşin doğrusu IŞİD'in son operasyonuyla birlikte Maliki yönetiminin işgalle birlikte örtmekte olduğu veya bastırmakta olduğu güçlerinin bir patlamasıyla karşı karşıyayız. Esasen bu kadar ilerleme kaydetmiş olan güçler bildiğimiz El-Kaide uzantısı IŞİD'ten ibaret değil. Belki başlatıcısı ve organizasyonu IŞİD yapmaktadır ama bu hareketin içinde çok geniş bir Sünni Arap koalisyonu vardır. Daha açık ifadeyle olay biraz da Saddam Hüseyin veya onun temsil ettiği koalisyonun dönüşüdür.Nitekim Musul'dan bu harekete katılmış bazı kabileler bu olayın bir IŞİD hareketi olarak nitelenmesine karşı çıkıyor, harekete 'aşiretler komitesi' diyorlar. Nitekim, Sünni aşiretler ve Saddam döneminin subayları mesela Saddam'ın yardımcılarından İzzet İbrahim el Dürri işin içinde.Amerikan işgalinin başladığı günden bu yana güç merkezinden tasfiye edilmiş en önemli unsur olarak Sünni Araplar, Maliki'nin mezhepçi politikaları dolayısıyla iyice bunaltılmıştı. Eski Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi bile bir anda kendisini terörle suçlanan ve idamla yargılanan bir sürecin ortasında bulunca ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Benzer biçimde başka sünni liderler de benzer uygulamalara maruz bırakıldıkça, Irak merkezi yönetimi giderek mezhepçi bir cendereye girmişti.Freud'un meşhur deyişidir? Bastırılan eninde sonunda geri döner. Geri dönüş biçimi her zaman bir adalet tahakkuku gibi olmuyor ne yazık ki. Bazen yeni trajedileri sahneye koyarak gerçekleşir bu dönüş.Irak'ta IŞİD gibi bir örgütün başlattığı bir hareket bu yüzden bastırılanlar için bir umuda dönüşmüş görünüyor. Bu umut neticede bir milyon insanın hayatına mal olmuş bir savaşta birileri için yaşamış oldukları acılardan intikam umududur. Birileri için kaybettikleri konumlarını veya imkanlarını alma umududur.IŞİD'in genel hareket tarzıyla Ortadoğu'da kitlelerin zihinlerinde varolan bazı başka umutlara da bir şekilde hitap ediyor olduğunu görmek gerekiyor. En vandal ve vahşi biçimiyle de temsil ediliyor olsa, bir slogandan ibaret de olsa 'Şeriat talebi' kitlelere cazip geliyor.Suriye ve Irak arasındaki sınırı buldozerle yıkmanın nasıl bir propaganda etkisi olabildiğini, Sykes-Picot'un çizdiği sınırların geçersiz ilan edilmesi ve Müslüman ülkeler arasındaki ulusal sınırları kaldırma iddiasının belli kitleler için ne tür çağrışımları ve motivasyonları olduğunu yeniden değerlendirmek gerekiyor. Bu çağrışımlar ve motivasyonların neticede çok kullanışlı olduğu ve bir manipülasyon enstrümanı olarak da kullanılabildiğini gözardı etmemek gerekiyor.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !