İşgalci Çin`in Doğu Türkistan`daki tahakküm ve zulmünün yeni boyutları
Çin`in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi adını verdiği DoğuTürkistan`da, halkın kişisel bilgi ve hareketlilikleri ile ibadetlerini kontrol altına almak için ciddi bütçe ayırdığı ve yüksek teknoloji sayesinde tam teşekküllü gözetimin sağlandığı uygulamaları nedeniyle bir `polis devletine` dönüştüğü ifade edildi.
Çin'in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi adını verdiği DoğuTürkistan'da, halkın kişisel bilgi ve hareketlilikleri ile ibadetlerini kontrol altına almak için ciddi bütçe ayırdığı ve yüksek teknoloji sayesinde tam teşekküllü gözetimin sağlandığı uygulamaları nedeniyle bir "polis devletine" dönüştüğü ifade edildi.
The Economist dergisinin "Çin, Sincan'ı eşi benzeri olmayan bir polis devletine dönüştürdü" başlıklı haberinde, "totaliter Çin yönetiminin modern teknoloji araçlarını kullanarak Doğu Türkistan'da (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) yaşayanların insan haklarını ciddi ölçüde ihlal ettiği" öne sürüldü.
Sincan'ın "ülkenin en çok petrol ve gaz üretiminin yapıldığı bölge" ve Çin'in "Bir Kuşak Bir Yol projesinin kilit noktalarından biri" şeklinde nitelendirildiği haberde, merkezi yönetimin insanların hayatlarının her kademesini etkilediğine dikkat çekildi ve bu durum "ırkçı, umursamaz ve totaliter" olarak nitelendirildi.
Doğu Türkistan gerçek anlamda bir polis devletinin kurulduğu ve burada dünyanın en geniş çaplı insan hakları ihlallerinin yaşandığı öne sürülen haberde, "Yüksek teknoloji olmadan bile Sincan'daki polis devleti uygulamaları dehşet verici iken teknoloji sayesinde bu durum korkunç bir hal alıyor." ifadesi kullanıldı.
"Siyasi eğitim kampları/merkezleri"
Economist'in haberine göre Çin hükümeti, Uygurları, 1930'larda Sovyetler Birliği'nde Stalin zamanında kurulan ve "Gulag" olarak isimlendirilen çalışma kampları ve tutukevlerine benzeyen "siyasi eğitim kamplarına/merkezlerine" sürgün ediyor.
Bu merkezlerin doluluk oranının sınırları zorladığı bilgisinin yer aldığı haberde, Çin yönetiminin, bölgede her geçen gün daha fazla bu kamplardan inşa ettiği öne sürüldü.
10 milyon civarındaki Uygur nüfusunun yüzde 5'inin bu kamplarda alıkonulduğu öne sürülen haberde, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Kıdemli Çin araştırmacısı Maya Vang, kamplarda tutulan kişilerin sayısının 800 bin civarında olabileceğini bildirdi.
"Mobil karakollar"
Economist'in haberinde, Doğu Türkistan'ın Hotan şehrinde her 300 metrede bir polis merkezinin bulunduğu ve "mobil karakollar" adındaki bu merkezlerin şebeke yönetim sistemleri şeklinde çalıştığı iddia edildi.
Uygurların günlük yaşamlarında kullandığı yollarda her 4 ya da 5 kilometrede bir kontrol noktasının bulunduğu belirtildi. Economist dergisinin bu noktalardan geçen her yolcunun kimlik kontrolü yapıldığı ve parmak izlerinin alındığı belirtilen haberinde, "başörtülü kadınların başörtülerini açarak fotoğraflarının çekildiği" savunuldu.
Bunun yanı sıra Hotan'da dükkan ve restoranlarda bir dakika içinde polis tarafından yanıt verilen "panik butonları" ve güvenlik görevlisi bulundurma zorunluluğu bulunduğu ifade edildi. Bu nedenle sivil vatandaşların özel bir üniforma giyerek "yarı zamanlı polis" olarak bu mekanlarda görev alabilmesi, polis devletine dönüşümün bir başka örneği olarak gösterildi.
Modern veri toplama yöntemleri
Diğer yandan haberde, Çin'de "fanghuicu" adı verilen, bilgi toplamak için yerel halkın evlerine düzenli ziyaretler yapan yerel hükümet ve parti kadrolarından oluşan mahalle ve köy ziyaret heyetlerinin bulunduğu bilgisi yer aldı.
Bu ziyaretlerde Uygurların isimleri, kimlik numaraları, meslekleri, aile bağlantıları ile bu kişilerin "güvenilir veya güvenilmez" olup olmadıklarına, daha önce gözaltına alınmış veya "siyasi eğitime" tabi tutulup tutulmadığına dair notlar tutulurken, "güvenilir olmayan" kişilerin söz konusu eğitim kamplarına gönderildiği iddia edildi.
"İslam özel hedef"
The Economist'in haberinde, tutulan kayıtlarda kişilerin kimlik bilgilerinden parmak izleri, kan grupları ve DNA bilgilerine kadar biyometrik tüm veri işlenirken, raporlarda Kur'an-ı Kerim ve dini birçok unsurun kayıt altına alındığı savunuldu.
"İslam ve Müslümanların özellikle hedef alındığına" dikkat çekilen haberde, camilerin kapatıldığı ve ibadet etmek isteyenlerin önceden polise bildirimde bulunmaları gerektiği ifade edildi.
Müslüman ailelerin çocuklarına yönetimin yasakladığı 29 Müslüman ismi veremediği ve halkın okullarda Uygurca eğitim göremediği öne sürülen haberde, düğünler, yerel danslar gibi kültürel uygulamaların da yasaklanmasının mevcut idarenin "ırkçı uygulamalarına" örnek teşkil ettiği belirtildi.
Güvenlik faaliyetleri adı altındaki bu gibi uygulamaların "apartheid" rejimine benzediği vurgulanan haberde, Uygurların bu gibi uygulamalara Çinlilerden çok daha fazla maruz kaldığının altı çizildi.
HRW, daha önce hazırladığı bir raporda da Sincan Kamu Güvenliği Bürosunun 2016'da uygulamaya koyduğu "Bütünleşik Ortak Operasyonlar Platformu (BOOP)" adlı izleme programı aracılığıyla bireylere ait kişisel bilgileri ve gündelik hareketlerine dair kayıtları rızaları dışında topladığını duyurmuştu.
Raporda, son iki yılda program aracılığıyla çok sayıda kişinin "önleyici polisiye tedbiri" adı altında suçsuz yere alıkonulduğu, siyasi açıdan tehlikeli olarak değerlendirilen bireylerin herhangi bir yargı kararı olmaksızın "siyasi eğitim merkezleri" denilen gözaltı merkezlerine gönderildiği ifade edilmişti.
Daha önce bu kamplarda tutulan Uygur kökenli kişiler uluslararası basına açıklamalarda bulunmuştu. Görgü tanıkları, bu kamplarda yürütülen enterne programıyla gözaltındaki Müslümanların siyasi düşünceleri ve kimliklerinin yeniden şekillendirilmeye, inançlarının ortadan kaldırılmaya çalışıldığını savunuyor.
Çinli yetkililer, gizlilikle yürütüldüğü iddia edilen program hakkında yorumda bulunmaktan kaçınırken, bazılarının, devlet medyasına aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadele için ideolojik değişiklikler gerektiği yönünde açıklama yaptığı biliniyor.
(Kaynak: Dünya Bülteni)