Işıkdoğan: Aile içi huzursuzluk ve boşanmaların kaynağı batı kültürü
Uzmanlar, boşanmaların sebebinin sadece aile içi etkenlere bağlı olmadığını belirterek, batı kültürünün ve gayri ahlaki yayınların etkisine girildikçe aile içi huzursuzlukların ve boşanmaların arttığına dikkat çekti.
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Davut Işıkdoğan, boşanmaların sebebinin sadece aile içi etkenlere bağlı olmadığını belirterek, batı kültürünün ve gayri ahlaki yayınların etkisine girildikçe aile içi huzursuzlukların ve boşanmaların arttığına dikkat çekti.
TÜİK'in verilerine göre, Türkiye genelinde en fazla boşanma nedeni her iki cinsiyet için de yüzde 50 ile sorumsuz ve ilgisiz davranma oldu.
Veriler hakkında değerlendirmelerde bulunan Yrd. Doç. Dr. Davut Işıkdoğan, batı kültürünün etkisine girildikçe aile içi huzursuzlukların baş gösterdiği ve boşanmaların arttığını vurguladı.
Yrd. Doç. Dr. Işıkdoğan, bu doğrultuda sigara tiryakiliğinin, kahve alışkanlığının ve gayri ahlaki yayınların da aileyi olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekti.
Aileyi parçalayan, huzuru bozan, toplumu yozlaştıran tüm etkenlere karşı, İslam dinini hayatın merkezine koyarak, Kur’an-ı Kerim ve sünnet çerçevesinde yaşamak gerektiğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Işıkdoğan, bu metodun aileyi ayakta tutacağını, boşanmaları azaltacağını ve çocukları geleceğe daha parlak çıkaracağını söyledi.
Evliliğin önce sağlam temel üzerine oturması gerektiğini belirten Işıkdoğan, "Bununla ilgili Hz. Peygamber (a.s.)’ın hadisi var biliyorsunuz. Bir eşle evlenildiği zaman 4 temel esas koyuyor. Burada ön plana çıkan, din ve ahlaktır. Din ile beslenmiş bir ahlak yapısından bahsediliyor. Orada erkek ve kadınlara yüklenen bazı vazifeler var. Erkek olarak bizim yapacağımız evdeki sorumlulukları yerine getirmek." dedi.
"Televizyonlarda fıtratın kaldıramayacağı gayri ahlaki programlar var"
Boşanmayı sadece aile içi bir takım etkenlere, meydana gelen karşılıklı ilgisizlik veya sorumsuzluğa ve aile içerisindeki etkenlere bağlamanın doğru olmadığını söyleyen Işıkdoğan, "İnsanları buna iten etkenler vardır. Başta televizyon programları ve burada normalleşen fıtratın kaldıramayacağı gayri ahlaki programlar var. Mesela bu evlilik programları, ne dini açıdan ne de insani açıdan kabul edilebilir şey değil. İzlendiği zaman insan fıtratının ucuzluğu ortaya çıkıyor veya insan fıtratının ucuz olduğunu bir anlamda bütün âleme ilan ediyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Evlilik doğru temeller üzerinde kurulursa cennet, yanlış üzere olursa cehennemi yaşatır"
Evliliğin mukaddes bir kuruluş olduğunu söyleyen Işıkdoğan, "Güzel bir evlilik müessesesi kurulduğu zaman dünyada manevi küçük bir cenneti yaşıyorsunuz ama evlilik temeli başka şeyler üzerine kurulduğu zaman dünyada resmen cehennemi yaşıyorsunuz. Erkek eve gitmek istemiyor, kadın erkeğin yüzünü görmek istemiyor, ondan sonra tartışmalar devam ediyor. Bunu da okumuş, okumamış, cahil ve bilgili diye ayırmamız mümkün değil. Öğretmen veya memur adam dahi işten çıktıktan sonra kahveye gidiyor. Şimdi böyle bir şeyden nasıl mutluluk elde edebilir?" ifadelerini kullandı.
"Televizyonlardaki evlilik programları modern köle pazarı gibi"
Yıllardan beri birçok dizinin aile hayatını yıkmaya yönelik işlendiğini kaydeden Işıkdoğan, on yıl önce Türkiye dünya genelinde boşanma noktasında en son sırada olan ülke olduğuna vurgu yaptı.
Televizyon programlarındaki çarpık ilişki programlarına da dikkat çeken Işıkdoğan, "Bunu istatistikler gösteriyor ama son 10 yıl içerisinde evlenme oranları o güne göre yüzde 50 arttı. Televizyonlarda sistemli bir şekilde aileyi çökertmeye yönelik projeler var. Bu projelerin farkına varmak gerekiyor. Bu televizyonları denetleyen kurumlara bu kadar şikâyet gittiğine rağmen nasıl engellenemiyor, halen şaşırıyorum. Bir evlilik programı diye bir şey çıkarmışlar; oraya insanı çıkarıyorlar, modern köle pazarı gibi. Bir kadın çıkartıyorlar, kadın orada. Her gün bir erkek bunu beğenmeye çalışıyor. Dizide ise tamamen İslami olmayan ve çarpık ilişkileri meşru gibi gösteriyorlar. Bunu izleyen aileler baka baka zihinlerinde meydana gelen bu çarpıklık normalleşmeye başlıyor." açıklamasında bulundu.
Kahveye gitme ve sigara gibi alışkanlıkların da aileyi ve evliliği olumsuz yönde etkilediğini sözlerine ekleyen Işıkdoğan, "Asgari ücretle çalışan bir insan, maaşının üçte birini sigara verirse, ekonomik sıkıntılar ortaya çıkar." dedi ve şunları kaydetti: "Bu ekonomik sıkıntılar da ailede huzuru bozar. Kahve kültürü ise aile ve evlilikte iletişimi azaltıyor. Evdeki çocuğun terbiye beklerken, eşin sevgi beklerken gece gündüz kahvede oturmak ne derece doğru bir alışkanlık? Çocuklar 7 yaşına kadar kuvvetli bir iman ve din dersi almazsa, büyüdüğü zaman bunu elde etmesi o düzeyde bir bilgiyi elde etmesi gayrimüslimin Müslüman olması kadar zordur. Yanlış ve çarpık yayınlar da aile yapısını olumsuz yönde etkileyen ve parçalayan çok kötü etkenlerdir."
Işıkdoğan, Türkiye’nin her ilinde de Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlüklerinin bulunduğunu belirterek, burada çalışanların sahaya inerek ailelerin sorunlarıyla ilgilenmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de yüzyılın başından beri batıcılık anlayışının bir rüya gibi anlatıldığını ve özendirildiğini sözlerine ekleyen Işıkdoğan, Batı tarzı hayatın evlilik yaşını geciktirdiğini belirterek, "Sorumluluk almanın yaşı ilerledi. 20-25 yaşlarında evlenmeden söz edilirse, bazıları şaşırıp garipsiyor. Bu batı kültürünün etkisidir. Batının giydiği gömlek bize uymaz. Oranın gömleğine sığdırmak istiyorlar milleti. Batı standartını ya da modeniteyi dayatmak istiyorlar. Modern aile, modern ev, modern hayat diyorlar. Çocuklar başıboş olunca, özgür irade ve sorumluluk sahibi olduğunu söylüyorlar ama evliliğe gelince daha çocuk olduğunu söylüyorlar. Gerek medya ve televizyonlardan, gerek başka yollardan bize dayatılan ve enjekte edilen etkiler var. Bunlara maruz kalınca, aile için huzursuzluk ve boşanmalar ortaya çıkıyor." ifadelerini kullandı.
"Gerek yokken eşyalar alıyoruz, ekonomik sıkıntı ortaya çıkıyor, huzursuzluklar baş gösteriyor"
Aile için huzursuzluklara sebep olan etkenlerden birinin de israf olduğuna dikkat çeken Işıkdoğan, "Hiç gerek yokken eşyalar alıyoruz, borçlara giriyoruz. Ekonomik sıkıntı ortaya çıkıyor, ardından aile içi huzursuzluklar ve kavgalar baş gösteriyor. Neticede boşanmaya sebebiyet veriyor. Bu meselenin kökenine inersek, İslam bize kanaati emrediyor ancak kanaati unutuyoruz. Kanaat, sadece yemekte değildir. Giyimde, eşyada, eşimizde ve çocuğumuzda da kanaat etmeliyiz. Kanaat bittiğinde, elimizdeki ile yetinmediğimizde ihtiyaç bir iken bin oluyor. Taşıyamayacağımız yükün altına giriyoruz. Sonra haramlara yönelince aile yıkılıyor. Televizyonlarda bize sunulan hayat cazip geliyor. Ancak onlar bize gösterildiği gibi güzel bir hayat yaşamıyor. Batı, aileyi kaybettiği için bizden yardım isterken, biz onlara özeniyoruz." diye konuştu.
(M. Sıddık Bilge, M. Hüseyin Temel- İLKHA)
-
HUSEYİN ŞAŞMAZ 28-03-2017 18:55
Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür. Her titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans değerleriyle ölçeriz. Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir. İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte… Frekans teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi yanlış frekanslar… İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte. *** Bu gün boşanmaların,anlaşamamalarının çoğunun sebebi de bu... Halbuki yaratıcı,Kullanma kılavuzunda şöyle diyor. ****** Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar. Nisa.65