Mehmed MAKSUT

09 Kasım 2010

İSLAMİ MÜCADELE ÜMİTSİZLİK GİRDABINA MAHKÛM EDİLMEMELİ

Yaşadığımız dönemde özelde Türkiye’de genelde tüm İslam aleminde Müslümanlarda bir yenilgi psikolojisini ve bunun oluşturduğu olumsuz etkileri görmek için çok bir şeyler bilmek gerekmiyor. Yaşadıkları toplumu İlahi yasalar çerçevesinde yaşanılabilir bir hale getirme görevi olan İslam müntesiplerin düştüğü bu acı tablo, bizleri ve dolayısıyla tüm mazlum ümmeti biraz daha mazlumiyete sürüklemektedir. Hatta süreç içerisinde mazlumiyet farklı söylemlerle birer kimlik olarak topluma empoze edilmiş ve bu kimlik olumlu görülmeye başlanmıştır.

Allah'ın dininin müntesipleri olan insanlar, kendi içlerindeki sıkıntılardan dolayı dışa dönük bir bütünlük sergileyememiş, iç bunalımlarla sürekli bir mücadelenin verilemeyeceğini idrak ed(e)meyenler topluma sahih bir şahitlikle önderlik ve rehberlik yapamamıştır. Aranan Sahih ve Salih öncülerin ortaya çık(a)mamasından dolayı birçok insan, farklı kişileri kendisine rehber edinip yok oluş girdabına doğru sefere çıkmıştır.

İnsanların uçuruma doğru kayıp gittiği bir zaman ve zeminde, maalesef Müslümanlar gerekli ölçülerde kollarını açamamış ve bu gidişin gidiş olmadığını ikna edici bir dille ifade edememiştir. İnsanlara rablerinden gelen mesajı okuyan ve onları arındırıp tezkiye eden peygamberlerin görevlerini, ne yazık ki onlara varis olan insanlar, hakkıyla yerine getirememiş. Kısmı gayretlerle bu görevlerini yerine getiren insanlar da kendilerini ortaya koymuşlarsa da güçlü bir bütünlük olmadığı için daha fazla dayanamamış ve yaşanılan sürece etkin bir şekilde müdahil olamamıştır.

Hz. Peygamberden sonra ümmet içine sokulan veya sokulmak istenen fitneler ve halifelerden sonra başlayan süreçle İslam toplumu dinin özünden uzaklaşmış. Birçok hurafe bidat Islama sokulmaya başlanmış. Kendi nefislerine zor gelen Hak olan İslam’ı insanlar ve toplumsal güçler kendi nefislerine uygun haline getirmiştir. Kuran’da ve Nebevi örneklikten yavaş yavaş kopanlar şeytani güçlerin arzularını kabartmaktaydı. Böl-parçala-yut zihniyetine müsait bir duruma getirilen Müslümanlar o günden bu güne bir yetimlik sürecine girmiştir.

Dağılan ümmeti tekrar bir araya getirme gayretini başlatmaları gereken Müslümanlar, dışarıdan ve içerden çıkarılan, gereksiz bazı meseleler yüzünden denizin üzerindeki çer çöp mesabesine gelmişlerdir. Sayıca çok oldukları halde Allah’ın kitabı etrafında birleş(e)meyen ümmetin ferdleri, süreç içerisinde hayatta etkin olabilme ve hayata Rablerinin sözleriyle hükmedebilme iradesini terk etmiş ve bireyselde olsa kendisini; canını ve malını koruma hengâmesine girerek uhrevi hayatı dünyevi hayata değişmiş.

“Karanlığın en koyu olduğu an aydınlığın en yakın olduğu andır” sözündeki hakikatle; gidilen yolu tekrar sahih düzleme çekip insanlara hayat verecek mesajları, hayata kazandırma sürecine girmeye çalışan Müslümanların olduğu bir dönemde bizi en çok atalete tembelliğe ve zalimler için kolay yutulur bir lokma haline getiren illetli bir hastalık olan “ümitsizlik”; atılması gereken birçok adımı bize attırmamıştır. Maalesef bugün etrafımızda ekilen ümitsizlik tohumları boy vermeye başlanmakta. Oysaki Allah’a dayanan ve güvenen bir toplumun, Allah’tan ümidini kesmesi söz konusu değilken etrafımızda bu hastalığa yakalanmış ve mevzilerini terk etmiş birçok insanla karşılaşmaktayız.

Gittikçe yayılan bu ümitsizlik ve eylemsizlik süreciyle birlikte Müslümanlar kendi özlerinde var olan hakikatleri terk ederek farklı alanlara kaymaktadır. Hatta bu hastalıktan dolayı hiç sevilmemesi gerekenler sevilmiş, onaylanmaması gerekenler onaylanmış, yapılmaması gerekenler maalesef yapılmıştır. İslami dava tevhid ekseninden parti eksenine kaydırılmış, yeni hale yeni yorumlar yapılarak, Kuran’i kavramlar nefislere ve batıl davalara uygun bir şekilde uyarlanmıştır.

Ümitsiz olanlar sürekli bir başkasının gölgesinde kalmayı isterler. Bundan dolayı nice Müslüman da bu halet-i ruhiye içerisinde; İslam’ın apaydınlık olan güneşi yerine, içlerinde büyüttükleri hastalıklarla başka davaların gölgesine sığınarak kendilerini korumaya çalışmışlardır. Oysaki gölgenin hastalar için belki de ölüm süreci olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

Müslümanlarda olan bu hale mi üzülelim yoksa Müslümanların bu halinden dolayı ihmal edilen, adaletten yoksun güçlerin elinde olan mazlum- mağdur halka mı üzülelim? Nereden başlayalım, ne yapalım, nasıl yapalım… Diye nice sorular geçiyor zihnimizden sorunları görünce.

Ümitsizlik ve eylemsizlik beraberinde zilleti getirir. Bizleri zillete düşüren bu hastalıklardan kurtulmak için çareler aramalıyız. Yeniden birbirimize b/akmalıyız ve yüzlerimizdeki derin acı ve kaygıları okumalıyız. Bize hayat kaynağı olarak bahşedilen; şerefin, üstünlüğün ve izzetin kaynağı, eş- Şafi olan Allahın şifa olarak verdiği kitabını ümitsizlik hastalığının yegâne reçetesi olarak almalıyız. İstikrarlı bir şekilde kullanmalı ve tekrardan canlanıp hayatın tüm alanlarına, özellikle de Müslümanlar üzerine yayılmak istenilen bu ümitsizlik ve karamsarlık vebasına karşı bu reçeteyi dağıtmalıyız.

İslami çalışmalarda insanların ümitsizliğe düşme sebeplerini analiz eden Üstad Abdullah Nasuh Ulvan; “Müslüman Gençliğin Önündeki Engeller” kitabında şunları ifade etmektedir:

1-      Düşmanların İslam’a düzenledikleri komplo ve entrikalar

İslam düşmanlarının kurduğu tuzaklar iki bölümde bakabiliriz; A-) Müslümanların can mal ve haklarına karşı yapılanlar B-) Müslümanların inanç düşünce ve davları üzerinde kurulan tuzaklar…

A-) Özellikle küresel ve yerel bazda İslam’i davayı dert edinen insanlara karşı oluşturulan güç ittifaklar ve beşeri sistemlerin İslam’i davayı dert edinenlere karşı uyguladıkları baskı; işkence, boykot, ölüm, zindan ve çeşitli fiziki olumsuz müdahaleler karşısında Müslümanlar ümitsizlik girdabına girmektedir. Bu süreçleri yaşayan Müslümanlar, çektiği çilelerle dirileceği yerde olumsuzluklar dünyasına ve karamsarlığa kendisini hapsetmektedir. Her ne kadar bu tabloda Müslümanların da payı varsa da, bu tür sıkıntılar yüzünden İslam’i hayattan Ümitlerimizi kesmemeliyiz. Ammar bin Yasir’in acılarına çare olarak sabrı nasihat eden peygambere kulak vermeliyiz. Sabırı, ümitsizliğe ve yenilgiye tercih etmeliyiz. Zindanlarda Yusuf, işkencelerde Sümeyye, hicretlerde Ebubekir, ateşlerde İbrahim, Allah yolunda kurban olmada İsmail olabilmeliyiz.

B-) Müslümanların varlıklarına karşı yapılan tuzaklar bazı dönemlerden sonra inançları üzerine yoğunlaştırılmıştır. Sahih ve tevhidi olan din ve düşünce yerine, beşeri uyduruklu yeni tarz inançlar, piyasa İslam kisvesi altında sürüklenmekte. Bunun yayılması için reklamlar, insanlar seferber edilebilmekte. Yer yer Müslümanlar kullanılmakta ve batının - batılın ruhuna uygun versiyonlu dinler;  her yere yayıltılarak, sahih Müslümanları çoğunluk doğruluktur kaprislerine kaptırarak kandırabilmektedirler. Gerçek olan tevhid dininin yayılmasına engel oluşturulmakta. Tüm bunlar karşısında; Müslümanlar, sahih İslam’a karşı ümitsizliğe düşürülmekte hatta daha da ileri götürülerek, Müslümanlara sahih doğrularını bile sorgulatabilmektedir… Artık İslami çalışmalarda fayda yoktur; toplumu ilahi yasalarla değiştirmek, ıslah etmek mümkün değildir. Siyasi değişiklik yapılamaz, İslam’ın devlet talebi falan yoktur sözleriyle geriye çekinilmektedirler.

Onların kurduğu tuzaklara karşı unutmayalım ki Rabbimizin de bir planı vardır. Bizler Rabbimizin planının, onların tuzaklarını bozacağını ümit ederek onların planları karşısında ümitsizliğe kapılıp erkenden mevzilerimizi terk etmemeliyiz. Sihirbazların asalarına karşı Musaların asaları muhakkak galip gelecektir.

2-      İslami cemaatlerin çoğalması ve birbirleriyle olan münasebetleri

Özellikle farklı yerlerde oluşan birçok cemaatin; yanlış yol, yöntem ve yapılanmaları; kendilerini İslamın kendisi olarak sunmaları, ümmetçiliği değil cemaatçiliği ön plana çıkarmaları, oluşturulan cemaatlerin zamanla farklı amaçlara yönelmesi ve araçların amaçlaştırılması, büyüyen cemaatlerin sermayeye yönelmesi ve burada gösterdikleri zaafiyetler; daha sonra cemaatlerin bir birlerine karşı tutum ve davranışları, yaptıkları hatalar, çoğu zaman Müslümanların ümitsizlik sebeplerine mazeret olmuştur. Her ne kadar bu durumu yaşayan Müslümanların bazı haklı gerekçeleri olsa bile tamamıyla İslami çalışmalardan uzaklaşıp farklı alanlara yönelmesi ve kendi birikimini mahvetmesi bizce yanlışlıklara karşı alınması gereken bir tavır olmasa gerek. Yapmamız gereken şey uzlete çekilmek değil; yanlışlıklara karşı uzun soluklu bir mücadele geliştirmek ve mevcut var olan potansiyeli hayır yolunda aktif hale getirmek olmalıdır.

3-      Cihat hareketlerinin zafere ulaşamaması

Bazı ülkelerde ortaya çıkan cihad hareketlerinin uzun soluklu bir mücadelede; beklenilenleri karşılayamaması sonucu, birçok insan ümitsizliğe kapılmış. Özellikle 80-90 yıllarda büyük umudlar bağlanılan cephelerden beklenen evrensel uyanışların ve yapıların oluşamaması ve yer yer cihad hareketlerinin bir birleriyle olan çatışması Müslümanları sukuta uğratmıştır. Müslümanların üzerinde eskiden diriltici cepheler olan yerler daha sonradan maalesef Müslümanları ümitsizliğe sürüklemiştir.

4-      İnsanları uzlete davet eden akımların çoğalması

Yukarıda sayılan üç sebepten dolayı insanlar dördüncü maddedeki gerekçeyle kendilerini tatmin etmeye başladı. Özellikle hiçbir şeyle alıp verecek bir meselesi olmayan; ideal anlamda olması gerekenleri es geçtikleri için hiçbir sıkıntıya maruz kalmayan bu akımlar, ümitsizlerin sığınağı haline gelmiştir.

Tekrardan umut ile kuşanıp kendi mevzilerimizde sağlıklı bir diriliş için ümitsizliğin sebeplerini ve sonuçlarını tahlil etmeden bir yerlere varılamayacağının bilincinde olmamız gerekiyor. Ne pahasına olursa olsun, bizim ümitsizlikten uzak durmamız ve değişen şartlar karşısında, kendi İnancımız ve insanlık için kurtuluşun yegâne gemisi olarak bildiğimiz tevhidi İslami çalışmaları ümitsizliğin girdabına sokmamalıyız. Birbirimiz için taze umutlar oluşturmalı ve yok edilmek istenen İslami geleceğimizi yenilenmiş ve tezkiye edilmiş umut ve eylemlerle ayakta tutmasını başara bilmeliyiz.

DUAMIZ
Rabbimiz! Birbirinizle çekişmeyin yoksa başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz kaybolur( Enfal 46) hitabına can u gönülden muhatap olan kullarından eyle bizi…

Rabbimiz! Müminlerin sevgi ve merhametteki misali bir cesedin azaları gibidir. Azalardan biri rahatsız olunca diğer azalarda rahatsız olur( Buharı-Müslim) diyen peygamberin yaşadığı İslami kardeşliği bize bahşet…

Rabbimiz! Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sarılıp ayrılığa düşmeyenlerden eyle bizi( Ali İmran 103)

Rabbimiz! Allahın ayetlerini, kınayıcıların kınamasından korkmadan, umutsuzların halinden etkilenmeden anlatabilmeyi bizlere nasip eyle…

Rabbimiz! Üzülmeden gevşemeden inancıyla ayakta kalabilen, yürüyebilen bir gençlik ver bize ve bizleri de dinine yardım eden gençlerden eyle…

Rabbimiz! Ümidimiz-Umudumuz sensin. Bizi sensiz, umutsuz ve ümitsiz bırakma…

Sabah yakın değil mi?( Hud 81)

Hüzne kapılma Allah bizimle beraberdir( Tevbe 40)

Bizden hüznü gideren Allaha hamd olsun( Fatır 34)

Selam-Sebat-Umut ile…