Mehmed MAKSUT
KAYIP BİR FİDAN
Doğu’nun en olumsuz şartlarında kendini Kur’an’ın davasına adayarak İslami faaliyetlere öncülük eden, birçok Müslümanın yetişmesine vesile olan ve 11 Eylül 1994’te kaçırılıp bir daha haber alınamayan değerli mütefekkir ve mücadele insanı “MUHAMMED FİDAN GÜNGÖR’E…”
---KAYIP BİR FİDAN---
İnfazını bekleyen bir mahkûmun elinden
Ufuklara kanatlanan özgürlük kuşlarıyla sana selam söyledim.
Sınırları mayınlarla çevrili,
Acılarla hemhal olmuş şehirlerde hep seni bekledim.
Bahara, hüzünle giren ciwanlar nasıl bakarsa ufuklara,
Gittiğinden beri uzaktan gelen kuşlara öylece bakıyorum Ey Fidan…
Seni anlatmaya dilim,
Yazmaya elim,
Kaldırmaya bileğim yetmese de
Yüreğimden aldığım cesaretle
Kırık ve mahzun da olsa
Tükenmeye yüz tutmuş kalemimle yazacağım seni Ey Fidan…
Acıların diyarında atılmıştın toprağa.
Topraklar Arabistan vahaları gibi çoraktı.
Köyler zulümlerden dolayı ıssız kalmıştı.
Yürekler zindana atılan Yusuf’lar gibi
Yalnızlığın soğuk yüzüne terk edilmişti.
Gelmiyordu bir türlü beklenen rahmet yağmurları.
Kavrulmuşken toprak,
Susuzluktan çatlamışken yürekler,
Anaların, ağıtlar eşliğinde söylediği dualarla
Sen ekildin toprağa.
Zulüm dolu diyarlarda adalete vurgun olarak boy verdin.
Çoraklığa bir umut olmak,
Direnişe bir taş olmak için çıktın mücadele meydanlarına.
Gözlerinde fer kalmamış çocuklara ışıktın, aştın.
Şahitler için sevdaydın.
Maşuklar için aşktın,
Sen, yeşerip küfrü korkutacak bir Fidan’dın.
Muhammed’i davanın Hüseyni varisiydin.
Zor zamanlarda kuşandın davanı.
Heybende iman, umud, anaların duaları vardı.
Dostlarının samimi emekleriyle
Heyhat mine’z -zille nidasıyla
Çıktın Amed’in meydanlarına.
Meydanlar karanlıktı.
Yollar pusluydu.
Hz. Hüseyin’lerin sancağı yerde kalmamalı diyerek
Despotluklara karşı ilmin ve cesaretinle dikildin.
Sen, karanlığın fecre dönüşmesi için adadın kendini Hüseyin’ce.
Hüseyinler, davaları için izzeti zillete tercih edip
Korkmadan, arkaya bakmadan yola koyulurlar…
Ey izzetten yana tercihte bulunup yola koyulan Fidan!
Sen ilmin, kardeşliğin, samimiyetin, sebatın, fedakârlığın menziliydin.
Kalemin rahmete, yüreğin kardeşliğe, zamanın ümmete adanmıştı.
Hira’lardan beklenen aydınlıklar doğmalıydı.
İslam’ın sancağını eliyle değil
Yüreğiyle taşıyanlar nasıl Taif’lerde taşlandıysa,
İftiralara uğradıysa, bedeller ödediyse…
Tüm bunları göze alarak
Sen de taşıdın tevhidin sancağını.
Ve kutlu arkadaşlarının
Acılarına, öldürülmelerine, sürülmelerine,
Medrese-i Yusufiyelerde işkencelerden nasıl geçtiğini biliyorum.
Biliyorum bunlar yakıyordu yüreğini Ey Fidan.
Düşen canlarla düşüyordun,
Sürülen mazlumlarla muhacirliği yaşıyordun,
İşkencelerde Allah diyen yüreklilere
Sende eşlik ediyordun biliyorum.
Çünkü sen mazlumun yareniydin.
Kaldıramadılar seni Ey Fidan
Filizlenmeden koparmaya çalıştılar.
Seni yıldırmadı çektiğin acılar, duyduğun tehditler.
Şimdi sen yoksun aramızda
Eksik bir yanımız
Yüreğimizdeki özlemlerle
Dilimizdeki dualarla
Senin davana adandığına şahitlik etmek için
Ruz-i mahşerde Rabbimizin makamında duracağız.
Şahidiz ya Rab…
Şahidiz ya Rab…
Şahidiz ya Rab diye haykıracağız…