Mehmed MAKSUT

08 Eylül 2011

KAYIP BİR FİDAN

Doğu’nun en olumsuz şartlarında kendini Kur’an’ın davasına adayarak İslami faaliyetlere öncülük eden, birçok Müslümanın yetişmesine vesile olan ve 11 Eylül 1994’te kaçırılıp bir daha haber alınamayan değerli mütefekkir ve mücadele insanı MUHAMMED FİDAN GÜNGÖR’E…”

---KAYIP BİR FİDAN---

İnfazını bekleyen bir mahkûmun elinden

Ufuklara kanatlanan özgürlük kuşlarıyla sana selam söyledim.

Sınırları mayınlarla çevrili,

Acılarla hemhal olmuş şehirlerde hep seni bekledim.

Bahara, hüzünle giren ciwanlar nasıl bakarsa ufuklara,

Gittiğinden beri uzaktan gelen kuşlara öylece bakıyorum Ey Fidan…

Seni anlatmaya dilim,

Yazmaya elim,

Kaldırmaya bileğim yetmese de

Yüreğimden aldığım cesaretle

Kırık ve mahzun da olsa

Tükenmeye yüz tutmuş kalemimle yazacağım seni Ey Fidan…

Acıların diyarında atılmıştın toprağa.

Topraklar Arabistan vahaları gibi çoraktı.

Köyler zulümlerden dolayı ıssız kalmıştı.

Yürekler zindana atılan Yusuf’lar gibi

Yalnızlığın soğuk yüzüne terk edilmişti.

Gelmiyordu bir türlü beklenen rahmet yağmurları.

Kavrulmuşken toprak,

Susuzluktan çatlamışken yürekler,

Anaların, ağıtlar eşliğinde söylediği dualarla

Sen ekildin toprağa.

Zulüm dolu diyarlarda adalete vurgun olarak boy verdin.

Çoraklığa bir umut olmak,

Direnişe bir taş olmak için çıktın mücadele meydanlarına.

Gözlerinde fer kalmamış çocuklara ışıktın, aştın.

Şahitler için sevdaydın.

Maşuklar için aşktın,

Sen, yeşerip küfrü korkutacak bir Fidan’dın.

Muhammed’i davanın Hüseyni varisiydin.

Zor zamanlarda kuşandın davanı.

Heybende iman, umud, anaların duaları vardı.

Dostlarının samimi emekleriyle

Heyhat mine’z -zille nidasıyla

Çıktın Amed’in meydanlarına.

Meydanlar karanlıktı.

Yollar pusluydu.

Hz. Hüseyin’lerin sancağı yerde kalmamalı diyerek

Despotluklara karşı ilmin ve cesaretinle dikildin.

Sen, karanlığın fecre dönüşmesi için adadın kendini Hüseyin’ce.

Hüseyinler, davaları için izzeti zillete tercih edip

Korkmadan, arkaya bakmadan yola koyulurlar…

Ey izzetten yana tercihte bulunup yola koyulan Fidan!

Sen ilmin, kardeşliğin, samimiyetin, sebatın, fedakârlığın menziliydin.

Kalemin rahmete, yüreğin kardeşliğe, zamanın ümmete adanmıştı.

Hira’lardan beklenen aydınlıklar doğmalıydı.

İslam’ın sancağını eliyle değil

Yüreğiyle taşıyanlar nasıl Taif’lerde taşlandıysa,

İftiralara uğradıysa, bedeller ödediyse…

Tüm bunları göze alarak

Sen de taşıdın tevhidin sancağını.

Ve kutlu arkadaşlarının

Acılarına, öldürülmelerine, sürülmelerine,

Medrese-i Yusufiyelerde işkencelerden nasıl geçtiğini biliyorum.

Biliyorum bunlar yakıyordu yüreğini Ey Fidan.

Düşen canlarla düşüyordun,

Sürülen mazlumlarla muhacirliği yaşıyordun,

İşkencelerde Allah diyen yüreklilere

Sende eşlik ediyordun biliyorum.

Çünkü sen mazlumun yareniydin.

Kaldıramadılar seni Ey Fidan

Filizlenmeden koparmaya çalıştılar.

Seni yıldırmadı çektiğin acılar, duyduğun tehditler.

Şimdi sen yoksun aramızda

Eksik bir yanımız

Yüreğimizdeki özlemlerle

Dilimizdeki dualarla

Senin davana adandığına şahitlik etmek için

Ruz-i mahşerde Rabbimizin makamında duracağız.

Şahidiz ya Rab…

Şahidiz ya Rab…

Şahidiz ya Rab diye haykıracağız…