Enver EMRE

21 Kasım 2019

KİMDİR EMPERYALİSTLER? -II-

İşte, başta Müslümanlar olmak üzere zaman zaman tüm insanların, özelliklede sömürü düzeninin en alt tabakasındaki toplumlarda beliren bir takım iptidai protesto yöntemlerinin ve bunların yöneldikleri yanlış hedeflerin sebebi bu zihni koşullanmışlıklarda aranmalıdır. Zaman zaman ortaya çıkan; “Fransız mallarını boykot edelim”, “İsrail veya ABD ürünlerini almayalım” gibi söylemlerin aslında emperyalist çağın, hatta kapitalizm aşamasının ürünü oldukları ve artık post-modern küreselleşme çağında bu gibi söylemlerin insanlığı yanıltmaktan ve yanlış hedeflere yöneltmekten başka bir işe yaramadığı aşikardır. Ne kadar aşikar olduğu ise bilimsel bulgularla, akli delillerle şu şekilde açıklanabilir;

Birincisi, küresel sistemde artık şu devlete, bu ülkeye ait halka arz edilmemiş, hisseleri borsada alınıp satılmayan, yönetim kademelerinde karar verici olarak hisse sahiplerinin bulunmadığı, devletin doğrudan yatırımcısı ve söz sahibi olduğu şirket sayısı oransal açıdan bakıldığında yok mesabesindedir. 70’li yıllardan itibaren dünyada, 90’lı yılların özellikle ikinci yarısından itibaren de Türkiye gibi ülkelerde başlatılan özelleştirme furyası ile birlikte doğrudan devlete ait yatırımlar, yukarıda bahsi geçen küresel-emperyalist güçlerin eline geçmiştir.Örneğin; OECD ülkelerindeki büyük ölçekli kamu yatırımlarının yüzde 40’ında, kamu harici hissedarlar bulunmaktadır. Bu şirketlerin yüzde 50’sinde devlet çoğunluk hissesine sahip olmasına rağmen, özel düzenlemelerle diğer hissedarların hakları, menfaatleri ve karar yetkileri güvence altına alınmıştır. Kaldı ki, Washington Konsensüsü ile birlikte 1980’li yıllardan itibaren önce Latin Amerika ülkelerinde, sonrasında ise Türkiye gibi ülkelerde Dünya Bankası, İMF ve ABD öncülüğünde uygulatılmaya başlananneo-liberal borçlandırma ekonomisi ile devletin iktisadi hayattaki ağırlığı çoktan beridir yok mesabesine indirilmiştir. Ağırlığından arta kalanı da binbir türlü yöntem, özel düzenlemeler ve hisse alımı yolu ile küresel-emperyalist yapının eline geçmiş ya da etkisizleştirilmiştir. 

Pek çok zaman, yukarıda bahsi geçen zihinsel koşullanmışlığın bir sonucu olarak insanlarda şöyle bir söyleme muhatap kalınır: “İsviçre çikolata ve saat markaları ile, Almanlar ve İtalyanlar araba markaları ile diğer pek çok ülke de şu şuşu markası ile tanınmaktadır. Bizim ülkemizin ise dünya çapında bilinir hiçbir markası veya üretimi yok...”. Bu büyük yanılgı, ulus-devlet formu ile düşünmenin bir sonucu olarak tezahür etmektedir denebilir. Oysa ki, kapitalizmin küresel-emperyalizm çağında markaların devletlere ait olduğunu düşünmek, en nezaketli tabir ile safdillik olur. Kuşkusuz ki markalar; onu ortaya çıkartan, kuran, işleten; sermayesi, aklı ve çalışması ile onu dünya çapında bilinir kılan kim ise onundur. Ona aittir. Kapitalizm çağının zihinsel prangaları ile değerlendirerek, herhangi bir markaya ulusal bir aidiyet atfetmek bu çağda kesinlikle söz konusu olamaz. Küresel-emperyalist çağda MultinationalCompany, yani Çokuluslu Şirket (ÇUŞ) diye bir hakikat mevcuttur. Ve bu ÇUŞ’ların operasyonları aynı anda pek çok farklı ülkeden yönetilmektedir. Dolayısı ile herhangi bir ÇUŞ’u, uluslararası markayı veya şirketi ulus-devlet sınırları ile sınırlandırmak objektif olarak mümkün değildir.

Kaldı ki, ABD’de kamu hizmetlerinin büyük bir çoğunluğu dahi Reagan dönemi itibari ile özelleştirilmiştir. Cankurtaranlık hizmetlerinden, cezaevi hizmetlerine; itfaiye hizmetlerinden belediye hizmetlerine kadar pek çok kamu hizmet kalemi özel kesim tarafından yürütülmektedir. Yani, sermayedar kesim olarak bilinen kapitalistler, kamu hizmetlerinden, dünyanın en önemli markalarına kadar her şeyin sahibi konumundadırlar. Doğrudan sahibi olmasalar bile, en azından yönetim kademelerinde söz hakkı edinecek ve şirket (marka) politikalarını belirleyebilecek ölçüde hissedarıdırlar. Bunun böyle olduğunun objektif biçimde anlaşılabilmesi için aşağıdaki örnekler yeterli olacaktır:

Görüldüğü üzere, dünya üzerindeki hiçbir şirket veya marka yoktur ki, VangourdGroupİnc., BlackRockİnc. Ve GoldmanSachsGroup gibi yatırım firmaları tarafından hisselerinin önemli bir kısmı ve hatta çoğunluk yapısı satın alınmış olmasın. Dahası bu yatırım firmaları, birbirlerinin hisselerinin de çoğunluk yapısını veya önemli bir kısmını satın alarak içinden çıkılamaz bir sermaye ağı örmüşlerdir. 

Devam edecek...