Enver EMRE

18 Nisan 2020

POST-COVİD DÜNYA VE ÖDEVLERİMİZ

COVİD- 19, nam-ı diğer Yeni Koronavirüs Hastalığı, bu yazının kaleme alındığı tarih olan 14 Nisan 2020 günü itibari ile Allah’ın arzında yaşayan yaklaşık 2 milyon insana bulaşmış vaziyettedir. Daha da fazlasına bulaşacağı ise pek çok uzman tarafından defaatle belirtilmiştir. Sosyo-psikolojik etkisine gelecek olunursa, tüm dünya insanlığını cebren etkisi altına aldığını söylemek, abartılı bir yaklaşım olmayacaktır.  Peki bu dönem geçtikten sonra dünya nasıl bir dünya olacak? Post-COVİD devrinde dünyayı eskisi gibi bulabilecek miyiz?

Kanaatimce Pre-COVİD devrinde ne yaşanıyordu ise söz konusu devirde de aynısı yaşanacaktır. Tabii dışarıdan bir müdahale olmadığı taktirde. Dış müdahaleden kasıt ise emperyalist tağilerin Ademoğlu’na yönelik köleleştirici (kullaştırıcı) zalim politikalarıdır. Bunca zaman insanlığı kendi batıl sistemleri dahilinde acımasızca sömürdüler ve zayi ettiler. Pek çok insan hayatını, bunların kurdukları batıl kapitalist-emperyalist sistemin çarkları arasında yok yere öğütüp gitti. Bakın şimdi onların kazandıklarından, tabii kazanabildilerse, ne acıdır ki geriye miskal-i zerre bir şey kalmamış...

Eğer insanlık uyumaya devam eder ve bu şeytani tuğyanizme dur demezse; ki Rabbine dönüp, yalnız O’na teslim olmadıkça bunu gerçekleştirmesi söz konusu dahi edilemez, korkulur ki çok daha zorlayıcı bir sömürünün hedefi olacaktır.

Allah’ın arzını yönettiğine inanan bir avuç emperyalist güruh, insanlığın, özellikle de insanlığa öncü olması icap eden Müslümanların sonu gelmez ataletinden cesaretle Post-COVİD dönemini fırsat bilip gemi azıya alacak ve tüm insanlığı görülmemiş bir cenderenin içinde ezmeye meyledecektir. Plan ve proje belli;

Ekonomisi ve kültürü ile küreselleşmiş dünyayı siyasi ve dini olarak da küreselleştirmek; Ademoğullarını iradesiz, ferasetsiz, akılsız ve beşeri ihtiyaçlarına, hazlarına teslim olmuş zavallı mahluklara döndürmek. Nihai hedefse din günü geldiğinde şu çirkin iddianın haklılığını savunmak:

 

Öyle ise beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onlara elbette önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.”(Araf 16-17)

 

Eğer insanlar derin uykularından uyanmaz ve yegane Rab olan Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmazlarsa; korkulur ki, George Orwell’ın 1984 romanındaki distopik dünyaya geri dönülmez biçimde hapsolmak durumunda kalacaklardır. Bugün artık bahsi geçen romandaki Global Hükümet talepleri açıktan açığa dillendirilir hale geldi. İngiltere’nin eski başbakanlarından Gordon Brown, COVİD-19 ile mücadele için global ölçekli bir hükümet kurulmasını talep etmiştir.[1]Dahası emperyal düzenin deneyimli elemanlarından ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger, Wall Street Journal’a verdiği bir ropörtajda COVİD-19’un dünya düzenini (World Order) sonsuza kadar değiştireceğini ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını vurguladıktan sonra, aynen Brown gibi virüsü yenmek için küresel bir işbirliği vizyonu ve programının şart olduğunu belirtmiştir.[2] Ayrıca, romanın herkesi her yerde izleyen ve sürekli insanları baskı altında tutan Büyük Birader karakterinin de karşılığı bu yeni dönemde oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Zaten uzun bir süredir mobese sistemi, cep telefonları ve diğer iletişim araçları aracılığıyla, ne yaptığı sürekli olarak Büyük Birader tarafından gözlenen insanlar, yıllarca filantropist(yardımsever) iş adamı olarak pazarlanan Bill Gates tarafından üretilen deri altımikroçip implantları ile daha da yakın şekilde gözlem altında tutulmaya devam edilecekler. Hatta İsveç’te bu çipleme işleminin gönüllü olarak başladığı;burada yaşayan insanların, suç oranını düşürdüğü, daha “güvenli” bir hayat sağladığı ve nakitsiz (cashless)topluma geçişte önemli bir merhale olduğuna inandıkları için gözleri kapalı biçimde mahremiyetlerini ve hususi verilerini mikroçip implantı üreten şirketlere açtıkları gözlemlenmiştir.[3] Yani, bir nev’i tasmalarını kendi elleri ile boyunlarına geçirmişlerdir. İşte Post-COVİD dünya!

Peki böyle bir durumda yapılması gereken nedir? Bunun cevabını en doğru ve güzel şekilde kuşkusuz ki Rabbimiz verir:

 

Ey iman edenler! İman edin...”(Nisa 136)

 

Kendilerini İslam’a izafe edenler, bu ayette buyurulduğu gibi tam bir teslimiyetle Allah’a teslim olur ve takva bilinci ile desteklenmiş bir imana erişirlerse kuşkusuz ki Allah’ın yardımı da gelecektir. Ancak bugünden bakıldığında Müslümanların bu bilinçle hareket etmedikleri açıkça görülmektedir. Özellikle böyle kritik tarihi eşiklerde, Müslüman olduğunu iddia edenlerin, halife olma bilinci ile sorumluluklarını kuşanmaları ve insanlığın önüne geçerek onlara kılavuzluk etmeleri beklenirdi. Allah’ın kendilerine yüklediği yakıcı görev de bu idi. Ancak görülüyor ki; Müslümanlar bugün her zamankinden daha pasif, daha donanımsız ve atıl durumdadırlar.En basit bireysel vazifelerini dahi yerine getirmekte zorlanmaktadırlar.

İnsanlığın çaresizce teslim alınmaya ve müfsid güçler tarafından dünyanın karanlık bir panoptikona* dönüştürülmeye çalışıldığı böylesi bir devirde, Müslümanların ciddi bir alternatif oluşturamamaları; yegane ilahları olan Allah’ın tertemiz çözüm reçetelerini uygulama alanına inkılap ettirememeleri çok acı bir tabloya dönüşmek üzeredir. Müslümanlar, bugüne kadar öteleye durdukları temel sorumluluklarına bigâne kalmayı sürdürdükçe, yeryüzü ve insanlık daha da fazla fesada uğratılacaktır. Rab olan Allah bunu kerim olan Kitabı’nda açıkça belirtmiştir:

 

İnkarcılar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz Allah’ın emirlerini yerine getirmez ve onlar gibi birbirinize yardımcı olmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.”  (Enfal 73)

 

Demek ki, Müslümanlar birbirlerinin velisi olacaklar ve insanlığı tuğyani düzenin ellerine teslim etmemek için Allah’ın emirleri doğrultusunda bir düzen kurulması için çaba gösterecekler. Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını toplumsal hayatta cari kılmak için mücadele edecekler. Müslümanım diyenler için bugün en yakıcı görev budur! Yoksa insanlık; Trans-Hümanizmden LGBT-Queer’e, veganlık projesinden ailesiz topluma kadar çeşitli karanlık batıl projenin ağına düşecektir.

Öyle bir devre yetiştik ki; distopik filmleri arar olduk!


[1]https://www.theguardian.com/politics/2020/mar/26/gordon-brown-calls-for-global-government-to-tackle-coronavirus  15.04.2020 02:21

[2]https://www.dailymail.co.uk/news/article-8187313/Henry-Kissinger-warns-coronavirus-spell-economic-doom-generations.html   15.04.2020 03:21

[3]Lee Brown, “SwedesAreGettingİmplants İn Their Hands ToReplace Cash, CreditCards”, New York Post, July 19, 2019 (https://nypost.com/2019/07/14/swedish-people-are-getting-chip-implants-to-replace-cash-credit-cards/) 15.04.2020 02:16.

*Panoptikon:İngiliz filozof ve toplum kuramcısıJeremy Bentham’ın tasarlamış olduğu hapishane modelidir. Tasarımın konsepti mahkumları gözetlemeye izin verir. Şöyle ki bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kuruluydu. Her hücre bu halkanın iç kısmına açıktı ve halkanın dış cephesindeki duvarda birer pencere vardı. Halkanın ortasında mahpuslardan tamamen saklanmış konumdaki gözlemcilerin kaldığı bir nöbet kulesi yer almaktaydı.Panoptikonun temelinde yatan ilke, tek odalı hücrenin içindeki mahkuma saklanacak hiçbir yer bırakmaması, buna karşılık dış cephedeki duvarın penceresinden gelen dış ışığın kuledeki nöbetçilere mahpusun her hareketinin bir silüetiniizleme olanağını sağlamasıydı. Bentham'ın yaklaşımına göre, gözlemlenen her yanlış davranışının ceza getireceğini bilen, ama davranışlarının aslında ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen mahpusun, aklını başına toplayarak her zaman izleniyormuşçasına davranmaktan başka seçeneği yoktu. Böylece mahkûm bizzat kendi hareketlerini kollamak durumunda kalacaktı. Bkz.: https://tr.wikipedia.org/wiki/Panoptikon