Mehmed MAKSUT

08 Temmuz 2010

KİMLİĞİN İNŞASI

Biz kimiz, neyi ve kimleri temsil ediyoruz, kendimizi kimlerden sayıyoruz, hangi pencereden hayata bakıyoruz, kimleri kendimize rehber ve önder kabul ediyoruz, olmazsa olmazlarımız nedir, kaygılarımız sevinçlerimiz nelerdir vb sorular insan kimliğinin oluşumunda ve tanımlanmasında önemli sorulardır.

Sözlükte kimlik; toplumsal bir varlık olarak insana özgü olan belirti, nitelik ve özelliklerle, birinin belirli bir kimse olmasını sağlayan herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü olarak ifadelendirilmektedir.

Kimlik, insanın kim olduğuna dair verdiği cevaplardan oluşur. Kimlik, varlığın kendisini algılaması ve tanımlamasıdır. Kimlik bir aidiyet meselesidir. Kimlik elbise değiştirir gibi değiştirilecek bir şey olmadığı gibi şartların değişmesiyle değişen şeylere de kimlik denilmemeli.

Kişilerin kimliği olduğu gibi toplumların, topulukların, grupların, milletlerin, cemaatlerin, devletlerinde de kimliği vardır. Ve var olan her yapı öncelikli olarak kendisine bir kimlik bulur ve bu kimlik üzerine düşüncelerini fiiliyata geçirir.

Yaşadığımız dönemde acı bir kimlik yozlaşmasıyla üzüntü duyarak karşı karşıyayız. Bu yozlaşma herkesi etkilemektedir. Bu etkinin en fazla görüldüğü insanlar ise maalesef bize göre Müslümanlardır. Müslümanlar modernizm ve geleneğin ağır etkisiyle, vahiy dışı güçlerin baskısıyla bir kimlik bunalımı ve değişimine sürüklenmektedir.

Burada şunun altını çizmemiz gerekir ki Müslümanlarda var olan kimlik krizi fıtri değildir arızidir. Meydana gelen kriz İslam’ın kendisinden değil, müslümanım diyen insanların Kuranı, Dini, Peygamberi, hayatı algılamasından kaynaklanmaktadır. Zira İslam insanlara doğru bir kimlik kazandırma için birçok öğüt vermiş ve örnek peygamber ( Ahzab 21- Mümtehine 4) göstermiştir. Bu konuda emrolundugunuz gibi dosdoğru olun uyarılarını peygamberlerden bile kuran esirgememiştir.( Hud 112)

Kimlik yozlaşması dediğimiz şey aslında bir bakıma imanın yozlaşmasının canlı bir tezahürüdür. Çünkü müslümanın asıl kimliğini oluşturan inandığı değerlerdir. İman, hayatın nasıl yaşanılacağını; nelerin kabul, nelerin red edileceğini, kimlerin dost kimlerin düşman olarak belleneceği, kimlerin sevileceği kimlerin sevilmeyeceğine dair Allaha verilen sözün açılımıdır da. Dolayısıyla iman unsuru kimlik unsurunun beklide en önemli mihenk taşıdır.

“Ben Müslüman” diyerek kimliğindeki asıl olanı belirleyen insan; bu kimliğe uygun tavırlar ortaya koymak zorundadır. Bu da Allahın razı olmadığı kimliklerden ayrışmayı ve netleşmeyi beraberinde getirecektir. Sağlıklı ve geçerli bir imanla kurulacak olan bir kimlik inşası; zorluklara, zorbalara, konjoktürel durumlara göre kendini değiştirmeyecektir.

İnsan kimlerden olduğunu belirlerken, kimlerden olmadığını da belirlemelidir. Kişinin kimliği kimi zaman karşı olduğu, sevmediği şeylerden bile anlaşılır. Bu bağlamda tagutları ve onların düşüncelerini, bize dayattıkları kimliklerini red etmek İslami kimliğin ruhunu oluşturur. Kelimeyi Tevhid sözleşmesiyle gerçekleşen ve ilkeleşen bir kimliktir Allahın kulundan istediği. Kendilerini evrensel kabullere ve redlere alabildiğine açık tutanlar kimlik krizine uğramaktan kendilerini alamamaktadırlar.

Yanlış eğitim ve bilgi ile insanın fıtratında var olan temel İslami kimliği değiştirilmekte. Değiş(tiril)en kimlikte; liberal tonların, demokratik argümanların, hümanist duyguların baskın olduğu, ılımlı ve uyumlu bir İslami kimlik amaçlanmaktadır. Bunun için birçok güç, cemaat, kurum, kitap yazar-çizer devreye konulmuştur ve de konulmaktadır. Bu arzuladıkları kimlikleri yaygınlaştırabilmek için kıtalar ötesine okullar açılmakta, konferanslar verilmekte, basın yayın yoluyla insanlar teşvik edilmekte. Tabi oluşturulmak istenen bu yeni, homojen kimliğe “İslami” sıfatını vermemiz ne kadar doğrudur. Bu tartışılır.

İslami kimliğin değişimine yönelik araçlar, taktikler ve üsluplar her zaman aynı kalmamakta; asra, zamana ve zemine göre farklılık arz etmekte ise de amaç; küfre, zulme, taguta, ifsada dur diyecek potansiyele sahip olan İslami kimliğin yok edilmesi, yok edilemiyorsa da etkisizleştirilmesi arzulanmaktadır.

Tüm bu değişimlerin, dönüşümlerin ve kimlik krizlerinin gerçekleşmesinin en büyük sebebi bizde var olan eksikliklerin önemli bir yeri vardır. Maalesef biz Müslümanlar, çağımızı ve etrafımız değiştireceğimize ne acı ki gelinen noktada tam tersi bir seyir izlemekteyiz. Müslümanlar yer yer kendilerini bireysel olarak bile muhafaza edememekte.

Burada yürütülen propaganda, baskı veya sağdan yanaşma taktikleri Müslümanları kimlik kırılmalarına sürüklemektedir. Ama bunlardan da öte kanaatim kimlik kırılmalarının birçoğu dünyevi kaygılardan ve kurani kavramların yerli yerince hayata taşınmamasından kaynaklanmaktadır. Özellikle temel kavramlarımız olan; tewhid, tagut, şirk, küfür, ilah, rab, hükümranlık, devlet, ümmet, münafık, mümin, müşrik gibi temel kavramları çokça gündemde tutmamamız ve olayları bu kavramların içeriğine uygun bir dil ve tavır degerlendirmememız kimlik yozlaşmasını daha da artırmaktadır.

Yaşadıkları birçok sıkıntıya yeterli donanımlarla, bilinçli, tevhidi duruş sergileyemeyen Müslümanlar birçok noktada sıkıntılara düşmüş ve düştüğü yerde kimlik değişimine uğrayarak tekrar toplumun önüne çıkmıştır. Öyle ki birçok insan değişime uğramasına rağmen kendisinde var olan değişimin farkına bile varamamışlar. Bu kardeşlerimiz sürekli kendilerini değiştirerek başkalarının yanında meşruiyet kaygısına girişmeyi bile başardılar. Oysaki kimliğimizin meşruiyeti İslam’dır ve İslam’ın meşruiyetine ters olan şeylerden ve yerlerden, kimlik onaylatma meşgalesine girmek İslami kimliğin zedelenmesine kapı aralamıştır. Yaşadıkları farkı süreçler içerisinde kırılmalara uğramışlardır. Oysa hayat içerisinde bazı şeyler değişse de değişmeyecek bazı şeylere iman etmiştik. Ama maalesef yolun uzun ve çileli olmasından dolayı bazıları erken daldılar suya ve sonrası malumumuz…

Evet kardeşler, hayatımızı, İslami kimliğimizden, temel sabitelerimizden feragat ederek kuramayız, sürdüremeyiz. Tercihlerimizi kimliğimizden soyutlanarak yapamayız. Kimliğimizi duygusallığa, Kuran’dan uzak iyimserliğe feda edemeyiz. Konjöktürün, sürecin, reel politikaların kimliğimizi, İslami algımızı ve kişiliğimizi bölüp parçalamasına müsaade etmemeliyiz. Bu tür söylemlerin ahirette Rabbimizin yanında geçmediğini bilmeliyiz. Bu tarz bahanelerle kendimizi düze çıkarma arayışlarına son vermeliyiz. Bizim görevimiz, Allahın belirlediği renge kimliğimizin bürümek ve onu hayata aksettirmektir. Yoksa yeni bir kimlik ortaya koymak bizim işimiz değildir.

“Mü'minler Calut ve ordusuna karşı meydana çıktıklarında dediler ki: Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara 250)

“Şüphesiz kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra geri küfre dönenleri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır.” (Muhammed 25)

“De: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, ölümüm ve hayatım âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum.” (En'am 162)

Emrolundugun gibi dosdoğru ol. Ve azıtmayın. Çünkü Allah yaptıklarınızı görendir. Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allahtan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.” (Hud 112–113)

DUAMIZ: Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. Yakin gelinceye kadar senin dinin üzerinde sana ibadet edebilmeyi bizlere lütfet. Rabbim senin bize verdiğin kimliğin şahitliğini yapabilme şerefini bizlere lütfet bu lütuf bizlere tüm dünya lüksünden daha değerlidir…

Selam ve dua ile