13-12-2012 18:09

Kış Suriyeli mülteciler için çok sert geçiyor

Milyonlarca Suriyeli bu kışı evsiz ya da çatışma bölgelerinde çok zor şartlarda geçiriyor. Kamplarda durum kötü ama Suriye`de kalanların şartları daha da ağır.

Kış Suriyeli mülteciler için çok sert geçiyor

Suriye’de yaklaşık 21 aydır devam eden şiddetli çatışamalar 3 milyondan fazla kişiyi evlerini terketmek zorunda bıraktı. Birleşmiş Milletler’in rakamlarına göre Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi komşu ülkelere sığınan Suriyeli mülteci sayısı ise 500 bini aştı.

On binlerce Suriyeli, Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak'ta ya da Türkiye sınırına yakın bölgelerde silahların susacağı günü bekliyor.

Çatışma bölgelerinden kaçan ancak komşu ülkelere sığınamayan Suriyelilerin bir bir kısmı da Türkiye sınırına yakın bölgelerde kurulan kamplarda konaklıyor.

İdlib kenti yakınlarındaki bu kampta yaklaşık 12 bin Suriyeli, savaşın yanı sıra etkisini artıran kış şartlarına da ayak uydurmaya çalışıyor.

Çadırlar yağmura karşı bile dayanıklı değil, soğuk hava ve yiyecek sıkıntısı sivilleri zorluyor. Temel ihtiyaç maddelerinden yoksun mülteciler bölgeye gelen yardımlardan alabilmek için birbirleriyle yarışıyor. Mülteci kampında üç binden fazla 12 yaşının altında çocuk bulunuyor.

Akşam hava sıcaklığının önemli derecede düştüğü bölgede teneke kutularda yakılan ateşin çevresinde toplanan kadın ve çocuklar ağaç dallarını yakarak ısınmaya çalışıyor.

Yıkadıkları çamaşırları çadırlarının yakınında, açık alanda ve terk edilmiş tır kasasında kurutan kadınlar, vakitlerinin büyük bir bölümünü çadırlarda geçiriyor. Çadırlarda kalanların su ihtiyacı ise taşıma yöntemiyle karşılanıyor.

Yağmurla oluşan çamurda kimileri terlik kimi çıplak ayakla dolaşan çocuklar, çadırların arasında oynayarak çocukluklarını yaşamaya çalışıyor. Çocuklar bazen de gerek su taşıma gerekse yemek alma sırasında ailelerine katkıda bulunuyor.

Çocuklarına süt bile bulamayan, içecek sularını ise çevre köylerden karşılamaya çalışan binlerce Suriyeli, evlerine dönecekleri günü özlemle bekliyor.

Kampların çoğunda elektrik ve tuvalet bulunmuyor. Çadırlar kış şartları için uygun değil. Mülteciler kampta yeteri kadar battaniye dahi bulunmadığını söylüyor.

Kampın içecek suyu ve sıcak yemeği Türkiye Kızılayı tarafından temin ediliyor.

ÜRDÜN KAMPLARINDA DA ŞARTLAR AĞIR

Ürdün'deki kamplarda da Suriyeli sığınmacılar soğuk ve zorlu hayat şartlarıyla boğuşurken, kronik hastalıkları olanları ölüm tehdit ediyor.

Ürdün'deki kamplarda yaşanan ''trajedi''nin en yakın tanıklarından biri Ebu Abduh. 35 yaşındaki genç baba, Suriye'de yaşanan şiddet olaylarının ardından Ürdün'ün kuzeyinde, Suriye'ye sınırında bulunan er-Remse kentindeki Horan Ovası'na göç etmiş.

Ebu Abduh nadir görülen Mukopolisakkaridoz (MPS) hastası olan 9 yaşındaki kızının Ürdün'e göç etmesinin ardından gerekli tedaviyi alamaması nedeniyle son nefesini verdiğini söylüyor.

Çaresizliğin verdiği acıyla konuşan baba Ebu Abduh, Ürdün'de tedavi imkanı bulamayan kızının hastalığı nedeniyle kas kasılmaları yaşadığını ve bu esnada nefesinin kesilmesi sonucu hayatını kaybettiğini belirtiyor.

Baba Ebu Abduh, Ürdün'e geldikten sonra 3 yaşındaki oğlunda başka bir hastalık ortaya çıktığını anlatıyor.

Baba Ebu Abduh, Ürdün'de teşhis için gittiği doktorların oğlunda elektrik akımı fazlası olduğunu tespit ettiğini, oğlunda felç durumu olduğunu, ellerini ve ayaklarını hissetmediğini ifade ediyor.

Yeterli maddi imkana sahip olmadığı için oğlunu tedavi ettiremediğine dikkati çeken baba Ebu Abduh, ''Tarifsiz bir acıyla kızıma veda ettiğim gibi oğluma da veda edeceğim günü bekliyorum'' diyor.

HALEP KITLIK VE SEFALETİN PENÇESİNDE

Mülteci kamplarında hayatta kalma savaşı sürerken, Suriye içinde kalanların durumu daha trajik. Batı Suriyeli isyancılara silah sağlama yolunda adımlar atarken, milyonlarca Suriyeli'ye insani yardım ulaştırılabilecek yol bulamadı.

Artan insani kriz ile başa çıkmak ve yardım dağıtmak şu anda karşı karşıya bulunulan en önemli sorunlardan biri. 2 milyondan fazla kişi ülke içinde perişan halde, yıkıntıya dönen şehirlerde ve kışın pençesinde ayakta kalmaya çalışıyor.

Kendi şehirlerinde mülteci olanlardan biri de Halepli Adnan Hasan... Dört çocuğunu geçindirebilmek için sokakta yaktığı ateşte pişirdiği ekmekleri satan Hasan, gıda sıkıntısı ve yüksek fiyatların insanları çaresiz bıraktığını anlatıyor.

Halep etrafındaki çatışmalar son birkaç hafta içinde hafifmiş görünse de, bu antik kentte yaşayanlar sefalet ve kıtlık dolu bir kışla karşı karşıya.

Güneş battığında sokaklar boşalıyor. Elektrik bazı mahallelerde haftalardır yok. Karanlığa boğulmuş şehirde hala sokakta olanlar en değerli şey haline gelen ekmek için kuyrukta bekleyenler. Ancak yakıt ve un sıkıntısı nedeniyle birçok fırın kapanmış, diğerleri ise sadece birkaç saat için açık kalıyor.

Uzun kuyruklarda bekleyerek ekmek almayı başaranlar çatışmalardan önce 20 Suriye lirası olan ekmek için bugün 200 lira ödüyor.

Yağmur altında üç saat bekleyen ve hala fırının kapısını göremeyecek kadar uzakta olan Ebu Fadi, "Ne ekmek, ne su, ne elektrik, hiçbir şey yok. Ekmek almak için 24 saatten daha uzun süre bekliyoruz, duş almayalı günler oldu" diyor.

Huzursuz, yorgun ve aç kalabalık arasında sık sık kavgalar çıkması da artık normal hale gelmiş.. Özgür Suriye Ordusu (FSA) durumu sakin tutmaya çalışsa da giderek insanların öfkesinin hedefi haline geliyor. Halepliler şehrin büyük kısmında kontrolü elinde tutan isyancıları yaşananlardan sorumlu tutuyor.

Saldırı helikopteri ve avcı jetlerinin sesleri şehrin semalarını yırtarken, isyancı güçlerin bugün için en büyük problemi kış şartlarında halkın güvenliğini sağlayabilmek. Ancak muhaliflerin en temel ihtiyaçları karşılamak için ne parası ne de bir organizasyonu var.

Yıkıntıya dönen şehirdeki hurdaları toplayıp satarak geçimini sağlamaya çalışan Ahmed, evi topçu ateşi tarafından tahrip edildiğinden beri ailesi ile bir okulda yaşıyor. 

Çöplüklerde günü geçirecek yiyecek ya da satabilecek birşeyler arayan, evlerini ve işlerini kaybetmiş Suriyeliler öfke, acı ve sefalet pençesinde..

 

(Kaynak: Dünya Bülteni)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   16-12-2012 11:51

    "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27] H. 26 Muharrem 1433 M. 10 Aralık 2012 Son zamanlarda, Esad'tan sonrası için Suriye evini tertip etmekle ilgili uluslar arası önem büyümektedir. Zira Suriye Ulusal Konsey'in durumu yeniden tertip edilmekte ve laik Ulusal Konsey'in gerek İslam'ın gerekse Esad sonrası süreci idare edecek siyasetin karşısında olması için sözde "Suriye Ulusal Koalisyon" inşa edilmektedir. Nitekim en son olarak 09.12.2012'de, yeni Suriye Ulusal Koalisyon'un bir kolu olması, kararlı zemindeki ayaklanma durumlarını kendi lehine belirlemesi... ve yeni Suriye ordusunun çekirdeği olması için "Genelkurmay Başkanlığı" oluşturulmuştur. Bu en son olan hakkında Reuters, şunları dile getirmiştir: "Suriye silahlı muhalefet grupları, Türkiye'deki Cuma toplantısında 30 üyeden oluşan birlik komutanlığını seçmiştir. Bu ise küresel güçlerin güvenlik yetkililerinin katıldığı görüşmeler yoluyla olmuştur." Ayrıca haberde, "bu Genelkurmay Başkanlığı'nın yapısının, geçen ay Katar'da Batı ile Arapların gözetiminde oluşturulan Muhalif "Ulusal Koalisyon'un" yapısına benzediği" geçmiştir. Büyüyen bu uluslar arası önem, Batı'nın Suriye rejiminin düşmesinin yakınlaştığını hissettiğine işaret etmektedir. Bundan dolayı bölge, toplantıların, konferansların, açıklamaların ve konseyler ile koalisyonların inşa edilmesinin hızlandığına tanık olmaktadır... Buda Batı ile ajanlarının, şu iki açık husustan korkmalarından öte bir şey değildir: Birincisine gelince; başkent Dımeşk ile kırsallarında çatışmanın şiddetlenmesi, havaalanının kuşatılmasıyla birlikte rejimin sıkışması ve oradaki trafiğin engellenmesidir. Buda düşmesinin yaklaştığını bilen rejimin, gerçekten tehdit altında olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca Nebil Arabî bunu hissetmiş ve şu konuşmayı gerekli bulmuştur: "Bu kritik süreçte, omuz omuza verilmelidir. Çünkü mevzu , Şam'a kadar girmiştir." Ve Şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Hiç abartısız son aşamaya girdik." İkinci hususa gelince; ayaklanma sahnesinin meydanları tamamen kapsayacak hale gelinceye kadar ayaklanmadaki İslamî durumun yayılmasıdır. Zira uluslar arası toplum, kontrol altına alınan askerî binaların üzerinde dalgalanan el-Ukab Râyesi'ni görmeye başlamıştır. Aynen "AFP" muhabirinin, İslamî tugayların siyah bayrakları ele geçirmiş oldukları binaların üzerinde dalgalandırdıklarını gördüğünü ifade etmesi gibi. Bu konuşma, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner'in şu açıklamasını desteklemektedir: "Suriye'de bu aşırılık yanlısı gurupların bulunması, bizim açımızdan bir endişe kaynağı oluşturmaktadır." Ey İslamî Ümmetin Ayaklanması Olan Şam Ayaklanmasındaki Müslümanlar! Sömürgeci kafir, ayaklanmanızı püskürtmek ve onu uzaklaştırmak istemektedir. Zira sizlerin İslam'ı savunmanız, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Livasını yükseltmeniz ve sizlere ölüm isabet etse bile "bizim liderimiz, ebedi olarak efendimiz Muhammed'dir" şeklinde çığlık atmanız, çok açık bir şekilde hedefinizin sivillik, laiklik ve demokrasi değil de sadece Hilafet olduğunu nida etmeniz sömürgeci kafiri kötüleştirip endişelendirmektedir. Dolayısıyla sizler için toplanılmakta, sizin cildinizden olan evlatlar gelerek sizlerin dilinizle konuşmaktalar, sizleri temsil etmek için durmaktalar ve gerek onlara gerekse sonunda Amerika ayaklanmanıza yapışsın diye kendilerine Allah'ın ve Resulünün razı olmadığı yeşil paraları getiren tabilerine ihsan edilmektedir. Dolayısıyla çok iyi biliniz ki; Allah'ın hoşnutluğu ile Batı'nın hoşnutluğu bir araya gelmeyeceği gibi hak ile batıl da bir araya gelmez. Ama bizler, Allah'ın rızası ile bize emredildiği üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla dinimizi ikame etmeyi arzularsak her iki dârda da mutluluğa nail oluruz. Ancak Amerika ile Avrupa ülkelerinin olduğu Batı'nın kervanında yürüyenler ise hem dünyada hem de ahirette açıkça hüsrana uğrayacaklardır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ، فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Şayet sizden her kim onları dost edinirse o onlardandır. Muhakkak ki Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez. Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır." [Maide 51 52]