Mehmed MAKSUT

12 Ağustos 2011

KUR'AN, RAMAZAN VE SAMİMİYET SINAVI

Müslümanlar olarak Ramazan ayına hüznü ve sevinci yaşayarak girmekteyiz. Rabbimizin büyük bir lütfü olan bu ay, son dönemlerde bazı güçler ve kişiler tarafından amacından -bilinçli veya bilinçsiz olarak- saptırılmaktadır. Her şeye oyun ve eğlence nazarıyla bakanlar; Müslümanların arınma, sorumlukları hatırlama, muhasebe, yardımlaşma ve ibadet ayı olan bu günleri “Ramazan Şenlikleri” adı altında başka alanlara kanalize etmektedir. Bunun için birçok kurum ve kuruluş seferberlik başlatmaktadır. Birçok reklam ve tanıtımla insanlar bu etkinliklere sevap kazanma hatta ibadet bilinciyle teşvik edilmektedir. Günler öncesinden “Ramazana Hazırlık Programları” adı altında birçok hazırlık yapılmaktadır. Sanatçılar hazırlanmakta, şaşalı iftar menüleri ortaya konulmaktadır. Evlerde Ramazana hazırlık adına ev temizlikleri, alışveriş vb. şeyler yapılmaktadır.

Oysa bir yerlerde halen insanlar açlıktan ölmektedir. Konunun vehameti açısından bazı istatistiksel bilgiler vermemiz yararlı olacaktır. “ Yeryüzündeki köpek mamasına harcanan para yılda 17 milyar dolar. Kozmetik ürünlerine harcanan miktar 12 milyar dolar. Dondurmaya harcanan para 50 milyar dolar. Sigaraya harcanan miktar daha fazladır. Hâlbuki dünyadaki açlık, kıtlık ve sağlık problemlerini halledebilmek için sadece 65 milyar dolara ihtiyaç var.” (Modern Dünyada Tüketim Ve Kadın, Sevgi Kurtulmuş) Fakirleşen dünyada şaşalı iftarlardan çekinmeli ve bu tür ortamlardan mümkün mertebe kaçınmalıyız.

Asli unsurundan uzaklaştırılan Ramazan ayı aramıza mahzun bir şekilde gelip mahzun bir şekilde gitmektedir. Sakınmamız için tutulması gereken oruç (Bakara 183) çoğu zaman geleneksel bir şekilden öteye gidememekte; ibadetten âdete dönüştürülmektedir. İnsanlar için hidayet olan, doğru yolu gösteren, hak ile batılı birbirinden ayıran Kur’an, bu ayda indirilmiş olmasına rağmen ( Bakara 185) maalesef bu bilinç ve amaçtan yoksun bir şekilde Kur’an- Kerim okunulup hayata yansıtılmadan bitirilmektedir. İnsanlar kendilerini bu ayda bile delaletten hidayete taşıyamamaktadır. Hak ile batılı birbirinden ayırmak için inen Kur’an Müslümanların elinde bu işlevini gerçekleştirmemektedir.

Ramazan ayında inmeye başlayan Kur’an ile Müslümanlar neden sağlıklı bir muhasebe ve murakabe süreci başlat(a)mıyor. Karanlıklardan aydınlığa çıkaran (Bakara 257) Kur’an iken bugün Kur’an okuyanların bilinç ışıkları neden kapalıdır. Aydınlığın öncüsü, takipçisi ve tebliğcisi olması gereken insanlar neden bugün ümitsizliğin karanlığında boğulmaktadırlar?

Soruları ve sorunlarımızı  masaya yatırdığımız gün karşımıza birçok sıkıntı çıkacaktır. Bu sıkıntılarımızın sebebi ne Rabbimizdir, ne Kur’an’ımızdır, ne de dinimizdir. Ortada bir sorun varsa bu sorunun müsebbibi öncelikle biziz. Kur’an’ı okuduğumuzda, Kur’an’ın karşımıza çıkardığı tablo ile bizim Kur’an karşısındaki tablomuz arasında birçok eksikliğin olduğunu görmekteyiz. İçten ve dıştan kaynaklanan bazı zaafiyetlerimizden dolayı toplumumuz git gide İslami değerlerden ve Kur’an’i hayattan uzaklaşmaktadır. İslami gelişmeleri tehdit olarak algılayan yerli ve yabancı egemenler, bir yandan insanımızı Kur’an’dan uzaklaştırmış; diğer taraftan geleneklerle ve hurafelerle çarpıtılmış bir yapıyı asıl İslam diye topluma yayma konusunda gereken yardımı yapmışlardır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bizler Kur’an’ın aydınlık ve diriltici mesajını, insanlara anlatmaktan başka bir yolun olmadığını bilmek zorundayız. Zihinleri tahrife uğratılmış, gönülleri konformizme kurban edilmiş, bedenleri kapitalizme köle olmuş, toprakları işgal edilmiş insanlara Kur’an-ı Kerimden başka bir kurtuluş yolunun olmadığını anlatmalıyız. Bunun için uğraşmalıyız ve samimiyetimizi -bedel ödeme pahasına olsa bile- göstermeliyiz.

Ellerimizi taşların altına koymakla eğer küfrün etrafımıza ördüğü duvarlar kalkmıyorsa o zaman bu iş için sadece ellerimiz yetmiyor demektir. Ellerimiz yetmiyorsa bedenlerimizi Bilal’ler gibi taşların altına koymalıyız. Bedenlerimiz yetmiyorsa, hayatımızı Yasir ailesi gibi adamalıyız. Taşın altına el koyarak ben sorumluluğumun gereğini yaptım diyerek çekilmek olmaz. “Böyle gelmiş böyle gidecek” tavrını asla göstermemeliyiz. 

Son dönemlerde artan “ümitsizlik ve yenilgi psikolojisinin” Müslümanların hayatlarında, kavramlarında ve tercihlerinde oluşturduğu değişim oldukça vahim bir duruma gelmiştir. Müslümanların inanç ve ideallerinden taviz vererek veya mücadele sahalarını terk ederek yenilgiyi kabul etmeleri İslami kimlikleriyle uyumlu olmayan, izzetlice duruşa yakışmayan bir durumdur. Topluma İslam’ı anlatacak, şahitliğini yapacak Müslümanların bu hali karşısında, acaba Kur’an’ın ve Nebevi mesajların hakikatiyle tanışmamış insanlar ne yapacak, nasıl davranacak hiç düşündük mü?

Ağlamakla, ağıt yakmakla, dert yanmakla, eleştiri yapıp bir şey yapmamakla, koltuklarda bilgi paylaşımı adına İslam’ı anlatmakla,  kâfirler beddua etmekle bir şeyler olsaydı işgale uğramış Müslüman beldelerde çoktan bir şeyler olurdu. Ayrıca salt yardım dağıtmakla, maddi destekte bulunmak da çözüm değildir.

“Sakın kâfirlere itaat etme. Bu kuranla onlarla mücadele et.” ( Furkan 52)

Çözüm, mücadele edilmesi gereken tüm unsurlara karşı, Kur’an ile mücadele etmektir. Kur’an ile kimliğimiz arasındaki zıtlıkları ortadan kaldırıp, samimice ve ne pahasına olursa olsun, kınayıcıların kınamasından korkmadan insanlara İslami mesajı taşımalıyız. Hayatta en büyük derdimiz ve sevdamız bu olmalıdır. Hiçbir dert ve sevdamızı, insanlara “iyiliği emretme kötülüğü nehy etme” görevimizin önüne geçirmemeliyiz. Müslümanlar olarak sorumluluktan kaçtığımız oranda esareti yaşayacağız. Sorumluluğumuzun gereklerini yerine getirdiğimiz sürece dünya zindanında hürriyeti yaşayacağız. Ödediğimiz bedeller ölçüsünde bağımsızlığımızı kazanacağız. Bedeller ödedikçe bu dava büyüyecektir. İslami davanın en belirgin vasfı bu iken; bedeller ödemeden büyüyen yapıların nasıl bir din algısıyla piyasada oldukları ortadadır.

Sonuç olarak artan olumsuzluklar karşısında, Müslümanların görev ve sorumlukları da artmaktadır. Sorumluluklarımızın farkına vararak Kur’an’ı okuduğumuzda bizi çok önemli görevlerin beklediğini göreceğiz. Her şeyden öte ne pahasına olursa olsun, karşılaştığımız bazı olumsuzluklardan dolayı mücadele alanlarımızı ve azmimizi yitirmemeliyiz. “Eğer size bir yara ve sıkıntı dokundu ise o topluluğa da( zalimlere) de benzeri bir yara, sıkıntı dokunmuştur. Böyle günleri insanların arasında çevirip dururuz ki iman edenleri ve hakikate şahitlik edenleri seçip ortaya çıkartalım.” (Ali İmran 140) şuuruyla şahitliğimizi sürdürmeliyiz. Her mümin önce kendisini düzeltmeli; sonrada çevresini değiştirmek için uğraşmalıdır. İslam’ın bu toplumu yönetip güzelleştirebilecek bir sisteme sahip olduğuna dair inancını korumalıdır. Biz uyumazsak kimse bizi uyutamaz. Biz yürümezsek kimse bizi yürütemez. Biz durmazsak kimse bizi durduramaz. Biz gönüllerimizi, bilinçlerimizi işgale açmazsak kimse bizi işgal edemez.

İnsanları Kur’an ile diriltme gayretlerimizi artırdığımız dem, zorluklara göğüs gerdiğimiz an, baskılara karşı topluca Kur’an ile direndiğimiz zaman “İSTİKBAL İSLAM’IN” olacaktır.

Allah yolunda gereği gibi mücadele edin. Allah sizi seçti ve dinde bir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dini gibi. Allah daha öncede, şimdide size Müslüman ismini verdi. Elçi size şahit olsun. Siz de insanlara şahit olasınız. Artık dosdoğru namazı  kılın, zekatı verin ve Allaha sarılın, sizin Mevlanız  O’dur. İşte, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.( Hac 78)

De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış  size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az bir zaman dışında yararlandırılmazsınız.”  ( Ahzab 16)

İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: “işte bu, Allah ve Peygamberinin bize vaat ettiğidir; Allah ve peygamberi doğru söylemiştir” dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetini artırdı. İnanlardan, Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahitlerini hiç değiştirememişlerdir. Bu sebeple Allah, doğruları doğrulukları ile mükafatlandırır… (Ahzab 22-23-24) 

Rabbim; hayatımızı, vaktimizi, gençliğimizi, ölümümüzü bu toplumu diriltmek için verdiğin yüce Kur’an’a hizmetli kıl. Bu dava için ekilen umut tohumların büyümesi için bizi ve kanımızı vesile kıl…

Rabbim; kardeşlerimizin bir araya gelip kenetlendiği ve birbirinden ayrılmadıkları Ramazanları bizlere lütfet ve Ramazanlarımızı mazlum ümmetimizin dirilişine şahit kıl… 

Selam ve sebat ile nice hayırlı yarınlara…