Mehmed MAKSUT

10 Şubat 2010

KURTULUŞUMUZ DAVETİ DİRİLTMEKTE

İçerisinde yaşadığımız âlemde her şey bir değişim ve dönüşüm gerçekleştiriyor. Bu süreç içerisinde İnsanın ömrü durmadan akıp gidiyor. Kâinatta her an binlerce olay vuku buluyor. Nice insan bu dünyaya doğarken, niceleri bu dünyadan göçüp gidiyor. Gelenler de gidenler de hep boşuna değildir. Her şey bir ilahi yasa çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu gerçeği hayatımızın her alanında hissedip duyabiliyoruz. Gerçekleşen her türlü eylemin bir sebebi olduğu gibi bu sebeplerin doğurduğu bazı sonuçlar da vardır elbet. Bugün etrafımızda yaşayan toplumumuzun, hayatın amacından nasıl yüz çevirdiklerini acı bir şekilde görüyoruz. Bunun sonucunda, en güzel şekilde yaratılan insanın [Tin 4] ne hallere geldiğini hayatımızın her safhasında görebiliyoruz. Hayatın amacını unutan insanın tüm kemal sıfatlarını kaybedip nasıl başıboş bir canlıya dönüştüğünü görüyoruz…

Her şeyin bir amacı olduğu gibi insanın da bir amacı elbette vardır. Ve insan bu amacına uygunluk mesabesinde Allah katında değer kazanır. Bu yaratılış amacıyla ihya olan insan, eşrefi mahlûk konumuna gelirken bu amaçtan yüz çevirenlerin de esfeli safilin derecesine düşer. Yaşadığımız bu toplum içerisinde yaratılış amacına göre hayat yaşanılmamakta. Hayat, Allahın belirlediği ilahi hedeflerin dışında işletilmeye çalışılmakta. İnsan, gerçek amacının dışına çıktığı için bu kadar gelişim ve değişim çağında her gün kendi özüne yabancılaşıp buhranlara batmakta. Bu dediklerimizi sadece sıradan vatandaşlar için değildir. Bugün bu ülkeyi kendi heva ve akıllanmamış akıllarına göre yönetenler, islamın aydınlığıyla aydınlanmamış sözde aydınlar bile, hayatın gerçek amacından bi-haber, ilahi sahadan uzak alanlarda verilen ömrü tüketebiliyorlar. Tükettikçe de tükeniyorlar. Fakat anlamıyorlar. Öyle garip ki halen boş hayatlarına sımsıkı tutunmuş gidiyorlar.

Peki; küfrün, şirkin, tağutların, zorbaların, hevanın, dünyanın, batının ve doğunun dayattığı bunca suni amaçlar içerisinde kime kulak verip var oluş amacımızı bileceğız? Hangi kurallara göre yaşayacağız? Bizim gibi yaratılmış olan insanların belirlediği amaçlara göre mi yoksa devlet denilen siyasal iktidarların belirlediği amaçlara göre mi yaşayacağız? Hayır, bunların hiçbiri bizim yaratılış amacımızı belirleyemez; çünkü bunlarda bizim gibi yaratılmış olup bunlarında bir yaratılış amacı vardır. Rahmana isyan edenler bizim nasıl yaşayacağımıza karar veremez. Şeytana itaat etme. Çünkü şeytan Allaha isyan etmiştir.[Meryem 44] Bu ayetin düsturuyla bizim hayatımızı nasıl yaşayacağımızı Allaha isyan edenler belirleyemez. Buna teşebbüs edenlere itaat etmemek ve bunlara direnmek günümüzün en önemli farzlarındandır.

Bizim nasıl yaşayacağımız hususunda gelin İlah ve Rab olan Allaha kulak verelim. Var oluş amacını bizi yaratan ve yaşatana Allaha bırakalım. Rabbimizin gösterdiği amaç dairesinde hayatımızı ikame edelim. Rabbimizin en güzel şekilde yaratan [tin 4] ve en güzel şekilde hedef belirleyendir. Bu güzel yaratılmışlığımızı, yaratılış amacımızla bütünleştirmediğimiz zaman aşağıların en aşağısı olan esfeli safiline düşeriz[tin 5]. Aşağılardan aşağılık bir hayatı yaşamamamız için rabbimizden gelen ilahi hakikatlere inanmamız ve bu doğrular yapmamız gerekmektedir.[Tin 6 ]

İnsanları ve cinleri kendisine ibadet için yaratan Allah [Zariat 56] insanın yaratılış amacını çok açık bir şekilde her kesin algılayabileceği ifadelerle belirlemiş: İBADET. İbadet Allaha boyun eğmek, teslim olmak, itaat etmek, belirlenmiş kurallara göre yaşamaktır. Bu anlamlardan genel bir sonuç çıkarmak istersek ibadet; rabbimizin bizden istediği her şeyin genel bir adıdır. Allahın tüm emirlerini gücü nispetince yerine getirmek ibadet olduğu gibi rabbimizin belirlediği tüm yasaklardan da ateşten kaçar gibi kaçınmak da ibadettir. İnsanlar bu noktada, İslam’ın evrenselliğinden korkan bazı güçler tarafından kandırılıp yanlış ve eksik bilgilendirilmektedirler. İbadeti insanların tüm hayati eylemlerinden alıp sadece bazı noktalara veya bazı eylemlere münhasır kılmakta böylece İslam’ın bütünlüğüne ve evrenselliğine zarar vermektedirler. Dinin bir kısmını alıp diğerini terk etmektedirler.

Bu anlayış hayatın belki de en çarpık anlayışıdır. Zira rabbini razı etmek isteyen bir Müslüman’ın hayatı, var oluş amacıyla tüm yönleriyle her an bir bütün halinde olmalıdır. Kur’an parçalanmış bir hayatı kabul etmemektedir. Bizim var oluşumuz, düşünümüz, okumamız, alışverişimiz, kazançımız, aile ilişkilerimiz, siyasi ve sosyal kararlarımız hep yaratılış amacımızla uyum halinde olmalıdır. İşte böyle olduğunda hayatımız ibadete dönüşür. Bizim hayatımız, ölümümüz, namazımız, ibadetlerimiz âlemlerin rabbi olan Allah içindir.[En'am 162] Her şey Ondan olduğu gibi her şey Pnun için olmalıdır. Her şey onun belirlediği ölçüde güzeldir. İbadetimizin ölçüsüde sadece ve sadece Allah’tır. Bu noktada biz Müslümanlar yalnızca ona ibadet eder ve yalnızca ondan yardım dileriz. [Fatiha 4] İbadette paylaşım olmaz. Bunun adı, Allahın hiç affetmediği günah olan şirktir.

Eğer bizler tüm benliğimizle Allaha kavuşmak istiyorsak bu şirk konusunda çok dikkat etmeliyiz. Zira şirk insanın bütün amellerini yok ettiği gibi insanın bağışlanmasına da engeldir. [Nisa 48] Müminler olarak şirke ve küfre karşı göstereceğimiz hassasiyet, hayatımıza ve sevdiklerimize gösterdiğimiz hassasiyetten daha fazla olmalı. Bu konuda bir ayette; 'artık kim rabbine kavuşmayı istiyorsa güzel amel işlesin ve rabbine hiçbir şeyi ortak etmesin.' [Kehf 110] uyarısına can u gönülden kulak vermeliyiz. Bu konuda göstereceğimiz gevşeklik ve tolerans Allah muhafaza bizleri rabbimizden uzaklaştırıp hüsrana ve ebedi cehenneme sürükleyebilir. [Maide 72] Doğru yoldan uzaklaştırabilir. Doğru yol şirkin bulaşmadığı ihlâs temelinde yapılan kulluk yoludur. Allaha kulluk edin işte dosdogru yol budur. [Âl-i İmran 51] diyerek bizlere dosdoğru yolu belirtmiştir. Bize düşen belirlenen yolda belirlenen şekilde tüm hayatımızla bu yola amade olmaktır. Ve bu yolda bize yakin gelinceye kadar rabbimize kulluk etmektir. [Hicr 99]

Bize yakîn gelinceye kadar bu hassasiyetler içerisinde hayati amacımız olan kulluğumuzu sürdürmeliyiz. Hiçbir güç ve engel bizi bu amacımızdan uzaklaştırmamalı. Ve bizler ölüm ve hayatın zaten imtihan için yaratıldığı [Mülk 2] şuuruyla Salih ve sahih amellerle hayatımızı ikame etmeye çalışmalıyız. Yoksa toplumda bizlere dayatılan çirkefliklere karşı nasıl korunacağız. Korunmak için rabbimize ibadet edeceğiz. [Bakara 21] rabbimiz şirkten ve riyadan uzak sahih ve Salih bir şekilde yaşayan kullarını elbette mazlum ve mağdur etmeyecektir. Şüphesiz rabbimiz Allahın vadi haktır. Bu konuda dünya bizi aldatmasın. Aldatan şeytan bizleri aldatmasın. [Fatır 5]

İbadetlerimizde hiç kimseye ve hiç bir şeye pay vermeyelim. Hayatımızdaki tüm eylemlerimizi Rabbimizin rızasına uygun gerçekleştirelim. Yalnızca Allaha ibadet [Fatiha 4] edelim. Bundan nemalanmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Kâfirlere [Kâfirun 2] şeytanlara [Yâsin 60] rahmana isyan edenlere [Meryem 44] tagutlara [Nahl 36] birilerinin istek ve arzularına [Casiye 6 ] mevki ve makamlara ibadet etmemeliyiz. Zaten bütün yaşadığımız tüm baskılar hep bu konudan kaynaklanmaktadır. Habil şeytana ibadet etmediği için, Hz İbrahim nemruta baş eğmediği için, Hz Musa firavuna itaat etmediği için, Hz İsa Romanın zulüm düzeninin yasalarına meydan okuduğu için Hz Muhammed darun nedvelere inat özgürlük hareketini kulluk sahasında başlattığı için rabbimizin yardım ve lutfuna gark oldular. Onlar, mücadeleyi kulluklarının en makbul eylemi olarak görüp izzetli ve şereflice Rablerine eğdikleri başlarını sefillere eğmediler. Mü'min dediğinde böyle olur. Ve böyle mücadeleler aydınlık getirir karanlıklara.

Kulluk mücadelesinden bizi hiçbir engel durdurmamalı. Ticaretimiz, annemiz,  babamız,  oğullarımız, kardeşlerimiz, eşlerimiz, akranlarımız, mallarımız, hoşumuza giden evlerimiz [Tevbe 24] ve ne de devlet denilen güç; bizi, ilahi rızayı kazanmaya götüren ibadetlerden alıkoymamalı. Bu izzetlice duruşu gerçekleştirdiğimiz an ‘Birtakım insanlar vardır ki, onları ne ticaret ne alışveriş Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz.’ [Nur 37] sınıfında övgüyle bahsedilen sınıfa girmeye hak kazanırız inşallah…

Vel hâsıl ‘yüzlerin ateş içerisinde döndürüldüğü gün eyvah keşke Allaha itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik [Ahzab 66] dönemi gelmeden önce bizi Allaha ve resule itaatten uzaklaştıran ve hayatımızın amacı olan kulluktan alıkoyan her şeyi terk edelim[Ahzab 67] kurtulmak istiyorsak gelin hep birlikte ‘ey iman edenler rükû ve secde edin, rabbinize kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz [Hacc 72] emrine bütün hayatımızla yönelip bütün yüreğimizle bunu eyleme geçirelim… Gelin yaratılış amacını unutarak mustazaf ve mağdur olmuş bu mazlum insanlara ulaşmak için bir hidayet seferberliğine girelim. İnsanlar cehenneme doğru süratli bir yol almış iken gelin ihtilaflarımızı, teferruatlarımızı, hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmiş aşırı siyasi söylemlerimizi bir tarafa bırakarak bir hidayet sancısına tutunalım. Gelin bilgiyi sosyalleştirelim. Sunalım tüm açıklığıyla insanlarımıza. Gelin dostlar, kaybettiklerimizi tekrar kazanmak adına bırakalım sadece sanal ortamlardaki mücahitliği. Gelin dergimizin, gazetemizin, kitaplarımızın satış kaygısının yerine kaybettiğimiz insanların kaygısını dert edinelim. Gelin yeni tohumlar ekelim bu tarumar olmuş topraklara. Gelin elimizden geldiği kadar yüreğimizin genişliği kadar bir şeyler yapalım. Yakışmıyor bize bu halimiz. Etrafımızda ihmalkârlımız sonucu kaybettiğimiz insanlarımızın sancısını ne zaman yüreğimizde duyacağız? Gelin peygamberlerimizin mesleği olan tebliği tekrar gündemimize alıp fetihlere çıkalım. Gelin Filistindeki insanlara acıdığımız gibi acıyalım etrafımızdaki insanlara. Gelin Filistin’e uzatamadığımız ellerimizi uzatalım en yakınımızdaki yönünü, yolunu, amacını kaybetmiş mazlumlara.

Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. [ Âl-i İmran 104 ]

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirirsiniz. Siz Allaha iman da edersiniz. [Âl-i İmran 110 ]

Allaha ve ahiret gününe iman edenler, iyiliği emredenler, kötülükten alıkoymaya çalışırlar. Hayırlı işlerde ellerini çabuk tutarlar. İşte onlar Salihlerdir. [Âl-i İmran114}

AKIBET MUTAKKİLERİNDİR.