21-06-2014 11:32

Mahir Hammud’dan IŞİD analizi

Şunu kesinlikle ifade etmeliyiz: Kimse Maliki hükümetini savunamaz. Ya da onun gibi Amerikan işgalinden sonra gelen herhangi bir hükümeti… Ya da hiç kimse Irak’ta işlerin dosdoğru bir seyir izlediğini iddia edemez... Tüm bunlar doğru… Ancak, hükümetin yanlışları ne olursa olsun, IŞİD hükümet tarafından yapılan yanlışları gidermek için alternatif bir model kabul edilebilir mi?

Mahir Hammud’dan IŞİD analizi

Lübnan’ın önde gelen Sünni âlimlerinden Şeyh Mahir Hammud 20 Haziran 2014 tarihli Cuma hutbesinin siyasi içerikli bölümünde Irak’ta yaşanan olaylara ve Suriye tecrübelerine değindi:

 

“Tecrübeler hızlı bir şekilde sonuç vermiyor. Suriye’de akan kan henüz kurumadı. Hala kanamaya devam ediyor ve hala birilerinin canı yanıyor. Suriye’dekini de ‘devrim’ olarak adlandırmışlardı. İlk aylarda bu yaklaşım belki bir dereceye kadar tolere edilebilirdi. Ancak daha sonrasında devrim karşımıza tekfircilikle, katliamla, soykırımla çıktı. Buna rağmen birileri ısrarla orada yaşananın bir devrim olduğunu iddia ettiler. Hakikatlere gözlerini kapadılar ve tekfircilerin küçük bir azınlık olduğunu kabul ettiler. Onlara göre tekfirci olmayan büyük çoğunluk dizginleri ellerine geçirecek ve gerekeni yapacaktı. Çok bekledik ama hiçbir şey olmadı, olmuyor.

 

Üzüntü ile belirtmek gerekir ki, aynı hata bugün Irak’ta tekrarlanıyor. Birileri Irak’ta ‘Sünni direnişi’nin varlığından söz ediyorlar. Zorla ellerinden alınmış hakları geri kazanmaya çalışan “halk devrimi”… Diyorlar ki: “Hakları geri alabilmek için IŞİD geldi.” Bunu gönül rahatlığıyla söyleyip, bir de söylediklerine delil ve destek bulmaya çalışıyorlar. Desteği de kimden buluyorlar? Karadavi’den… Yabancı basından… Ya da Irak’ta yaşananları “direniş” olarak niteleyen Lübnan’ın cumhurbaşkanı adayından…

 

Şunu kesinlikle ifade etmeliyiz: Kimse Maliki hükümetini savunamaz. Ya da onun gibi Amerikan işgalinden sonra gelen herhangi bir hükümeti… Ya da hiç kimse Irak’ta işlerin dosdoğru bir seyir izlediğini iddia edemez. Diğer yanda hükümet durumla ilgili tanımını net bir şekilde “terör” olarak yapmış olmasına rağmen terörün ne boyutlara ulaştığını da tam olarak açıklayamıyor.

 

Tüm bunlar doğru… Ancak, hükümetin yanlışları ne olursa olsun, IŞİD hükümet tarafından yapılan yanlışları gidermek için alternatif bir model kabul edilebilir mi?

 

Aynı şeyi Suriye’de de söylemedik mi? Suriye’de yaşananlar, sorunlar ne olursa olsun Özgür Suriye Ordusu, Nusra Cephesi ya da IŞİD Suriye Hükümeti için bir alternatif olarak kabul edilebilir miydi?

O zaman diyoruz ki, Irak’ta yaşanan bir Sünni devrim değildir. IŞİD’in yönettiği bölge halkları da IŞİD’e karşı koymaya ya da hükümetlerini müdafaa etmeye ehil değillerdir. Irak’ta yaşanan durum bu… Burada birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor:

 

Birincisi: Bu olayların çok uzun süreceğini düşünmüyoruz. Çünkü IŞİD kendi yok oluş sebeplerini kendisi belirliyor. IŞİD’in savunduğu fikirler tartışma ya da müzakere kabul etmeyen fikirler… Kendileri bir düşünceye sahipler ve kendileri dışındaki hiçbir anlayışı doğru kabul etmeyi düşünmüyorlar. Böyle kapalı düşünceler de yok olmaya mahkûmdur.

 

İkincisi: Bugün IŞİD’e askeri, maddi ya da siyasi destek verenler, IŞİD’i ya da savundukları düşüncelerini çok da doğru bulmuyorlar. Ancak IŞİD’i kendi planları için kullanıyorlar. Bu yüzden istedikleri yerine getirildiğinde IŞİD’i desteklemekten vazgeçeceklerdir.

 

Üçüncüsü: Iraklıların bu son olaylar karşısında birlik olmalarını umuyoruz. Çünkü parçalanma ve gruplaşma Irak’ın başına gelebilecek en kötü olaydır.

 

Dördüncüsü: Karamsar olmak isteyen karamsar olabilir. Bu da bir haktır neticede. Ancak biz gayet iyimseriz. IŞİD’in tehlikesinin sınırlı olacağını, kendi mezarlarını kazdıklarını söylüyoruz. Bize düşen bir süre olaylar karşısında sabırlı davranmaktır.

 

Beşincisi: Düzenlenen suikast girişimleri ya da Humus ve İdlip gibi şehirlerde şehrin orta yerinde düzenlenen patlamalar, işin içindeki kişilerin ne kadar korkak ve cesaretsiz olduklarını ortaya koyuyor. Çünkü bu kişiler suçsuz, masum insanlardan, şehir halkından intikam alıyorlar. Ancak tüm bu planlar sandıkları gibi onların lehine değil, tam tersine aleyhine işleyecek ve zulme maruz kalan halkların bir araya gelip ortak hareket etmelerine vesile olacaktır.

 

Burada sorulması gereken bir diğer soru da şu ki, namaz kılan, oruç tutup ibadet eden bir insan nasıl olur da doğrudan sapar ve katliamlara, patlamalara ortak olur? Kur’an-ı Kerim bu durumun aşama aşama gerçekleştiğini ifade eder. Bu anlamda biz de şunu söylüyoruz:

 

Birincisi: Yaptıkları ibadetler “doğru olmayan bir niyet üzerine” kuruludur. İbadet etmekten amacı şöhret sahibi olmak, insanlar karşısında üstün olmaktır.

 

İkincisi: Kuran’ın bölünerek anlaşılması imanın da bölünmesi anlamına gelir. Bu kimseler savaşa ve öldürmeye çağıran ayetleri alıp; hikmeti, güzel ahlakı telkin eden ayetleri bıraktıkları için böyle bir gaflete düşmüşlerdir.

 

Üçüncüsü: Hevanın ilme üstün gelmesi de bir başka sebeptir. Şia’ya olan nefretlerinin boyutundan dolayı hevaları Şia’nın cihad yolunda önemli aşamalar kat ettiğini görmelerini engelliyor.

 

Dördüncüsü: Yüzeysel bir tefsir anlayışını kabul edip derin incelemeler yapmayı reddediyorlar. Bu yüzden şüpheli şeyler üzerinden hızlıca geçiyorlar. Böylece “Şüpheli şeylerden uzak durun” hadisi şerifinin söylediğini ihmal etmiş oluyorlar.

 

(Kaynak: İslami Analiz)

YORUMLAR
  • HUSEYİN SASMAZ   21-06-2014 15:04

    Hizb-ut Tahrir’den Musul Analizi Amerika Irak'ı Parçalarken Leş Kargaları Sömürgeci Kâfirler de Onun Peşinden Gidiyor. Amerika Irak'ı Parçalarken Leş Kargaları Sömürgeci Kâfirler de Onun Peşinden Gidiyor, Müslümanların Ülkelerini Parçalamak Söz Konusu Olunca Aralarındaki Çekişmeyi Unutup Gidiyorlar 10 Haziran 2014'te devrimciler, Musul'a girdiler. O andan itibaren şuana kadar Irak'ta olaylar inanılmaz şekilde hızla ilerliyor. Irak ordusu, Musul ve Tikrit'te çöktü. Sanki teslim oldular gibi geliyor. Daha doğrusu ordunun en üst komutanları tarafından verilen talimatlar doğrultusunda silahlarını bırakıp kaçtılar. Ardından Maliki, ordu yerine silahlı milislere bir çağrıda bulundu. Irak ordusu Diyala'yı da bırakıp gitti. Yakında Bağdat'tan da gidecek. Hatta en büyük petrol rafinerisinin bulunduğu Beyci bile füze, roketatar ve uçaklarla vuruluyor. Sonra da Telafer vb yerler vurulacak. Tüm bunlar, sanki daha önce üzerinde anlaşılmış gibi çok kısa zaman içinde olupbitti. Olayların ardından Merciler ve liderler, mezhepsel naralar atarak fitneyi iyice körüklediler. Yangın her tarafı sardı. Bir zamanlar dünyanın başkenti olan, şimdi yerinde küller esen Mezopotamya toprakları kan revan içinde ağlıyor sızlıyor! Olayların vahametine rağmen uluslararası tepkiler olaylar düzeyinde değil. Siyasiler, temkinli açıklamalar yapıyor. Yapılan açıklamalar olay boyutunda değil. Bazıları olayları, Suriye kriziyle, bazıları Irak'taki Sünnilerin haklarının kısıtlanmasıyla, kimileri de Maliki'nin zulmü ile ilişkilendiriyor. Oysa bunların hepsi, daha önce olan olaylardır, bugün olmuş değil! Verilen uluslararası tepkiler, olaylar boyutunda olmadığı için olayların, siyasi sahnede etkili aktörlerin bilgisi ya da koordinasyonu dâhilinde olduğu anlamına gelir. En dikkat çeken açıklama, Obama tarafından geldi. 13 Haziran 2014 Cuma günü bir açıklama yapan Obama, petrol akışı konusunda dünyaya güvence verdi ve Irak'taki bu zararın Körfez stoklarından karşılanacağını söyledi. Bu açıklama, Irak'ta olup bitenler Amerikan idaresi için bir sürpriz olmadığı, aksine olası bir petrol krizini önlemek için önceden bir plan hazırladığını gösterir. Ayrıca Obama aynı gün "Iraklıların, birlikte çalışmaya hazır olduklarına yönelik bize güvence verdiği siyasi bir planı olmadığı bir ortamda, ABD kendini bir askeri eylem içine sokmayacak" açıklamasını yaptı. Üstelik Irak ile Amerika arasında güvenlik anlaşması var. Irak Dışişleri Bakanı Zebari, 18 Haziran 2014 Çarşamba akşamı Cidde'de gazetecilere yaptığı açıklamada "ABD'den militanlara karşı hava saldırısı düzenlemesini istiyoruz" dedi. Amerikan Genelkurmay başkanı Orgeneral Dempsey de Kongre oturumunda bunu doğruladı. Bu demektir ki Amerika, askeri müdahale için acele etmiyor. Aksine başka bir kurgulamayı gerçekleştirmek için erteleyecek. İngiltere'ye gelince, Irak'taki çıkarları Amerikan çıkarlarından farklı ise de, ancak yaklaşımı Amerikan yaklaşımından pek farklı değildi. Çünkü Müslümanların ülkelerini parçalamak söz konusudur. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, 16 Haziran 2014 günü BBC Radyo'ya yaptığı açıklamada "Olası hava saldırılarında ülkesinin yer alıp almayacağı" sorusuna "Irak'a olası müdahale ile ilgili olarak ABD'nin sahip olduğu kapasite ve ekipman, İngiltere'nin sahip olduğundan çok daha fazladır." yanıtını verdi. Devam eden olayları enine boyuna iyi düşünenler, bu olayların, bir zincirin bir parçası olduğunu görürler. Bu olaylara Amerika, Irak'ın işgali anında başlamadı. Aksine işgalden önce başladı. 1991 yılında Irak'ın Kuzeyini Irak hava taşıtları için uçuşa yasak bölge ilan etti. Bununla Kürdistan bölgesi bir anda yarı devlet haline dönüşüverdi! Amerika, 2003 yılında Irak'ı işgal ettiği zaman, Amerika'nın Irak valisi Bremer, Irak'ın parçalanmasını öngören bir anayasa hazırladı. Anayasaya mezhepsel ve etnik kotalar konuldu. Bu fitne tohumu, güç geçtikçe büyüdü. Nihayet Amerika Aralık 2011 yılında askerini Irak'tan geri çekti. Askeri olarak çekilse de güvenlik ve siyasi açıdan Amerika hep orada kaldı. İşte bugün bu fitne ağacı, yeşerip meyve vermeye başladı. Sonra Amerika, Irak'ta iktidarın başına mezhepsel ayrımcılık yapan zalim birini getirdi. İktidara gelen Maliki de Irak'ın Kuzey ve Batı bölgelerine baskı uyguladı. Kibir ve küstahlıkla inanılmaz şekilde baskı ve zulüm yaptı. Provokatif eylemler ve söylemler ile bu bölgelerin fitilini yeniden ateşledi. Silahlı Şii milisler oluşturarak mezhepsel kavgayı iyice tırmandırdı. Buna karşılık IŞID'ın Sünni terör olduğu konusu üzerinde odaklanıldı. Hâlbuki Musul, Tikrit ve diğer yerleri ele geçiren gruplar, IŞID da dâhil olmak üzere birkaç hareketten oluşmaktadır. Olaylar burada da kalmadı. Aksine komşu devletler, etnik ve mezhepsel yönü ön plana çıkararak, Amerikan politikasını uygulamak için adeta birbirleri ile yarıştılar. Tabii ki İngiltere'de onun peşinden gitti. Ardından ajanlar ve yandaşlar da onları izledi. Bunlar, Irak'ın bir bütün olarak kalmasını istemiyor. Bilakis birbirlerini boğazlayan muhalif parçalara bölmek istiyorlar. Taraflar belli bölgelere sahip olduktan sonra açıkça bölgecilik ve bölünme naraları atılacak. Çünkü işler bu yöne doğru gidiyor. Kürdistan bölgesi, durumun vahametini hemen fark etti. Bu yüzden devrimciler, Musul'u kontrol altına aldıklarında Kürdistan bölgesine bağlı Peşmerge kuvvetleri hemen Kerkük ve çevresindeki bölgeleri tamamen kontrol altına aldılar. 15 Haziran 2014 tarihinde Reuters, Başkanlık Divanı Başkanı Fuat Hüseyin'in "Irak, Musul'un ele geçirilmesinden önce ve sonra olmak üzere iki farklı aşamaya girdi. Kürtler yeni Irak ile nasıl başa çıkacaklarını görüşecekler." dediğini aktardı. Ey Müslümanlar! Ey Araplar! Ey Kürtler! Ey Sünniler! Ey Şiiler! Ey Mezopotamya halkı! Şüphesiz kanlarınız heder edildi, servetleriniz yağmalandı, evleriniz hatta camileriniz yıkıldı. Irak, başarısız kırılgan bir devlet haline dönüştü. Şamar oğlanı gibi gelen vuruyor giden vuruyor. Olup bitenleri gören içinizden Halife Raşit gibi adamlar yok mu? Amerika ve müttefiklerinin, ajanları ve uşaklarının, kısacası herkesin, fitneyi körüklediğini görmüyor musunuz? Bu fitne, birikip sıkışacak sonra da patlayıp halkı üç farklı etnik yapıya ve üç bölgeye bölecektir: Kürtler, Sünniler ve Şiiler. Bunlar birbirine pamuk ipliği ile bağlıdır! Öyle değil mi? Amerika, ne diye Kürdistan bölgesini koruduğunu, Bremer, ne diye anayasaya etnik ve mezhepsel kotalar koyduğunu hiç kendinize sordunuz mu? Amerika'nın niye utanmadan, çekinmeden mezhep fitnesini aşılayan bir zalimi mevcut iktidara getirdiğini, Kürtleri Araplardan, Sünnileri Şiiler'den ayırmak için mevcut koşulları ne diye kollayıp gözettiği hiç kendinize sormadınız mı? Amerika ile İngiltere'nin, ajan ve yandaşlarının durup dururken ne diye bir araya geldiklerini hiç kendinize sormadınız mı? Herkes, bu fitneyi körüklemek için hareket ediyor. Hâlbuki Amerika ile İngiltere'nin çıkarları birbirinden farklıdır. Böyle olduğu halde Müslüman ülkeleri parçalamak için bir araya gelebiliyorlar! Yüzyıllar boyunca İslam, sizi bir arada tutmuş, uzun süre İslam'ın bayrağı tepenizde dalgalanmıştır. Siz, o zaman güçlü ve onurlu idiniz. Hep birlikte hayrı aranızda paylaşıyor, hep birlikte şerre karşı savaşıyordunuz. Ülkeniz, kahramanların topraklarıdır. Kadisiye, Buveyb, Farisi Yermuk topraklarıdır. Harun el-Raşit ve Mutasım'ın ülkesidir. Selahaddin'in, eski fatihlerin ve Allah'ın izniyle de yeni fatihlerin beldesidir. Tek bir Irak, halkı ile güçlüdür. Parçalanmış bir Irak, zayıftır. Eğer Kürtler, Kürdistan bölgesi veya Kürdistan devleti kurduklarında güçlü olacaklarını sanıyorlarsa, inanın çok geçmeden kısa bir süre sonra o güç sandıkları şey kendilerinin ölümü olacaktır. Eğer Sünniler de Kuzey ve Batı Irak'ta kendilerine ait bir bölgeleri olduğunda, rahat bir yaşam süreceklerini düşünüyorlarsa, çok geçmeden sefalet ve sıkıntı içinde boğulacaklardır. Şiiler de Güney'de kendilerine ait bir bölge olduğunda, gaddarvari bir güce sahip olacaklarını sanıyorlarsa, inanın kısa bir süre sonra işler eskiye dönecek, zillet ve zafiyete düşeceklerdir. Ey Müslümanlar! Ey Araplar! Ey Kürtler! Ey Sünniler! Ey Şiiler! Ey Mezopotamya halkı! Lider, halkına yalan söylemez. Hizb-ut Tahrir, sizlere bir nasihatte bulunuyor. Sakın ama sakın ha Amerika ve Avrupa'ya yaslanmayın. Çünkü onlar, size değer vermezler. Aksine size ölümcül zararın dokunması için çabalarlar. Bu yüzden onlar, birbirine pamuk ipliği ile bağlı, ama ileri ki aşamalarda bu bağı kesecek şekilde Irak halkını üçe bölmek için uğraşıyorlar. Amerika ve Batı'nın zehirli oklarını bize doğru yöneltmelerinden biz bunu anlayabiliyoruz. Fakat gerçek bela ve kötülük, Irak halkının bunu kabul etmesi, hatta gerçekleşmesi için birbirleri ile çatışmalarıdır. Ve her birinin, Amerika'dan yardım dilenmesidir. İşte gerçek felaket budur. وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ "Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez." [Hud 113] Siz tek bir ümmetsiniz. Parçalanıp bölünmeyin. وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin." [Ali İmran 103] Birbirinizle çekişmeyin. Aksi halde güç ve kuvvetiniz yok olur, düşmanlarınız size musallat olurlar. وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ "Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider." [Enfal 46] Ey Mezopotamya halkı! Bu durum ancak şunlar yapılırsa düzelir: Allah'ın indirdiği ile hükmetmek, Allah yolunda cihat etmek, Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak, Allah'ın düşmanları ile olan bağı kesmek, etnik ve mezhepçiliği çöpe atmaktır. دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ "Onu bırakınız, çünkü o bir pisliktir." [Buhari] Etnik ve mezhepsel söylemleri bırakın. Allah'ın size verdiği isme sarılın. هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ "O sizi Müslüman diye isimlendirdi" [Hacc 78] İslam'a geri dönün. İslam'ın Devleti olan Raşidi Hilafet Devletini kurun. Çünkü Hilafet ile izzet bulacaksınız. Ey yağmur! Nereye yağarsan yağ biz oradayız diye yeniden bulutlara hitap edebileceksiniz. Hilafet ile kardeş olarak Allah'a kul olacaksınız. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ "Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır." [Kâf 37]