Mekke müşriklerinden farklı bir şey söyleyin!
Görüldüğü gibi bugünün cahiliye mensupları yeni bir şey söylemiyorlar. Mekkeli müşriklerin söylediklerini, Allah`ın dinini sulandırma/bulandırma yönündeki taleplerini yineliyorlar. Biz de kendilerine diyoruz ki: Mekkeli müşriklerden farklı, yeni bir şey söyleyin!
Kadıtör yazıyor
Sizleri bir kez daha selamların en güzeliyle selamlıyorum kıymetli okuyucularım. Kur'an ayı Ramazanınızı tebrik ediyor ve yüce Rabbimizin rahmet ve bereketinin biz Mü'minlerle olması niyazıyla yazıma başlamak istiyorum.
Kur'an'ın kendisinde inzal olunduğu rahmet ve bereket ayı, arınma, diriliş ve direniş ayı Ramazanın üçte birini geride bıraktık. Mü'minlerin özlemle bekledikleri ve sevinçle karşılayıp taat ü ibadetle idrak etmeye çalıştıkları Ramazanda, dünya görüşü olarak cahiliyenin modern biçimlerini benimsemiş olan ve İslam'ı cahili anlayış ve yaşayışları karşısında bir tehdit olarak gören kesimlerin suyu bulandırma çabaları artış gösterir. Kısacası Ramazanda Mü'minlerin tefekkür ve ibadeti, cahiliye mensuplarının ise fitne fücur çabaları artmakta.
Çağdaş cahiliye mensupları bu yılın Ramazanında da farklı bir tavır sergilemedi. Başta cahiliye medyası olmak üzere cahiliye taraftarları suyu bulandırmaya, İslam'ın aparı, dupduru mesajını bulandırmaya yeltendiler, her Ramazan olduğu gibi. Hatta geçtiğimiz Ramazanlardan birinde, Zekeriya Beyaz adlı cahiliye palyaçosu, "cinsel ilişkiyle oruç açılıp açılmayacağı" gibi şeytanın bile aklına getirmeyeceği bir konuyla Kur'an ayını sulandırmaya/bulandırmaya çalışmıştı.
Bu yıl da farklı Zekeriya Beyazlar çıktı sahneye. Ne de olsa "Zekeriya Beyazı" bol bir ülke burası. Biri eskidi mi yenisi sürülüyor sahneye. Bu yılın Zekeriya Beyazları özetle "Biz İslam'a uymayız, İslam bize uysun!" talebiyle çıktılar kamuoyunun karşısına.
Cahiliye medyasının amiral gemisi olarak nitelenen Hürriyet gazetesinde, Yalçın Bayer'in köşesinde bir okuyucu mektubu olarak arz-ı endam eden birinci sulandırma/bulandırma girişiminin hedefi, başta oruç ve namaz olmak üzere İslam'ın hayat kaynağı ibadetleriydi. Tamı tamına şöyle bir talep seslendiriliyordu Yalçın Bayer'in köşesinden:
"Kameri takvim nedeniyle her yıl on gün önce başlayan ramazan ayı, her 36 yıllık periyodun 10-12 yılında yaz sıcaklarında oruç tutulmasını gerektirmekte, bu da özellikle küresel ısınmadan kaynaklanan dayanılmaz sıcaklar nedeniyle giderek eziyet haline gelmektedir. Diğer taraftan; inanç sahiplerinin özgürce ibadet etmek, onun manevi zevki ve huzurunu yaşamak da en doğal haklarıdır. O halde 'kolaylaştırınız' öğüdüne uygun olarak ne yapılabilir? Dini siyasete, siyaseti dine vıcık-vıcık bulaştıran, tarikat soytarılarına cehalet bataklığındaki toplumu teslim eden AKP, hiç olmazsa bu konuda yapıcı bir hizmette bulunarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çatısı altında yeterince mevcut olan İslam alimlerinden oluşturacağı bir kurulla kutsal günleri, ayları miladi takvime ve küresel iklim koşullarına göre sabitlemeli ve zamanı, sayısı, süresi Kuran'da belirtilmeyip sonradan belirlenmiş olan ibadetleri günün koşullarına göre yeniden düzenlemelidir."
İslam'ın mesajını sulandırma/bulandırma girişimlerinin bir diğeri, laik sistemin Yargıtay Başkanı'nın yeni adli yılın açılış konuşmasındaki din ve laiklik ilişkileri konusundaki önerileri olarak ortaya çıktı. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, konuşmasında şu ifadeleri kullanıyordu:
“Laik bir devlette dini inançlar özel yaşama dair bir vicdan konusudur. Dini inançlar devlet ve kamusal kurumların çalışmalarına dayanak oluşturmaz. Laik devletin koyduğu kurallar dini inançlarla bağdaşmıyorsa, dini kurallar insan eşitliğine yönelik evrimin amaçlarına uygun olarak yeniden yorumlanmalıdır.”
Her iki talebin de ortak noktasını, "Bzi dine uymayız, din bize uysun" mantığı oluşturuyor kısacası. Bu mantık bize o kadar tanıdık geliyor ki, doğrusu hiçbir orjinalitesi bulunmayan bu öneriler karşısında pek de şaşırmadık. zira Mekkeli müşrikler de, farklı kelimelerle de olsa aynı taleplerle çıkıyorlardı Hz. Peygamber ve arkadaşlarının karşısına ve şöyle diyorlardı: "Biz Kur'an'ın anlattığı bu dine tabi olmayı kabul etmiyoruz, istediğimizi söyleyen bir Kur'an ve heva ve hevesimize göre şekillenecek bir din getirmenizi istiyoruz."
Kur'an'da, Mekkeli müşriklerin bu talebi şöyle haber verilir:
"Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar: 'Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir!' dediler. De ki: 'Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.'" (Yunus, 10/15)
Evet, görüldüğü gibi bugünün cahiliye mensupları yeni bir şey söylemiyorlar. Mekkeli müşriklerin söylediklerini, Allah'ın dinini sulandırma/bulandırma yönündeki taleplerini yineliyorlar. Biz de kendilerine diyoruz ki:
Mekkeli müşriklerden farklı, yeni bir şey söyleyin!