Yurttaş PEKUYSAL
25 Mart 2008
MUZ CUMHURİYETİ'NE DEVAM...
Kıymetli okuyucular.. İlk yazımızdan sonra hakaret perdesinden kimi eleştiriler aldım.. Ülkeyi Muz Cumhuriyetine çevirme operasyonunun bir parçası olduğumuza dair.. Ne hazin! Muz Cumhuriyeti olmanın neresi kötü anlamıyorum! Bu tür eleştiri görmezden gelmek mümkün olsa da ülkem adına üzülmüyor da değilim. Tam da Muz Cumhuriyeti'ne dair gözlemlerimiz ve mühim bulduğumuz noktaları büyük bir sorumluluk bilinciyle okurlarımıza anlattığımız şu zaman aralığında..
Lafı dolandırmayalım da gezimizde önemli bulduğumuz hususları aktarmaya devam edelim:
Hukuk adamlarının ve askerlerin ideal toplumu... Bir seçkinler toplumu.. Öyle ki vatandaşlar bile iki kategori olmuş durumda..
Muz cumhuriyetinde, pek çok 20. yy ideolojisinin canla başla gerçekleştirmeye çalıştığı bir toplumsal proje adım adım hayata geçirilmiş ve diğerleriyle kıyaslanamayacak derecede başarılı...
Örneğin sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum düşünün... Vatandaşların Sınıf ve imtiyazı yok! Düşünmesi bile ne güzel değil mi? Vatandaşlar arasındaki tek kategorinin Özde ve Sözde Vatandaş olmak olduğu bir ülke! Irkçılık ve tahammülsüzlüğün bu kadar can yaktığı bir dünyada Rüya gibi değil mi? Ama sevgilim okurum inanın değil! ÖZde vatandaş olmanız ne renginize ne de sınıfınıza bağlı... Minnettar ve itaatkar yurttaş olabilmek sizin elinizde!
Bunun için basın yayın sektöründe ve eğitimde kimi iyileştirmeler düşünülmüş.. Basın sektöründe ANDIÇ denilen bir uygulama var! Basın ve yazarlar bir iyilik kalburundan süzülüp, minnettar ve itaatkâr yurttaş üretme kabına billurlaşıp akıyor..
Eğitimde de çağdaş dünyanın normları adına tavizin söz konusu edilemeyeceği başlıklar mevcut! Bir Eğitim Üst Kurulu uygulamaları var ki "Muz Cumhuriyeti" diye burun kıvıranları çatlatacak cinsten.. Üniversite rektörleri; yönetici hukuk adamları ve askerlerin pozitif birer kopyası.. Muz Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ve temel prensipleri öylesine içselleştirilmiş ki, bazen bu çağdaş normların şahsına mündemiç olduğu rektörler hiçbir genelge, kural ve yasaya ihtiyaç duymadan, bunların çıkarılmasını beklemeden davranabiliyorlar... Yasa, içtihat veya emsal vb., ancak bizim gibi bürokrat ve memur tipli ülkelerde kıymetli sayılan bir sürü angaryayı beklemek ora insanının adeti değil.. Rektörler gerek gördükleri noktalarda içselleştirdikleri felsefe ve anlayışla acil mukabelede bulunabilyorlar... Öyle ya güçlü bir bedenin refleksleri de güçlü olur.. Bunu hantallaşmış bir vucudun omuzları üzerindeki kafaya sokmak takdir buyurun ki imkansızdır..
Bu çağdaş insan tipine fersah fersah uzak olan bizim insanımız "hukukun üstünlüğü" diye ses yükselteceklerdir.. Hukuk adamlarından daha iyi bilecek değiller ya!