Mehmed MAKSUT

01 Haziran 2012

NE YAPIYORUZ, NEYİ TALEP EDİYORUZ?

Yaşadığımız toplum içerisinde Müslümanlar olarak çeşitli imtihanlardan geçmekteyiz. Bu imtihanlar karşısında daha dikkatli olabilmek için birbirimize eleştiri hakkını tanımak kardeş olmamamızın gereklerindendir. Kardeşlik sınırlarına riayet edilen bir eleştiri aslında önemsemenin de belirtisidir.  Ne yazık ki günümüzde bazı yanlışlıklara eleştiri götürdüğümüzde eleştiriler olumsuz karşılamaktadır. Sanki ortada kasıt varmış algısıyla tepkiler verilmektedir. “Siz de her şeyi eleştiriyor, hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz” manasıyla tepkiler ortaya konulmaktadır.

Bu olumsuz tavır ve söylemlere rağmen İslam'ın hatırının önüne hiçbir şey geçirilmemelidir. Hocalarımızın, kurumlarımızın, ağabeylerimizin hatırı için İslam’ın hatırını ve kavramlarını gözardı etmek, Tevhidi Müslümanlar için en büyük problemdir. Bu problemden dolayı birçok hatalara düşülmekte sonraki süreçlerde düşülen hatalar sahiplenilmektedir. Maalesef son dönemlerde, bu tür yanlışlıkların giderek artması ve bunlara hiç kimsenin ses çıkarmaması olayın vehametini  yaygınlaştırmaktadır.

Bunlara örnek olması hasebiyle bir etkinlik üzerinden gelinen süreç ve taleplerin analizini yapacagız bu yazımızda. Aslında getirmeye çalıştığımız eleştiri bir etkinlik sırasındaki izlenimlerimizden yola çıkarak Müslüman yapıların son dönemlerde nasıl bir değişim sürecine girdiklerini, geldikleri durumları ve bu durumların etkinliklere, mesajlara ve içeriklere nasıl yansıdığının yansıması olacaktır.

Geçen gün İslami bir platformun çatısı altında etkinlik yapan bir derneğin düzenlemiş olduğu bir programa arkadaşlarla birlikte gitmeye karar verdik. Programın konusu “Düşünmek farzdır”. Konferans salonunda görevlilerin çoğuyla tanışık olmamız ve bir dönem teşriki mesaimizin olması hasebiyle ayaküstü hasbıhal etme fırsatımız oldu.

Salonun giriş standına geldiğimizde, platform bünyesince hazırlanan “Anayasa Talebi” formlarının imzalandığını görünce bizim de imzalamamız için uzatılan kağıda baktık. İslami anlamda çok ciddi problemler olan bu metnin Müslümanlarca hazırlanmış olması, bunun teşvik ve yaygınlaştırılması için uğraşılmış olması üzücü. Bu maddeleri ortaya koyan, yazan insanlar yıllarca abi dediğimiz, kitaplarını okuduğumuz insanlar. Nasıl olur da anayasa gibi önemli bir konuda islami anlamda kabul edilemeyecek bu metni hazırlayabilmiş, Müslümanların önüne sunabilmişler?

Ayrıca “Düşünmek Farzdır” adlı konferansa gelen Müslümanların metin karşısındaki tutumları ayrı bir üzüntü konusu. 10 maddelik talep maddelerini çoğu okumadan, düşünmeden, İslam'a uygunluğunu süzgeçten geçirmeden hemen imzalıyor. Neye imza atıyorlar, neyi talep ediyorlar, neye hizmet ediyorlar. Mesele içler acısı… Sorumluluğumuz gereği yetkili olan abimize sorduk: Bu metin içerisinde neredeyse her maddesinde tevhide ve Müslümanlara uymayan unsurlar var. Siz bunu nasıl Müslümanların önüne koyarsınız? Müslümanlar da okumadan "Nasıl olsa büyüklerimiz yanlış bir metin hazırlamamıştır" anlayışıyla hemen imzalıyor.

"Yapmayın bunu" dedik. Aldığımız cevap bizi daha da şok etti. Yetkili abimiz "Ben metni incelemedim" demesin mi? Peki incelemediğiniz bir metni nasıl olur da teşvik edersiniz, destek verirsiniz, insanların önüne sunarsınız! “Düşünmek farzdır”ın işlendiği bir ortamda bunları görmek üzücü. Tevhidi mücadeleye yıllarca emek vermiş kardeşlerimizin geldiği durum üzüntü verici.

Salona girdiğimizde şehre göre önemli bir kalabalık vardı. Salon resmi ideolojinin tüm simgelerini en merkezi yerde barındırmaktadır. Tam karşımızda bronzdan yapılmış Atatürk heykeli, hemen altında “Türk şoförü ...dür” şeklinde Kemal Atatürk imzalı bir söz, en üstte de “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” sloganı duruyor. Organizeyi düzenleyenleri ve konuşmacıyı herhalde hiç rahatsız etmemiş ki  mevcut duruma hiç eleştiri getirilmiyor. (İçimden ah şimdi Mehmet Pamak abi olacaktı. Her zamanki cesaretiyle; bu simgeler Kemalizm'in, resmi ideolojinin bize dayattığı ideolojik bir baskı aracıdır. Müslümanların organize ettiği bir etkinlikte Müslümanların şiar ve simgeleri olmalıdır diyerek tepkisini ortaya koyardı.)

Kur'an tilavetinden  sonra etkinliği düzenleyen kuruluşun tanıtımına geçildi. Tanıtım bölümünde genelde “insan merkezli” çalışmalara ağırlık verildiğini, “yardımlar dağıtıldığını”, “okula yardımcı dersler” verildiği ekseninde bir tanıtım yapıldı. Buradaki durum daha düne kadar İslami hareket olarak kendilerini niteleyen insanların neler yaptığını gözler önüne seren bir durum.

Artık kimse “İslam referanslı, tevhid merkezli” gibi netlik ifade eden ve saf belirleyiciliğini topluma deklare eden ifadeler, simgeler ve şiarlar yerine “insan merkezli, erdemli” tarzında netlik ifade etmeyen, saf belirlemeyen ayrıştırıcı olmayan söylemlerle kendilerini tanıtmaktadır. İslami kavramların temeli olan tevhid, şirk, tağut, İlah, rab, hüküm, hakimiyet gibi kavramların yerine; daha yumuşak ifadeler kullanılmaktadır. Bırakın bu tür kavramları kamuoyu önünde paylaşmayı çoğu kere bu tür talep ve metinlerde “Allah, İslam ve Kur'an” lafzının dahi anılamaması, bunun için sanki asgari özen gösterilmesinin izahatı olamaz.

Genelde gelinen süreçte düne kadar İslami mücadele ve hareket olarak varlıklarını ortaya koyan mevcut yapıların en iyi yaptıkları şey yardım dağıtmaktır. Sistemin çözülmüşlüğünün sonucu olarak ortaya çıkan fakirlik, yoksulluk sürekli yardım dağıtılarak kapatılmaya çalışılmaktadır. Burada hemen şunu ifade edelim ki biz fakir fukaraya yardım edilmesine karşı değiliz. Yapılan şeyi önemli bulmakla beraber bu yardımların sadece birer yardım olarak kalmasına üzülüyoruz. Yardım ettiğimiz insanlara "Biz Müslümanız  Allah adına sizlere yardım ediyoruz. Sizi bu duruma düşüren bu sistemin zülüm dolu kararlarıdır." gibi hakikatleri de söylemek ve böylece bu konuda yardımı bir bilince dönüştürmeye vesile kılma eyleminin olması da gerekir ki çoğu zaman bu durum tersi istikamette işlemektedir. Yardım edenler dernek isimlerini ön planda tutarak çogu zamanda bayrak simgelerini taşıyarak ön plana çıkıyorlar. Yardım edilen kişi kendisine yardım edenin devlet veya AKP’nin yaptığını zannederek onlara meylediyor. Aslında halkta bu tür bir kanaatin hasıl olması doğaldır. Çünkü yardım dağıtanlar üzerlerinde bunların nişanelerini taşıryorlar.

Başka bir mesele ise “okula yardımcı derslerin verilmesi” meselesidir. Sistemin okulunda Kemalist ideolojinin eğitimine maruz kalan çocuklara yardımcı, onları tehlikeye karşı bilinçlendirmek, okuldan aldığı İslam'a aykırı fikir ve düşünceleri elemek bizim görevimizdir. Fakat mevcut verilen ders ve hizmetlerin bu anlamda kullanılmaması, bu meseleye değinilmemesi, okul derslerinin ve notlarının yükseltilmesinin yanında bazı ahlaki özelliklerinin kazandırılmasının ötesine geçmeyen bu sürecin sağlıklı olmadığını belirtelim.

Konferansa girişte hatip, şehrinize söyleyecek bir çift sözüm var diye merak uyandırıyor. Acaba öncelediği bir çift sözü neydi diye merakla beklerken yine hayal kırıklı yaşadık. Meğer çift sözü şuymuş. Şehrinize gelirken sokakların isimlerle değil de numarayla anılması üzüntü vericidir. Bu şehirde insan ve değerli şeylerin ismi yok mu yaşatacak? Bu iş için yetkililere müracaatta bulunun, sokaklarda şehrin insanının isimlerini yaşatın. Kendince önemsediği bir konudur belki. Lakin bu şehirde bunca küfür, şirk, fuhşiyat, İslamsızlık, Allahsızlık varken sokakların ismini dert edinmek, sözün başına eklemek nelerle ugraştıgımızın hazin görüntüsünü sergiliyor. Hem hitap ettiği şehir belediyesi, Kemalist zihniyetin kök saldığı bir yerdir. Acaba denilen yapılsa ve sokaklara şahıs isimleri verilse sahabenin ismimi yoksa sistemin isimleri mi verilecek? Sadece düşündüm bunları. Çünkü düşünmek farzdır. Bizde farzı yerine getirirken bunlar takıldı gözlerimize, zihinlerimize, tecrübelerimize…

Liberal taleplerin müslümanlar tarafından istenilmesi, bunun için taleplerin ortaklaştırılması müslümanlara yarardan daha çok zarar verdiğinin ifade edelim

Not: “Talep Ortaklaştırma Formu” adıyla ortaya konulan talepler şunlar:

1- Anayasada değişmeyen hiçbir madde olmamalı, halk gerek duyarsa anayasayı kısmen veya tamamen değiştirme hakkına sahip olmalıdır

2- Anayasa kısa, sade olmalıdır ve anlaşılır bir dille yazılmalıdır

3- Çağdaş anayasa parlamenter sistemlerde olduğu gibi yürütme ve yargının oluşmasında yasama organının etkisi artırılmalıdır, egemenliğin kullanımı halka ait olmalıdır. Halk bu hakkını TBMM eliyle kullanmalıdır.

4- Din eğitimi isteğe bağlı olarak bütün inançlar için eğitim hayatı boyunca uygulamalı olarak verilebilmelidir

5- Demokratik hukuk devletinin ayrıca laiklik gibi bir tanıma ihtiyacı olmamalıdır. Devlet bütün inanç gruplarını ve yaşam biçimlerini teminatı olmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğü devletin müdahale alanı olmakta çıkarılmalıdır.

6- Devletin üniter yapısı bozulmadan yerel yönetimlerin yetkilerini artırarak, güçlendirecek; siyasal sisteme daha fazla katılımını sağlayacak kamu yönetimi reformu yapılmalıdır.

7- Türkiye cumhuriyeti devletinde yaşayan herkes eşit olarak Türkiye cumhuriyeti devleti vatandaşı kabul edilmelidir.

8- Resmi dil olarak Türkçe korunmakla beraber ülkemizde konuşulan diğer dillerin yaşatılması ve geliştirilmesi imkânları oluşturulmalı, isteğe bağlı olarak diğer dillerde eğitim ve öğretim imkânı sağlanmalıdır. Çok dilli çok kültürlü toplumsal zenginliğimiz korunmalıdır.

9- Genelkurmay başkanlığı, milli savunma bakanlığına bağlanmalıdır. Askeri okulların eğitim faaliyetleri, milli eğitim bakanlığınca hazırlanmalı ve denetlenmelidir. Askeri yüksek idare mahkemesi ve askeri Yargıtay kaldırılmalı ve yargı birliği sağlanmalıdır. Askeri uygulama ve bütçeleri sivil denetimlere açık ve şeffaf olmalıdır. Güvenlik ve kolluk kuvvetlerini uygulamaları parlamento denetimine açılmalıdır.

10- Sosyal devlet anlayışı gereği şehit ve gaziler ve aileleri, dul ve yetimler yaşlı ve engelliler korunmalıdır. Türkiye toplumunun önemli bir zenginliği olan aile yapısını koruyucu ve güçlendirici tedbirler alınmalıdır.