Mustafa UÇURUM

29 Haziran 2007

PARÇALANMIŞ AYAK SESLERİ

              Öfkeni dindirmelisin ve çıkmalısın yola. Yol vermez dağlar, aşılmaz öfkeyle. Yumruğunu ne kadar sıksan da önce kalbinde başlamalı yangın. Bu mevsime aldanma, her şey yerli yerinde olsa da, gün gelir; değişir her şey. Yağmur başlar, rüzgâr çıkar ansızın. Güneş çıkar habersizce dağların ardından. Önce, hazırlıklı olmalısın her şeye.

            Böylesini istememiştim. Duyduklarımla gördüklerim arasında kalmadan en doğruya yönelmeliydim. Bu mevsim her şeyi değiştiriyor. Yükselen güneş, ısınan hava ve bunalan gündüzlerin ardından; serin bir akşam yürüyüşü rahatlatıyor bedenimi. Sanki gündüz, hiç ısınmamışız, güneş uğramamış buralara. Sıkıca sarılıyorum kendime. Ağır ağır, kendimi ısıtıyorum.

            Her şey bir akşam üstü karanlığa doğru süzülen arabanın içindeki adamların dalgınlığıyla başladı. Havadan sudan konuştular. Rüzgârdan güneşten konuştular. Yoldan hiç konuşmadılar. Bir ara ok kadar hızlı geçti ki zaman değişiverdi tabiat. Daldıklarına inanmadılar. Dalgınlıkları o kadar sürdü ki, gözlerini açtıklarında, her yer yeşildi. Gök yeşil, yer yeşil, gözler yeşildi. Serin sular vardı yamaçlarda.

        Kocaman bir yeşil dağ, yanında kocaman bir insan dağı. Burada rüzgâr daha bir tatlı esiyor. Saçlarımı dağıtıyor rüzgâr. Gönlüme değiyor rüzgâr. Dalgınlığımdan kurtuldum. Yalnız kaldım. Şehir nedir unuttum. Kılavuzsuz kaldım, ışıklarım söndü bir bir.

İnsanlar dağılıyor artık. Hepsinin arasından, güzel ve sessiz bir yola düşüyorum. Kendim değilim artık. Ayaklarım bir ara, kuma batıyor, çöldeyim sanki. Kendi payıma düşen her şeyi kabulleniyorum.

Hep bu dilime takılan şiirler değil mi beni yola düşüren. Şeffaf bir perdeden gördüğüm her şey, yarım kalmış sanki.  Şiir yarım, yollar yarım, insanlar yarım  biraz da…

Yaralı bir gönüldü aradığım. Saracağım, avutacağım, adını saklayacağım bir  şarkısıydı dilimdeki. Az söylenmiş, eskimemiş, görülmemiş bir güzellikti benimkisi. Sesini duyup da tanımadığım bir hayaldi uzağımdaki.

Oysa her şey bir avuç çiçek, bir tutam kuştu. Anlamsız saydığımız her şeyin aslında kendi içinde saklı bir anlamı vardı. Dünya, yaratılmışlardan ibaretti ve yaratılmış olmak bile yeterliydi anlamak için.

Bahaneydi unutulan her şey. Ağızda tad bırakıp da ne olduğu bilinmeyen bir iksirdi sözler.

***

Bağırarak ve kırarak bütün camları, duvarları aşmalıyım. En yüksek sesle ve en ağır imtihanla sınanmalıyım. Yükseldikçe, sis kaplamalı her yeri. Yalnızca kendimi görebildiğim bir köşe bulmalıyım. Sis dağılırken üzerimden, tekrar yükselmeli sesim. Ses yükseldikçe alçalmalı, alçalmalı, en bulunmaz yere saklanmalıyım.

***

İstemekle başlamalı her şey. İstedikçe artmalı istekler ve cennete kadar uzamalı yollar.

Bir anne,

Bir baba,

Bir zafer,

Zamanında esen bir rüzgâr,

Ve ümmet olmayı istemeli kalbim.

Kısa süren bir yalnızlık;

Bir anlık mutluluk,

Islak bir zemin,

Yağmurdan geriye kalan yapışkanlık.

Kim söyleyecek bu kadar insana herşeyin yalan olduğunu.

Yağmuru, rüzgârı, güneşi, çocukların güleceğini, kim söyleyebilir?

Kararsız kaldığım gecelerde, en çok karanlıktan korkmuştum. Karanlık bir gecede, kara paltom üzerimde, yola çıkarken; bir karanfil almıştım elime. Kararımı vermiştim, kararsızlığımı yenecektim. Denizden çok uzak bir yolda kar kara düşünerek giderken, kalsam mı gitsem mi diye bocalarken, yine kararsızlığıma yenildiğimi anladım. Yenilmiştim çünkü kara bir çizgi çekilmişti üzerime. Üzerimdeki her şeyi çıkardığımda, kurtulabilir miydim yazgımdan, yoksa böyle dönüp durur muydu devran? Devran dediğim uzak mıydı bana, yanı başımda mıydı?

***

Dar bir alanda dönüp duruyorum. Her şey paramparça olmuş, parçaları birleştirmek zor. İki ucu belli bir çizgi üzerinde gidip geliyorum. Kendimi hesaba çekmeli miyim yoksa karanlığın üzerimden savrulacağı günü mü beklemeliyim?

Asıl olanı aramak için koşuyorum, nefesim yetmiyor, önüme yüksek duvarlar çıkıyor. Beni ancak bir müjde kurtarabilir ya da kaybolmam an meselesi.

“Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, manen cehennemdedir. Ve her kim, hayat-ı bâkiyeye ciddi müteveccih ise saadet-i dareyne mazhardır. (B.S.N.)