16-08-2017 23:24

Rabia katliamının yıldönümünde şahsi bir tanıklık

Johns Hopkins Üniversitesi Siyasi Bilimler ve Uluslararası İlişkiler bölümü Öğretim Üyesi Halil El-Anani, Rabia katliamının yıldönümünde Al-Araby Al-Jadeed için bir yazı kaleme aldı.

Rabia katliamının yıldönümünde şahsi bir tanıklık

Manzara, sürekli zihnime kazılacak dehşetli bir manzaraydı. Ailemle beraber Ramazan Bayramı tatili dönüşü Kahire'ye gidiyordum. Evim Kahire üniversitesine yakın kalabalık ve büyük mevkideydi. Semada dolaşan savaş uçaklarının sesi beni ve çocuklarımı korkutmuştu. Az sonra, uzaktan gelen kurşun sesleriyle ilkildik. Bu sesler, Mısır'ın modern tarihinin en büyük katliamlarından biri olan ve bugünlerde yıldönümünü yaşadığımız Rabia ve Nahda katliamının kurşun sesleriydi. O gün, resmi rakamlara göre bir buçuk aydır Rabia ve Nahda meydanlarında darbeye direnen bini aşkın insan, 6 saat içinde Mısır güvenlik güçlerinin kurşunlarıyla hayatını kaybetti. O günü her düşündüğümde, zihnimdeki kanlı hatıralar yeniden canlanıyor.

Valizlerimi bıraktıktan sonra hemen televizyonu açtım ve hayatımın en kötü manzarasıyla karşılaştım. Kahire Üniversitesi önünde insanlar Mısır Güvenlik Güçleri tarafından diri diri yakılıyordu. Daha sonra güvenlik güçlerinin uluslararası kanunlarca yasaklanmış silahlar kullandığı anlaşılacaktı. Nahda Meydanı'ndaki katliamı, NTV televizyonu canlı yayınla veriyordu. Bu kanalın Mısır bürosu, daha sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile beraber Temerrüd Hareketi'nin en büyük finansörlerinden biri olduğu kendi itiraflarıyla da ortaya çıkan Mısırlı iş adamı Necib Savires tarafından yönetiliyordu. O esnada, kanalda meydanda bulunan göstericilerin silah taşıdığına dair iddialar dillendiriliyordu zaten bu iddialar meydandaki gösterilerin dağıtılmasının bahanesi olarak kullanılmıştı. Nahda Meydanı'nda öldürülen insanların yanlarına bu iddiayı temellendirmek için silah yüklü sandıklar bile yerleştirdiler. Televizyonda haberi sunan ve yorumlayan insanlar, adeta bir futbol maçını sunuyormuş gibi sevinçle karışık bir heyecanla olayları naklediyordu.

Aslında orada bir katliam yaşanması benim için sürpriz değildi, ben askeri darbeler konusunda akademik çalışmalar yaptığım için askeri darbelerin ödettiği bedelleri de çok iyi biliyordum. İster Latin Amerika'da, ister Afrika'da, ister Asya'da olsun bu tarz askeri darbeler bunun gibi birçok katliamlara sebep olmuştur. Birçok kişi de katliam yaşanacağına dair uyarılarda bulunmuştu. Katliam öncesi meydanda bulunan siyasi gruplara bağlı gençlerle yaptığın görüşmeleri çok iyi hatırlıyorum. Bu görüşmelerde, meydana yönelik yükseltilen nefret söyleminin kanlı olaylara sebep olabileceğini söylesem de gençler sözlerime itibar etmemişti. İhvan-ı Müslimin Cemaati'nden de bazı liderlerle görüşmüştüm, onlara eğer krize alternatif bir siyasi programları varsa bunu açıklamalarını telkin ettim fakat onlardan sadece slogan işittim. İşte o zaman, katliamın ayak seslerini duymaya başlamıştım.

Rabia ve Nahda meydanları katliamı, daha küçük çaplı olan diğer birçok katliamı geride bıraktı. 8 Temmuz günü Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı önünde ve el-Nasr Yolu üzerinde de katliamlar yaşanmış, Sisi destekçilerinden canlı yayında katliamın üstünü örtmelerini istemişti. Bunlardan önce ise Mısır'ın ilk demokrasi tecrübesini boğan ve anayasayı askıya alan siyasi bir katliam 3 Temmuz 2013 Askeri Darbesi ile yaşanmıştı. Darbeler büyük bedeller ödetmeden başarıya ulaşamaz. Bu bedeli çoğunlukla siyasi kesimler öder. Darbelerin generalleri bu kesimin verdiği kurbanlarla iktidara gelir. Katliamdan sorumlu olanlar hakkında hala bir soruşturma açılmış ya da sorumlular mahkeme önüne çıkarılmış değil. Zaten böyle rejimler buna asla müsaade etmezler zira katliamlar bu rejimi iktidara taşıyan temel etkenlerdir.

Rabia ve Nahda Meydanları katliamları sadece uygulanan vahşetle değil, daha sonra kurbanların şeytanlaştırılması ve insan olmalarının göz ardı edilmesiyle büyük bir utanç oldu. Katliamlardan sonra kurbanlara karşı nasıl bir nefret pompalandığı gözler önüne serildi. Binlerce kişinin öldürülmesine zılgıt çekip alkış tutanlar, yaşananları destekleyenler, katilleri tebrik edenler hala zihnimizde. Komşumun katliamı duyunca Muhammed Mursi destekçilerinin üzerine içki dökeceğini söyleyerek nasıl ayaklandığını çok iyi hatırlıyorum. Bizler Mısır'ın Ulusal Dokusu ve Mısır halkının birbirine karşı ne kadar müsamahakar olduğuna dair hikayelerle büyüdük ve bu hikayeleri hala dinliyoruz. Devlet, kendisini aklamaz için bıkmadan bu hikayeleri anlatıp duruyor.

Rabia Meydanı yakınlarındaki İman Mescidi'nde gördüğüm cesetler ve Kahire Üniversitesi önünde diri diri yakılan insanlara ait cesetler beni panik atak hastalığına düşürdü. Tedavi için ülke dışına çıkmak zorunda kaldım. Bunun için yurtdışına göç etmeye karar verdim ama her yıldönümünde zihnimdeki kötü hatıralar beni yeniden esir alıyor.

Tercüme: İsmail Çoktan

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !