Şükrü HÜSEYİNOĞLU
RAHAT KAÇIRAN ÂYETLER!
CHP milletvekili adayı Binnaz Toprak’ın, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın giriş kapısı üzerine nakşedilen “Her canlı ölümü tadacaktır” Rabbani mesajını kastederek geçtiğimiz Nisan ayı içerisinde dile getirdiği “Önünden hergün binlerce insanın geçtiği mezarlığın kapısının üstünde ruhuna El Fatiha yazardı. Şimdi ise ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.’ Bu çok sinir bozan bir şey. Zaten bu gerçeği herkes biliyor” şeklindeki sözleri, epeydir unutulmaya yüz tutmuş olan bir “çağdaşlık histerisi”ni yeniden gündeme taşıdı.
Toprak’ın bu ifadeleri, 2003 yılından 2011 yılına o cephede değişen bir şey olmadığını gözler önüne serdi. O zamanlar Tv sunucusu Ayşe Özgün’ün, Zincirlikuyu’dan geçerken görüp de karşısında “dehşete düştüğü” Âl-i İmran Sûresi 185. ayetin bu ilk bölümü medya marifetiyle kısa sürede “endişeli modernler”in hedef tahtasına dönüştürülmüştü.
Don Kişot’un yeldeğirmenlerine karşı savaşını aratmayan bir cevvallikle âyete karşı hücuma geçen laik şövalyeler, medya köşelerinde ve ekranlarda nasıl da döktürmüşlerdi! Muhtemelen “Hepimiz Don Kişotuz!” bilinciyle dört koldan hücuma geçmişlerdi. Vatan gazetesi yazarı Ruhat Mengi’nin o günlerde (20 Temmuz 2003) kaleme aldığı şu satırlar, endişeli modernlerimizin ruh halini anlamaya yeterli olmaktadır:
"O mezarlığın önünden her gün geçen binlerce insanın gözü bu yazıya ilişiyor ve her ilişmede tüyleri ürperiyor. Genç, orta yaşlı ve yaşlı bazı okurlarımıza oradan geçerken yazıyı gördüklerinde ne hissettiklerini sordum istisnasız hepsi 'Korkunç geliyor. Yazıya bakarken sinirlenip kaza yapmak bile mümkün' cevabını verdiler. Özellikle gençlerin fena halde siniri bozuluyor."
Tam da aradan 8 sene geçmiş ve olup biten unutulmaya yüz tutmuşken, CHP’li Binnaz Toprak’ın çıkışıyla bu savaşın henüz bitmediğini görmüş olduk. Ne diyordu Binnaz Toprak: “Eskiden o kapılarda Ruhuna Fatiha yazardı, şimdiise ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır’ yazmışlar. Ne sinir bozucu bir şey.” Tabi ya… İlla da bir şey yazacaksanız ölüler için yazın kardeşim! Kur’an’dan bir şey okunacaksa ölülerin ruhu ne güne duruyor! Ne istersiniz dirilerden, niçin ölümü hatırlatıp huzurlarını kaçırırsınız İstanbul’un lüks caddelerinden geçen insanların! Dirilerin sinirlerini bozacağınıza gidin ölülerin ruhunu şâd edin!
Endişeli modernler cephesindeki durum bu. Tabii, hayatın en büyük gerçeği olan ölümü hatırlatan bir âyete tahammül edemeyen ve söz konusu âyetin yazılı olduğu mezarlık kapısından kaldırılması için kampanya başlatan modernleri anlamak pekâla mümkün. Gariplerimin şunun şurasında bir tane dünyası var! Vur patlasın çal oynasın yaşayıp gidecekler! Siz ise kalkıp gözlerinin içine sokarcasına ölüm diye bir gerçeğin olduğunu hatırlatıveriyorsunuz, yoları üzerine âyetler yazarak… Onların da sinirleri bozuluyor haliyle…
Neticede tek dünyalı insanlar olan endişeli modernlerin, onların bu tek dünyasının geçici ve aldatıcı olduğunu, ölüm diye bir gerçek ve onun ardından dünya hayatının bir hesabının bulunduğunu hatırlatan Kur’an’dan ve onun âyetlerinden rahatsızlık duymaları anlaşılır olsa da, Kur’an âyetlerinin sadece hasımlarının rahatını kaçırdığını söylemek doğru değildir. Kur’an’a iman iddiasında oldukları halde bu iddialarıyla hayat çizgileri arasında ciddi tezatlar bulunan, iki dünyalılık iddialarına rağmen tek dünyalılar gibi konforlarından ödün vermeyen, ne yardan ne serden geçen bir tercihsizlik içerisinde bocalayan insanların da Kur’an âyetleriyle yüzleşmekten pek hoşlanmadığı, tanıklıklarla sabittir.
Kur’an Nesli Kültür Merkezi’nin “Kur’an Işığında Hayat Dersleri” başlıklı program dizisinin Mayıs ayı içerisindeki konularından biri “Tevbe Sûresi 24. Âyet ve Tercihimiz” başlığını taşıyordu ve sunumu ben yapmıştım. Sunum sırasında söz alan bir kardeşimiz, özellikle gelir seviyeleri belli bir çizginin üstünde olan dindar-muhafazakâr insanların tercih ettiği Başakşehir’de 2002 yılında yaşadığı bir hadiseyi anlattı.
Söz konusu bölgede yaşayan ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan insanların birçoğunda lüks ve konfor düşkünlüğüne tanık olduğunu gözlemlediğini belirten kardeşimiz, kendisinin de oturduğu sitenin girişine, hatırlatma amacıyla Tevbe Sûresi 24. âyetin mealini astığını, fakat âyet mealinin kısa süre içerisinde kaldırıldığını anlattı. Âyetin niçin kaldırıldığını sorduğu site görevlisinin ise, site sakinlerinin âyet mealinin bina girişine asılmasından rahatsızlıklarını dile getirdiğini ve bu sebeple kaldırıldığını söylediğini aktardı.
Site sakinlerinin rahatsızlıklarının âyete yönelik değil, âyetin site girişine asılmasına yönelik olduğu söylenerek bir savunma yapılabilir. Zaten kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanların bir Kur’an âyetinden rahatsızlık duyması düşünülemez. Fakat mesele Kur’an âyetlerinin gündeme getirilmesinden, görünür kılınmasından rahatsızlık duymaktır zaten. Endişeli modernlerin yaptığı da bundan farklı değil. Onlar da ölümü hatırlatan bir âyetin hatırlatılmasından, işlek bir caddenin kenarına yazılarak görünür kılınmasından rahatsızlık duyuyorlar.
Yoksa mushafın iki kapağının arasında durduğu ve ölülerin ruhuna okunmaya devam edildiği takdirde Kur’an âyetlerinden kim niçin rahatsızlık duysun ki! Dünya istikbarının merkezi Beyaz Saray’da bile iftar programlarında seremoni niyetiyle okunmuyor mu Kur’an âyetleri?
Evet, görüldüğü gibi mushafın iki kapağı arasında durdukları veya salt seremoni amacıyla okundukları zaman kimseleri rahatsız etmeyen Kur’an âyetleri, mesajlarıyla şehrin cadde ve meydanlarında, binaların girişlerinde vs görünür kılındıklarında endişeli modernin de, kâr ve konfor peşindeki dindar-muhafazakârın da rahatını kaçırıveriyor.
O halde, Kur’an âyetlerini daha sıkça, daha yaygın olarak görünür kılma seferberliği başlatarak yaşadığımız bölgelerde “kalıcı rahatsızlıklar” meydana getirmeye var mısınız?
(Not: Bu yazı İktibas Dergisi'nin Haziran sayısında yayınlanmıştır.)