Mehmed MAKSUT
SABRA DAVET
İçerisinde bulunduğumuz şu mübarek günlerde, gündemimizi işgal eden en önemli meselelerin başında referandum gelmekte. Mübarek ramazan ayı hep bu tartışmalarla gelip geçti. Ve ramazan bu sene aramızdan mahzun bir şekilde ayrılmakta. Arınma ve muhasebe ayı olan ramazanı, maalesef referandum tartışmaların gölgesinde hakkıyla eda edemeyerek cılız bir şekilde geçirdik.
Yıllardır dayatmalarla, baskılarla, korku serüvenleriyle, sinsi oyunlarla ve asimilasyoncu ruhuyla kendisini kabul ettirmek isteyen sistem; artık kendi içerisinde bir muhasebe yaparak bu baskıcı gidişatının hayra alamet olmadığını görerek kendi selameti ve bekası için bazı yumuşak girişimlerde bulundu. Bu girişimlerle hem kendi içindeki kurtları bir nebze olsun çıkardı hem de kendisini tehdit eden bazı kesimleri tehdit olmaktan çıkardı. Bir taşta iki kuş vurma başarısını hanesine yazdı…
Sistem kendi dinamiklerini ve temel sütunlarını değiştirmeden; mazlum bıraktığı insanlara bazı göreceli haklar vererek (yıllardır çıkardıkları yasalara ne kadar sadık kaldıklarını da gördü !) insanların içinde var olan karşıt ruhlu tepkileri almayı başardı ve insanlara zihnindeki tuzakları göstermeden yumuşak yüzünü gösterdi. Sorunu temelden görmeyen halk ise; bu yapılan değişimleri, kurtuluş, özgürlük ve daha iyi bir geleceğin teminatı olarak algılayıp sımsıkı sarılmaya başladı. Oysaki olayları ve olguları doğru değerlendiremeyen halkı, (küçümseme manasında söylemiyorum) maalesef toplumda uyarıcı fonksiyonlara sahip olan bilinçli müminlerde uyarı görevlerini hakkıyla yapamadılar. Ne yazık ki mevcut değişimler karşısında, ilkeli bir duruş sergileyemeyip; maslahat- kazanım- faydacılık gibi bazı yerlere takılarak kendini bu rüzgârın içinde bazı Müslümanlarda kendini gördü.
Maalesef referandum sürecinde yaşanılan sıkıntılar ve dillendirilen söylemler birçoğumuzu hayretler içerisinde bıraktı. Yıllardır Allahın iradesiyle savaşan insanlara, dava bilinciyle sürekli yatıp kalkan Müslümanların destek vermeleri ve bu yapılanları, dindenmiş gibi algılatmak için; “ibadet ruhuyla”, “cihat söylemiyle” veya “devrimci hamle” gibi yakıştırmalarda bulunmak kanaatimce bir siyaset fıkhının ve kavramları hakkıyla kullanamayıp onları güncel hayata aktaramama zafiyetinin en önemli göstergesidir. Artık insanlar temel kavramlarla veya ilahi kaynaklı referanslarla düşünmeyi bırakıp( herkesi kast etmiyorum) sosyolojik, felsefik vb akla dayalı olan ve insanın nefsine hoş gelen bir takım bilimsel bilgilerle hareket etmeleri neticesinde, olmaması gerekenler oluyor. Dillendirilmemesi gerekenler dillendiriliyor.
Bu sistemden en çok çile çekenler Müslümanlar iken bu sistemi yeniden revize etme mücadelesine destek olanlar yine Müslümanlar. Bu bir çelişkidir. Bu peygamberlerle mevcut sistemler arasındaki mücadele sürecini iyi okuyup tahlil edememektir. Kurana uymakla kuranı uyarlamak ne kadar sakıncalı ise peygambere uymakla peygamberi kendi bazı değişim istekleri için uyarlamak o kadar yanlıştır. Her şeyin açık ve net olduğu nübüvvet tarihinde, insanlar nasıl olurlarda ilahi iradeyi yok sayan- dışlayan -alay eden ve İslami ilkelere yaşam hakkı vermeyen bazı insanlara ve onların yaptıklarına nebevi delilleri getirebilir. Bu yapılanlara; hudeybiye antlaşmasını, Yusuf as örnekliğini, Habeşistan misalini nasıl olurda dillendiriyorlar. Hala anlamış değilim doğrusu.
Hiçbir peygamber; yaşadığı dönemde ilahi ilkelere ters hareket etmediği gibi, ilahi nizamın dışındaki sistemlerin ömürlerine ömür katacak en ufak bir destek dahi vermemişlerdir. Bu konuda peygamberlerin şanlı ve izzetli yaşamları ortadadır ve ayetlerle sabittir. Onlar 12 Eylülden daha ağır işkencelere maruz kaldıklarında dahi hiçbir şekilde maslahatçı davranmamışlardır. Sistemin göreceli özgürlüklerine evet dememişlerdir. Kimse 12 Eylülde Zekeriya (as) gibi testerelerle doğranmadı, Yahya (as) gibi başı kesilip kafatasından şarap içilmedi, İbrahim (as) gibi kızgın nemrudi ateşlere atılmadı, Sümeyye anamız gibi kızgın kumlar üzerinde mızraklanmadı. Kızgın çöllerde yatırılarak üzerine yüzlerce kilo ağırlığında taşlar konulmadı.
Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Biz 12 Eylüldeki her şeyi güllük gülistanlık olarak ta görmüyoruz ve o dönemde de yaşanılan vahşilikleri de tasvip etmiyoruz. Tüm zalimlere lanet okuyor ve o gün yaşanılanlardan dolayı ortaya çıkan mgduriyetlerin hesabının görüleceği günleri büyük bir umutla ve sabırla bekliyoruz. Sadece 12 Eylüldeki hesaplaşmayı değil, bize yaşatılan tüm acı dolu günlerle hesaplaşacağız inşallah. Ama bazı Müslümanların yaptığı gibi 12 eylülle hesaplaşma 12 Eylüldeki referandumla değildir..
Bize bu günleri yaşatanları, Kenan evren ve taifesinden ibaret görmek ve salt onlarla uğraşmak bazıları için yeterli olabilir ama bizler için yeterli olamaz. Bu tür bazı talepler Kenan evreni ve taifesini götürecektir lakin yeni Kenan Evrenlerin çıkmasını önlemeyecektir. Niye diyecek olursanız Kenan evrenleri vb lerini üreten sistem aynı sistem. Onları eğiten eğitim aynı eğitim. Onlara temel referans olan ideoloji aynı ideolojidir. Yani tas aynı hamam aynı. Değişen ne diyecek olursanız derim ki suyun ısısı. Evet, eskiden sıcak suyla yıkanıyorken şimdi biraz daha soğuk suyla yıkanacağız. Lakin bilelim ki her iki su da pistir necistir…
Kuranla hayatlarına, tutum, davranış ve duruşlarına bir ayar vermekle sorumlu olan Müslümanların şunu bilmesi gerekir ki ilke yerine kazanç veya fayda etkeni sosyal ilişkilerde belirleyici olduğunda sorunlar başlar. Saflar flulaşır ve süreç içerisinde yumuşama yoluyla birçok birikim farklı yönlere kanalize edilir, dağılır. Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. (kalem 9)
“Müslümanlar için reel şartlardaki durumlarda pragmatik tutum önemli zaafları barındırır. pragmatizim başarıyı ve güçlü olmayı hedefleyen yolda dayatan reel şartları aşabilmek için doğru bilinen ilkelerden taviz vermek veya ilkesel tavrı esnetip bulandırmaktır. Dolayısıyla bireysel ve toplumsal planda İslami kimliğin netleşmesi sürecinde aşılması gereken engellerden biride pragmatizmdir. Pragmatik tutum, sahih ilkelerin belirlediği İslami kimliğe ulaşılmamışlığın bir ifadesidir.” ( Hak söz dergisi 65. sayı )Pragmatik tavırları sergileyen zihniyet, çok kısa süreli bazı kazanımlara taliptir. “Degişimçilerin değişmesi” pragmatizmin çehresini en güzel şekilde ifade eder. Filozof Giovvanni Pappini: “bütün felsefi doktrinleri bir otele benzetirsek, pragmatizmi bu otelin koridoru olarak vasıflandırmamız gerekir. Her felsefi hareketin mensupları, şu veya bu gerekçeyle pragmatizmin koridorunu kullanmak mecburiyetindedirler” demiştir. Bu sözü bu günlerde daha iyi anlıyoruz…
Her şeye rağmen sabır etmek gerekiyor… Yaşanılan süreci imtihan şuuruyla okumalı ve bu şuurla dersler çıkarmalıyız… Suyun başına kadar geldiğimiz gibi suyun başında da sabretmeliyiz… Ani duygular veya geçici- göreceli faydalar bizleri yıldırabilir ve saflarımızı dağıtabilir. Bizleri rehavete kaptırabilir…
Şu halde yalanlayanlara itaat etme. (kalem 8)
Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. (kalem 9)
DAVETÇİYİZ YARGILAYICI DEGİLİZ… ŞUURUYLA BİRBİRİMİZE DUA EDELİM… SELAM VE DUA İLE